Fransız ecnebilerine kıl oluyorum. Diğer ecnebilere de kıl oluyorum aslında. Turistlerine değil, burada biraz zaman geçirenlerine. Senin daha duymadığın bir yerin müdavimi olmuş oluyorlar. Bir de etraflarında mutlaka gönüllü mihmandarlar oluyor. Ecnebi soruyor, onlar anlatıyor. Üstelik ya zamanları, ya halleri ya da hem zamanları hem halleri var ve geziyorlar, hatta yazıyorlar. Dumielauxepices mesela. Onunki de bakıp, kıl olup, okumadan scroll ettiğim blog‘lardan biri.
Şair Nedim’deki leş bir biracının yerine açılan Sıdıka’da da vardı böyleleri. Hadi ben önünden geçtim, facebook’ta dıdısının dıdısının bir yorumu vesilesiyle falan gördüm diyelim. O ecnebilerin ne açıklaması var? Gerçi söyleyeyim: Sıdıka, sahibesinin adı. Frankofon ve frankofil. Zaten neredeyse 6 ay olmuş açılalı.
Hem meyhane, hem cafe, hem ev yemekleri yeri burası ama yamama olmamış, çok güzel içiçe geçmiş üçünün havası. Cafe bistro meze restoranı diye tarif etmişler kendileri. Et yemekleri, zeytinyağlılar, makarnalar falan da var da esas tam hayalini kurduğumuz türden orijinal mezeler var: fazla dereotlu fava, fıstıklı peynir mezesi, balık salatası dedikleri soslu bir soğuk balık, o gün ellerinde olmayan marul sarma gibi şeyler. Bir iki birşey daha vardı. Antep fıstıklı peynir mezesi, ekmeğe-sür-sür-ye türü lezzetli birşeydi. Kalamar tava, donuk İspanyol malı değildi. Hatta biraz sert olmasına rağmen bütün olarak kızarttıkları ve biraz kalamar tadı alınabilir olduğu için ikinci bir sefer ısmarladık. İki kocaman yeşil salata bitirdik. Hatta Sıdıka’ya yardım eden arkadaşı ikinci salatayı getirirken mütereddit, “Sizin masaya salata dediler ama?” dedi. Ardından ilk bomba: asma yaprağında sardalya. Orijinal birşey olmasa da az bulunur birşeydir, böyle lezzetlisi ise neredeyse hiç bulunmaz birşey. İkinci bomba ise tatlıda: Hem rakı-balık ardından espresso içmek gibi bir nimet var burada, hem de frankofil nimeti incecik çikolatalı tart.
Yemeklerin güzelliği bir yana, genel tavırları hoşuma gitti. Oturduğumuz gibi su isteyince efendi gibi büyük su verdiler. Sıdıka hanım ve arkadaşları servis yapıyor ama ne havalara girmişler, ne vıcık vıcık sempatiklik yapıyorlar ne de amatörce şeyler yapıyorlar. O yok, bu yok dedi Sıdıka hanım ama haftaya tatile gidiyoruz diye de ekledi. Güzel caz da çalıyor. Bu, gazeteye teşrifat haberi olsa “Caz çalınan meyhane” yazardım. Olur yani burası, olur.
Selçuk’a bira, Giray’a su, ağır ablaya tek rakı. 3 kişi, 122 lira
One Reply to “Sıdıka’da asma yaprağında sardalya”