Selçuk paşa nihayet İstanbul’da bir hamburgeri beğendi. Ben tadına bakmadım ama ekmeğini kızarmışlar, eti kocaman ve yanında sevmediği yeşillikler vermişler. Ve fakat 17 hatta belki de 17.5 liraydı. Boston’da Four Seasons otelinin cafesinde çok pahalı ama çok güzel diye 16 dolarlık hamburger yedirmişti. House Cafe de dünya standartlarında bir yer ya, geri kalmamalı tabii. Emel’le bense bir pizza bir salata paylaştık. Ispanaklı beyaz peynirli pizza, beyaz pizzaya hakkını verememiş. Ümit’in pizzasından da otlandım, o da eh işte. Yeşil mercimek, örgü gibi bir peynir, semizotu ve nar ekşisi ile ne kadar güzel bir salata yapılabilecekken, olmamış işte. Yemeğini fazla yememiştim, önyargımda çok da haksız değilmişim. Bu arada Mine’nin doğumgünü dolayısıyla gitmiş olduğumuz için büyük masa etrafındaki grup sonradan ayaklandı, çoğaldı. Işıklar loşlaştı, müzik sesi arttı. Grubun en gençleri olduğumuz için kaçtık, meydanı ruhu gençlere bıraktık. (99 lira, üçümüze, biralar, şaraplar dahil)