Koza’da fırın beyti

Halamlara ters bir saatte vardık. Dolayısıyla, bayram ziyaretini adabına uygun kısa tutup, onları da alıp yola düştük, öğle yemeği yiyebileceğimiz bir yer aramaya. Sahilde Bostancı’dan Maltepe’ye doğru biraz oo piti piti, biraz da Fazıl’ın önceden gözüne kestirmesine dayanarak, Koza adlı bir et lokantasına girdik. Otoparkı, çocuklara oyun odası olan müstakil bir bina. Bol ikram, ihtimamlı servis yapılan, uzun uzun oturulan ve benzerlerinden zor ayrılan kebapçılardan. Hemen “ne içersiniz, onu alır mısınız, bunu alır mısınız” demeye başladılar ki Fazıl, hop dedi, “menünüz yok mu?” Biz yedi kişiyiz koca lokantada toplam dört menü var! Biz onlara kıl olduk, onlar da hem içki içmiyor hem de fiyat görmek istiyoruz diye kıl oldular, bir gerildik.

Yemekler gelince ve hepsi güzel çıktıkça yumuşadık. Önce çoban, mevsim ve gavurdağı salataları. Ortaya pastırmalı humus, patlıcan salatası, ezme, pilaki, beyaz peynir ve soğan salatası. Soğan salatasını arpacık soğan, taze sarmısak, közlenmiş kırmızı biber, ceviz, nar ekşisi ve pul biber ile yapmışlar. Menüye farklı birşey koymaları güzel. Tadı da güzel. Allah bilir orijinali nasıldır. İsteyene haşlanmış içli köfte, fındık lahmacun. Artık bu noktada doymuştuk aslında ama kebapları istemiş bulunduk. Halam zaten çok az yedi, annem ise hepimizden otlandı. Selçuk kaburgayı ve özellikle yanındaki salçalı pidelerini beğenmiş. Babam ona seçtiğim mantarlı şişi beğendi. Fazıl küşlemesinin kuzu etinin ne kadar yumuşak olduğunu söyleyip durdu. Ben fırın beytinin bildiğimiz beyti olduğunu düşünemedim ve yağlı buldum ama lezzetliydi. Giray üstü fıstık içli bir urfa kebabına benzeyen Topkapı’yı beğendi mi bilmiyorum ama çok sanmıyorum çünkü sürekli takas yapmak derdindeydi.

Kahvelerimizi içip, 132 lira ödeyip, halamızı daha büyük maceralara, karşıya Zinnur ablaya bayram ziyaretine götürdük.

Leave a Reply

Your email address will not be published.