Changa’da lokum gibi bonfile!

Changa’dan tıkabasa doymuş olarak çıkacağımı hayal etmezdim. Annemle AKM’de Sibelius, Liszt ve Rachmaninoff dinledikten sonra geldik Changa’ya. Rezervasyon da yapmıştık ama gerek yokmuş. En üst katta en köşedeki masaya koydular bizi. Başlangıç için zeytinyağında rezene ve Ayvalık favası paylaştık. Rezenenin hem kökü hem tohumlarını zeytinyağlı pişirmişler. Annemin yeterince zeytinyağlı bulmadığı favaya ise normalden daha yumuşak yapıldığı için Ayvalık favası deniyormuş. Bu arada annem istediğimiz kırmızı Antik Doluca’yı tattıktan ve onayladıktan hemen sonra, şarabın aslında genzini yaktığını ama mesele yapmamak için söylemediğini söyledi bana. Bense ancak bir iki yudumdan sonra anladım ki çok hafiften de gazozlaşmış. Değiştirttik, pek de itiraz etmediler.

Ana yemekler geldi: bana yeşil körili tavuk ve pilav, anneme püreli, karamelize soğanlı ızgara bonfile. Ismarlarken “içi pembe olsun” diye özellikle belirttiği halde, ilk iş ortadan kestiği bonfile pişmiş çıktı ve geri gönderdi. Bu noktada annemin çatlak olduğunu düşünseler de itiraz edecek birşeyleri de yoktu. Ben yeşil körinin acısından yana yana ama zevkle tavuğumu yedim. Ben yedikçe tavuk daha da dağıldı. Sanırım–korkarım–tavuğun kendisini önceden pişirmişlerdi?? Ama işte annemle benim aramdaki fark şu ki ben böyle şeyleri görsem de laf etmeyi akletmiyorum, sineye çekiyorum (ve sonra internette afişe ediyorum, ha ha ha!). Zamanla ben de sapla samanı ayırmayı, doğru zamanda itiraz etmeyi öğrenirim inşallah. Yeni bonfileyi beklerken, annem bu kadar uzun pişerse yine fazla pişmiş olacağını söylediğinde, ben ilk beş dakikanın “kim bu kadın/nesi pembe olmamış bunun/şarabı da değiştirttirmişmiş” muhabbetleri ile geçmiş olabileceğini iddia ettim. Gelen bonfile gerçekten pembe, eti yumuşacık ve annemin tabiri ile “lokum gibi” idi. Püresi hakikaten hardallı idi, üstüne hardal diye fısıldanmamıştı.*

Aç gelmiş olmaktan mı, favanın bol olmasından mı, acının üstüne bol bol su içmemden midir, nedir bilemiyorum ama fazla geldi yemek. Sabah tartı da inkar etmedi bunu. Çıkışta barın yanından geçerken bar taburesine kaykılmış Tarık’ın birden toparlanmasını, Zekiye olduğunu tahmin ettiğim kadının girişte olduğundan daha samimi “İyi günler” demesi ya müşteriye genel saygıydı ya da seçiciliğimize saygı!

* Martiniyle ilgili bir kitapta, tarifinin zamanla nasıl evrildiğini anlatan bölümünde şu anlatılıyordu: “Önceleri vermut ve votka aşağı yukarı aynı miktarda konurdu. Vermut miktarı gittikçe azaldı; bardağa vermut konup çalkalanır, dökülür hale geldi. O kadar ki bir noktada neredeyse sadece bardağa “vermut” diye fısıldanır olmuştu!”

www.changa-istanbul.com

One Reply to “Changa’da lokum gibi bonfile!”

Leave a Reply

Your email address will not be published.