Akşamüstü eve döndüğümde bakalım komşular napıyorlar diye aradığımda Ece’nin cevap vermesi şaşırttı önce bir: Bu kızın dışarıda “sanat camiasının insanları” ile geziyor olması gerekmiyor muydu? Öyleymiş de, sadece eve mola vermeye gelmişler. Gündem belliymiş zaten: Öncesinde Oto Yıkama, sonrasında Urban ve Garaj. Oto Yıkama’ya bensiz gitmenin Ramazan arifesinde bir günah sayılabileceği için nazik davetimi hemencecik kabul ettim ve kapılarına dikildim. Ece’nin telefonda arkadaşım diye bahsettiği kişinin aslında ler miktarında ve ecnebi uyruklu formunda olduğunu görünce bir off çektim ama paçayı görmeden dereyi sıvamamak gerekmiş. Emilliagno ve Lucia Rotterdam’da yaşayan iki kültürlü Italyan cinsinden. Olmuş/pişmişler. Lucia rakıyı su gibi içiyo maşallah, Emilliagno ise Yiğit ve bana ayak uydurarak muhabbetin kapsam ve derinliğiyle orantılı olarak bolca içiyor. Sanki buralılar, mekana girerken bile başka masada oturan meslektaşlarına “akşam şerifleriniz hayrolsun” gibilerinden selam çakıyorlar.
Yemeklere kızlar kara veriyor, biz erkekler rakıları tokuşturuyoruz. Klasik sizin dilde nasıl deniyordu, çin çin? muhabbeti dönüyor. Ben de iki gün önce öğrendiğim adabımuaşereti paylaşıyorum: Kadehler tokalaştırılırken ölenlere ve geri gelmeyeceklere denir ve onlar için de içilirmiş. Barış hep aramızda olmayanlar için içer ama ben onu hep Ahmet, Mehmet vs., kız arkadaşı karısı filan izin vermedi de gelemedi diye düşünürdüm. Meğersem ne kadar naifmişim.
Balık yasağının bitmesiyle ortaya çıkan hamsi çok iyiydi. Çobanın içine acı sivri biber düşmüş ama bunu aşçının suçu değil, kendi yetersizliğim olarak görmeye başladım. Barbunyalar artık Mumbai’den gelmiyormuş. Patlıcanı herzamanki gibi güzel. Ben buranın en çok hamsi, çoban ve patlıcanını seviyorum galiba.
Sonrasında Urban’daki bir gösterime gittik. Resmen başka bir ülke. Tek Türk bendim galiba. Sanki parallelinde olan İstiklal’de bu pazar akşamki jeuneturcs nehiri sele dönüşmemiş…
PS: Oto Yıkama a.k.a. Erkal’ın yeri. Oto Yıkama yok artık, sadece adı kaldı. Boşuna tabela aranmayın.
“Çobanın içine acı sivri biber düşmüş ama bunu aşçının suçu değil, kendi yetersizliğim olarak görmeye başladım.” Oleeyy, en kritik koz geçti artık elime!
Bu demek değildir ki herşeyin içine acı konabilir!
ay ben bunu yeni okudum! :) bizim eski selçuk bu!