Bayramın ilk günü, Kuruçeşme’den Bebek’e yürüdükten sonra “Ben Adem Baba’da veya Ali Baba’da yemem” diye tutturunca ön sıradaki diğer balıkçılar kadar kalabalık ve antipatik olmayan Kuyu’da anlaştık.O anda orada olan ve bizden sonra gelen müşteriler yine antipatikti: Altmışından sonra hala dizi meşhuru olma hayalinde sesi yüksek kadınlar, mafioso tipler ve “dost”ları, bayramda buluşmuş kırk yıllık arkadaşlar. Kuyu 1957’de açılmışmış. Annemin gençliğinde insanların hovardalık yapmaya geldiği pahalı bir yermiş. Bugün o işlevi üstlenen bin türlü başka yer olsa da burasının da pek değişmemiş olduğuna karar verdik.
İki meze, bir çoban, birer balıktan ibaretti yediğimiz. Bir de içki içmiş olmak için yarım şişe beyaz şarap. Ne meze yedik ki acaba, daha bir hafta anca geçti üstünden ve hatırlamıyorum. Midye dolma ve patlıcan salatadır herhalde. Hiçbirşeyi kötü değildi, hiçbirşeyi iyi değildi, bilindik boğazda balık muhabbetiydi ama ben 35 lirayı daha iyi temizlenmiş olması gereken lüfere vereceğime, 1897’de kuru meyveli kuzuya yani terkib-i çeşiddiyeye vermeyi tercih ederim doğrusu. Sonuçta iç karartıcı buldum galiba Kuyu’yu.