Kosinitza, yeniden

Kosinitza’yı 3 sene önceki ziyaretimde pek bir beğenmiştim. “Bayılacaksın” diyerek, Yasin’i de o yüzden götürdüm zaten. Biraz da hava atmak için tabii :) Ha ha, bak ben neler biliyorum edasında. Hala çocukça bir kapışma hali, nedendir bilinmez.

Bir de ben, küçük, karakterli, şık, özenli, şirin ve de cesaretli lokantalari seviyorum. Bu tarz mekanlardan, İstanbul’da bir elin parmağı kadar var zaten. O yüzden, bir buldum mu, abarta abarta sahiplenmek ve bahsetmek istiyorum. Sevdiğim şeyler söz konusu olunca sakin kalmayı tercih etmiyorum, abartmak hoşuma gidiyor.

Yasin’e de, bundan dolayı, Kosinitza’yı anlattım anlattım durdum gitmeden. Gittik. Mekana, o da benim gibi bayıldı. Sonra lokantanın ortasındaki o soğuk yemekler masasına baktı ve başladık. Ondan da deneyelim, bundan da. Şımardıkça şımardık. 5 tane soğuk söyledik, 2 de ara sıcak. Ana yemeği, doymazsak söyleriz diye, sonraya bıraktık.

Soğuklar gelince, benim abartan dilim gittikçe sessizleşmeye başladı. Bebek kalamar salatasında, herşey çok mu sessizdi? Salatanın biraz aside mi ihtiyacı vardı ya da belki iyi bir yardımcı malzemeye? Birşeyler eksikti işte, hafızada yer etmiyordu yemek. Arkasından gelen közlenmiş patlıcanlı somon fena mıydı? Kesinlikle değil, çok iyi değildi ama. Elma sirkesiyle marine edilmiş ringa balığı çok fenaydı ama. Sorun ringa balığında mıydı, marinasyon yönteminde mi bilemiyorum, ama birinci lokmadan sonra ikinciyi almakta gerçekten çok zorlandım. Marine hamsi iyiydi. Hatta soğuklar arasında en iyisiydi. Şarapla da, rakıyla da iyi gitti. Hem dolu bir tat, hem zarif. Beşinci olarak, bir şey daha yedik, inanın hatırlamıyorum. Balıklı bir yemekti ama damak hafızamda iz bırakmamış.

Ara sıcaklar geldi hemen arkasından. Deniz mahsullü pilav ve ahtapot ızgara. Pilav lapalaşmıştı ama tadı iyi, pilav konusunda purist değilseniz, yenir. Abartılacak bir şey var mı? Yok kesinlikle. Ahtapot, tuzu biraz fazla kaçmış olmasının dışında, gecenin yıldızıydı bence. Ne çok yumuşak, ne kayış gibi. Tam kararında, lezzeti yerinde. Gereksiz hiçbir şey yok, sade ahtapot. Hakkımdan fazlasını yedim, tabii ki.

Biz bütün bu yemeklerden sonra, Yasin’in rakısı bitmeyince, bir de ana yemek söyledik. Kavrulmuş dolmalık fıstıklı fırında sardalya. Fıstıklar güzel bir kıtırlık katmıştı balığa, valla ben beğendim. Sardalya da iyiydi aslında. Olmuş da, sanki daha iyi bir şeyler bekledik, hani böyle “vay be!” demedik.

Artun Ünsal, bir yerde okumuştum, “beğenmedim yerleri artık yazmıyorum” demiş. Ne güzel! Ben de yazmak istemiyorum. İnsan bir geri geri geliyor yedikleri hakkında olumsuz bir şeyler yazarken, hele ki zamanında gidip de beğendiği bir yerin yemekleriyse mesele. Hele ki büyük büyük anlattığı, övdüğü bir yerse burası. Yazmamak gerek belki, yanlış yapıyorum. Önceden övmeseydim, şimdi de yazmadım. Belki bundan dolayı.

Bir küçük şarap, bir küçük rakı ve tüm yediklerimiz toplam 173 tl geldi.

Leave a Reply

Your email address will not be published.