Yine İstanbul’dan kaçıp gitmeli dedirten bir konu. Ne yapıp edip, bazı şeyleri belli zamanlarda yapmamak gerek. Haftasonu alışveriş merkezine gitmek, Cumartesi Beyoğlu’na gitmek, Pazar sabahı Boğaz’da kahvaltı etmek gibi. Pazar sabahı daha doğrusu öğlen 12’de, kahvaltıya gidebileceğimiz bir yer akletmek için Giray’la 45 dakika konuştuk ama bir yer bulamadık. Trafik olacak, gittiğimiz yerde yer olmayacak, zaten menemeni olmayacak, olsa da manzarası olmayacak. Her seferinde sorun oluyor. Buna rağmen naaptık, Selçuk’u kaldırıp annemizi arayıp arabayla ta Yeniköy’de Emek Cafe’ye gittik, ayakta bekledik. Oturunca unutuyor bütün bunları insan. İsteyene menemen, isteyene sahanda yumurta; beylere birer de tost; ortaya peynir, zeytin, domates, hıyar. Yine de oturunca fazla kalabalık olmasından dolayı başka dertler var. Pastırma bitmiş. Gül böreği de kalmamış. Türk kahvesi yapamayacaklarını baştan söylüyorlar. Saat üçe kadar ızgara çeşitleri yok. Çayları bir daha, bir daha hatırlatmak gerekiyor. Sonradan bize katılan Barış’ın tekstil sektörü ile ilgili brief‘inden kalan zamanda 24 saat kahvaltıcı, güneyde bir yerlerde pansiyon gibi projeler geliştirir halde bulduk kendimizi. Emek’in bir suçu yok, herşeyi güzeldi ama ah bu İstanbul’u bozan tu kaka insanlar yok mu… En sonunda kahvelerimizi de içtik aslında. (65 lira)
One Reply to “Emek’te menemen”