Refik’te muska böreği

Pazar günü kaymayacakları için Cumartesi gezmesine izin çıktı, Arzu, Özlem, Emel ve ben Refik’e gittik. Neler yedik acaba? Fasulye turşusu isteyen Emel, o tabaktaki bir süs biberini ağzına atıp midesine kadar yanınca, çok kötü oldu. Öyle böyle değil. Kıpkırmızı kesilip nefes alamaz hale geldi. Kız tam pişmiş tavuk! Neyseki 15-20 dakika içinde toparladı. Lakerda vardı, onu da hatırladım. Ezmeyi Arzu beğenmedi, istemedik. Beyaz peynir ve kavun vardı. Muska böreği vardı, onu da hatırlıyorum çünkü geçen hafta herkesten geç geldiğimde kalan bir iki muska böreğine soğuk diye yüz vermemiştim. Bir de Emel de içmeyince bir küçük Efe’yi bitiremedik.

Babam geçen gün neden not almadığımı sordu. “Hatırlamıyorsam yazmaya değer de değildir” dedim. İki gün aklımda canlı canlı kalmayan bir detayı başkalarıyla niye paylaşayım ki? Bir hafta geç yazınca iyice azalıyor tabii detaylar. Biraz da Refik’i sevemediğimden silmişim herhalde. Başka yerden çok daha iyi değildi mezesi. Kalabalık ve sıkışıktı. Duvardaki gazete kupürlerinden anlaşılıyor, kendi kendini besleyen bir namı olduğu. Hiç de öyle salaş falan değil. Hatta Fransız bistrosunu hatırlatıyor neredeyse beyaz örtüleri, düzgünlüğü, prim and proper olmasıyla. Bu önyargımda duvarda gördüğüm bir yazının da payı var. Rakı ile ilgili bir tartışmada Refik beyefendi “rakı evde içilmez, karı dırdırı yüzünden” buyurmuş. Patriarkal düzenin faturasını tek adama çıkarmanın manası yok, biliyorum ama adı üstünde, önyargı.

Leave a Reply

Your email address will not be published.