House Café’ye kıl mıyım değil miyim tam olarak karar veremiyorum aslında. Bir yandan kılım, çünkü üniversitede okurken antropoloji dersim içim üzerine ödev hazırladığım bir yerken (burada, Nişantaşı’ndaki ilk mekanından bahsediyorum), şimdi olsa olsa ekonomi dersi için üzerine ödev hazırlanacak bir yere dönüştü. Farklı, tarzı olan bir yer gibi duruyor ama değil. Bir de, her yerde karşıma çıkıyor. Ben ona gitmiyorum, o bana geliyor, dolayısıyla özelliği olan bir yer değil artık. Sadece sıradan bir alternatif konumunda, bana kalırsa.
Diğer yandan, House Café’ye tam olarak da kıl olmuyorum. Servisleri iyi, yemekleri fena değil, ortam batmıyor ve hiç bir zaman yer bulma sorunu olmuyor. Örneğin, geçen hafta Ara Café’de yer bulamayınca, Galatasaray Lisesi ile Mısır Apartmanı arasında ve İstiklal Caddesi üzerinde, oturup yemek yiyip bir şeyler içecek, doğru düzgün bir yer olarak sadece burasını bulabildim. İçerisi kalabalıktı ama servis aksamadı, yemekler fena değildi, kısacası doyduk ve rahat ettik.
Ben, her seferinde olduğu gibi levrek salatası yedim. Caddebostan House Café’de yaptıklarından çok daha iyiydi. Bahar, günün çorbası olan patlıcan çorbasından istedi. İlginç derecede lezzetli bir çorba geldi. Gökçer hamburger ısmarladı, yemeğin sonunda seçiminden memnun olmayan tek kişi o oldu. Yasin, beğendili köfte aldı. Bana göre, en lezzetli yemek onunkiydi. Masadakiler, porsiyonunu ufak buldular ama bence kararındaydı. Beğendinin üzerine 6 tane lezzetli köfte koymuşlar, üzerine yoğurt ve biberli tereyağ sos gezdirmişler. Köfteyi çok pişirmemişler, bu bence iyi bir şeyken Yasin’e göre o kadar iyi bir şey değildi. Beğendisi de iyiydi diyebilirim. Üstelik yemeğin fiyatı da iyiydi, hatta benim salatamdan daha ucuz bir yemekti, öyle söyleyeyim.
Toplam hesap, iki kola, bir Corona, bir Mojito, bir Caipirinha, bir double espressoyla beraber 14o TL civarı geldi.