Maya & Kay’s Café’de ıspanaklı ravioli/ mantı

Maya & Kay’s Café, Cihangir’de, hemen Cuppa’nın bitişiğinde bulunuyor. Ufacık bir yer, dışarıda iki masası var. Sahibi, Türkçe konuşmasından anladığım kadarıyla, bir süredir Türkiye’de yaşayan yabancı asıllı bir kadın. Hint, Tay, İtalyan, Gürcü gibi çeşitli mutfaklardan farklı yemekler ve mezelerden oluşan menü, öyle çok uzun değil, tek sayfalık ama ilginç gözüküyor.

O gün, aç olan sadece Zeynep’ti. Domates soslu, ıspanaklı ravioli ısmarladı. Sosunun miktarı kararında (yani makarna deli gibi sosa boğulmamış), hamuru fırınlanmamış mantı hamuruna çok benzer, al denteden az biraz daha fazla pişmiş, hafif bir yemek geldi. Ben beğendim, Zeynep çok beğendi. Ona göre, yemeğin en güzel tarafı, raviolinin ravioli gibi değil de ıspanaklı mantı gibi oluşuydu, bir de yedikten sonra mideye oturup ağırlık yaratmaması.

Ravioli 8 ya da 9 YTL.

Cuppa cuppa kahvaltı

Evet, böyle bi mekan var. Gittim, gördüm, beğendim. Ama adı bende hala yazlık disko çağrışımı yapıyor, engel olamıyorum!

Pazar günü Elif’le kahvaltımızı Cuppa’da ettik. Hava 50 dereceydi, nem kimbilir kaçtı, giderken klima kesin vardır diye düşünüyorduk ama yoktu. Yine de caymadık ve kahramanca içeriye, pencere kenarına oturduk. Menüyü tarif etmek zor. Çeşit çeşit meyve ve sebze suyu var. Kereviz sapı, domates ve çilek aynı içecekte bulunabiliyor, şeftali, maydanoz ve baharatlar bir bardakta gelebiliyor diyeyim, siz anlayın. Seçmekte zorlandık ama sonuç olarak içtiğimiz juice‘lar gerçekten güzeldi. Yanında Elif domates, salatalık, peynir üçlemesini istedi, ben pancake yedim. Kesme tahtasıvari tahtalarda gelen kahvaltılarımız gayet lezzetliydi. Ancak çok aç olan arkadaşlar yeterince doyurucu bulmayacaktır.

Hesap toplam 28 YTL geldi. Sıcak, sempatik bir ortam. Her yerde bulamayacağınız ilginç meyve-sebze suları da oldukça uygun fiyatlı. Özetle “Cuppa Cuppa sağlık” diyorum!

Neşeli web siteleri için bkz. http://www.cuppajuice.com/

Susam Café’den yaza özel

kopyasi-susam-cafe-220808-001.jpg

Susam Café. sevimli bir yer. Menüsünün öyle aman aman bir olayı yok ama kendine göre bir esprisi var. Sunulan yemekler bilindik ama çok bilindik değil.

Ben yaza özel hazırlanmış lezzetlerden sebzeli pazı sarmasını seçtim, Zeynep de sabit menüden üç renkli üç peynirli tortelliniyi. Zeynep, makarnanın sosunu kremalı ve cevizli yerine domatesli istedi, olur dediler.

Benim yemeğim yanında süzme yoğurtla geldi. Hafif, lezzetli ama aç doyurmayan bir yemek. Zeynep’in tortellinisi, bana göre sanki birazcık fazla pişmişti ama dert edilecek bir mevzu değil, ses çıkarmadan güzel güzel yenebilir.

kopyasi-susam-cafe-220808-004.jpg

Pazı, makarna ve 3 kadeh beyaz şarap için 51.5 YTL ödedik.

Kahvedan’da yaz akşamı

Mangalda sardalya olayı iptal olunca Selin’le buluştuk, Kahvedan’a oturup birer zencefil şurubu içtik. Sonra baktık hemen yemek yiyemeyeceğiz sigara böreği ve pappadam ısmarladık. Sigara böreğini yanındaki kurutulmuş domates ezmesine, tahminimden çok daha büyük ve karabibersiz ve yağı hala damlayan pappadamları bir narenciye chutney’sine banıp banıp yedik. Sonra baktık başka yere gideceğimiz yok, keşli cevizli erişte ve thai beef ısmarladık. Gül geldi, o da thai beef ısmarladı. Thai beef, hindistan cevizi sütünde pişmiş, üstü kişnişli, tam bana göre. Selçuk geldi, ona menüde olmayan spagetti bolonez ısmarladık. Doymadı, o da thai beef yedi. Sonra iki muz tempura paylaştık. Onu da yedikten sonra Selçuk “şimdi ne yiyeceğim?” diye sorunca, garson ciddiye aldı kavun-karpuz getirdi. Bu esnada yandaki masadaki insan sayısı  iki kişiden on iki kişiye değişen sayılarda büyüyüp küçüldü.

Diyeceğim o ki iki yıl önce Kahvedan’a gittiğimde, yırtabilir mi göreceğiz demişim, gördük. Çok toparlamış.

Rafineri’de günün menüsü

Selin geçenlerde tesadüfen yemiş burda, bu öğlen bizi de götürdü. Sıraselviler’in Akarsu Caddesi’yle kesişmesine yakın bir noktada (no 111). Dışarıya ufak masalar atmışlar. İçeriyi de sıcak bir şekilde döşemişler. Mekan epey doluydu, uzun süre masa bekledik. Tam öğle saati, millet kurt gibi aç ama ortalıktaki 3 servis elemanı belli ki yetişemiyor bu kalabalığa. En sonunda bir masa çıktı bahtımıza, oturduk. Günün menüsünü söyledik (yeşil mercimek çorbası, sebze soslu bonfile, nohutlu pilav ve cacık) Özellikle çorba çok başarılıydı, hepimiz bayıldık. Bonfile biraz sinirliydi, sosu da evde yapılmıştan ziyade hazır alınmış tadı verdi bana. Pilav ve cacık güzeldi, beğendik.

Öğle menüsünün fiyatı uygun ama menünün kalanı Cihangir ortalamasında. Porsiyonlar düzgün, tabaklar insani boyutta. Dekorasyon tarihinin gelmiş geçmiş en gereksiz ögelerinden yapma çiçekleri saymazsak, Rafineri için sempatik bir yer diyebiliriz. Tabi Istanbul’un hızla antipatikleşen bir semtinde olması, bütün gastro-girişimcilik tohumlarının niye ille de burda yeşermeye çalıştığını merak ettiriyor insana.

Menü kişi başı 8,5 YTL.

Yazmadıklarım

Ohhh. Nisan’dan beri adam akıllı birşey yazmıyordum. Nisan’da Yesek’e yazılanları okuyamayacak kadar meşguldüm, Mayıs’ta okuyabilir hale geldim, sonrası için bir mazeretin yok. Ama tabii ki deli pösteki gibi liste tutmaya bayıldığım için bir iki not tuttum ve gittiğim yerlerden en azından birşeyler yazmazsam suçluluk duyacağım diye seçmece yapıp, her birini iki üç cümleyle geçiştireceğim. Affınıza sığınıyorum. Yoğun talep gelirse, istediklerinizi yazarım.

Kafe 17’de naneli köfte: Uzun zamandır ilk defa böyle çeşitli, eğlenceli menü görüyorum. Fiyatına bakınca tapas(lar) minicik gelir zannettik, hiç öyle olmadı. Naneli köfte, limonlu köfte, ispanyol sucuklu yumurta deneyip de beğendiklerimiz.

Komşu’da bol yeşillik: Eda’yla bahçesinde sakin bir Pazartesi oturup kebaba en uzak şeyleri yedik. Sakin olunca pek güzel burası.

Topaz’da dülger: Valla manzara o köprü ışıklarıyla artık ne kadar olabiliyorsa o kadar güzel ama o, unuttum şimdi limonlu mu ne, dülger, yanındaki patatesine hayvar kondurdular diye 65 lira etmiyor. Sunum Adem Baba’dan hallice.

Zübeyir’in ocakbaşında: İki günlük gezi sonrasındaki yorgunlukta pek birşey anlamadıysam da, tekrar teftiş etmem gerektiğini anladım. Ustanın patlıcanı közleyip takır takır soğanla, domatesle doğrayışına tav oldum. Şimdi havalar ısındı diye sokağa da güzelce yayılmışlar zaten.

Ünsal Büfe’den Görmeli: Gayrettepe’de canavar sıcak sandviçleri olan bir büfe. İsimler Görmeli, Yemeli, Moby Dick vs. Görmeli biftekli, acı soslu, en rejim düşmanı olanı.

Falafel House’da haliyle falafel: Falafel yemediyseniz ve ne menem birşeydir anlamak istiyorsanız, bence İstanbul’da tenezzül edebileceğiniz tek yer (peki, Çiya hariç). Talimhane’de.

Kaktüs’te çalaçinka: Cihangir’dekini şereflendirdiğimin havasını atacaktım ama o zaman mevsim bahar bile değildi, dışarıda sıcak sıcak oturmak kulağa hoş birşey gibi geliyordu. Çalaçinka bir tür menemen. Tavuk yemeklerinden de denedik, decent.

Çınar’da uykuluk: Bir Pazartesi akşamı patron bizi gece11’lere kadar çalıştırdı, Santral’de Otto da kapalı zaten. Bunun üzerine ardından uykuluk yedirdi, bira içirdi. Proje için pek hayırlı oldu.

Cunda’da Girit usulü kabak: Yani parmak kadar kabakları haşlayıp zeytinyağı banyosuna yatırmışlar.  O meze vitrinini görmek için Bostancı’ya gitmeye değebilir. 70 lira vermişiz adam başı.

Olivia’da steak: Akarsu caddesinin yeni güllerinden Olivia’nın arkada büyükçe bir bahçesi de olduğu biliyor muydunuz? Peki tabakların Villeroy & Boch mrka olduğunu? Yemeklerin de fena olmadığını?

Degustasyon’da paçanga: İki sefer gittim, ikisinde de aklımda kalan, çok yağlı olsa da, paçanga böreği oldu.

5. kat…

Uzun zamandır yemeklerinden ziyade, mekanı merak ettiğimden gitmek istediğim bir yer 5. kat. Hal böyle olunca cumartesi akşama doğru Nesli ile kendimizi “high society”nin merkezi 5. kat’ta bulduk. Dekorasyon oldukça gösterişli. Ziyadesiyle gözü yoran cinsten. Kalın kadife mor kumaştan perdeler, şamdanlar, büyük koltuklar vs… Havanın enfes olması sebebiyle, terasta oturmaya karar verdik. Gayet iğreti eden bir tavırla oraların efendisi olduğu düşünülebilecek, ama kraldan çok kralcı olduğunu zannettiğimiz bir garson bize önce rezervasyon, sonra yemek isteyip istemediğimizi sorarak bara aldı. Nesli bira ben cafe latte söyledik. Arkasından çok acıkmadığımızdan ancak yemeklerini de merak ettiğimizden ortaya bir biftek salata istedik. Yediğimiz, içtiğimiz güzeldi. Ancak hesabı alırken garsonun tepemizde dikilmesi o kadar sinir bozdu ki, İstanbul’da konfor, manzara, hizmet ve yemek karesini bulabileceğimiz nice mekan olduğunu düşünerek, çok da üstünde durmadık.

www.5kat.com

White Mill: Ferah ve organik

Evden full ciddiyet çıktıydım, ama otobüs Gümüşsuyu’na tırmanırken anında fikir değiştirdim. Böylece Badi’mle Cihangir’deki White Mill’e gitmek üzere seminerimi ekmiş oldum. Ama pişman olmadım!

Kaçtır geçiyoruz önünden de bi türlü girememiştik. Elif, bahçeyi açmışlar diye duymuş, oh bahçe keyfi de yaparız dedik. Lakin, evet bahçeyi açmışlar, ama hizmete değil. Çimlerin boyu bilmemkaç cm oluncaya kadar bekleyecekmişiz. Geçtik içerde bekledik tabi.

Menü birbirinden organik birçok seçenekle dolu. Yemyeşil salata ve bonfileli açık sandviç söyledik. Elif’in salatası avokadodan ıspanağa, brokoliden marula yeşiller aleminin bütün üyelerine kucak açmış hakkaten şifa yüklü bir salataydı. Benim açık sandviçin eti, peyniri bir yana sadece ekmeği başlı başına bir lezzet unsuruydu. Kabuğundaki çeşit çeşit baharatla bizi bizden aldı. İçindeki sos, domates kurusu ve yağız sinirsiz etiyle benim açımdan 10 numaraydı.

wm1.jpg

Üstüne Elif balkabaklı dondurma söyledi, ben portakallı fırın sütlaç istedim. Ah’lar oh’lar eşliğinde bu kez de tatlılara gömüldük. Portakal sütlaca çok yakışmış, portakal kabuğu rendesi hoş bir aroma vermiş. Dondurmaya da bir kaşık attım, Elif’in mest olduğu kadar vardı.

wm2.jpg

Sonuç olarak yediklerimizden çok memnun kaldık, White Mill’i çok ferah ve iç açıcı bulduk. Çimler uzayınca bir daha gelelim dedik. Servis hızlı, garsonlar sempatik. Lokasyon gereği celebrity‘si de eksik olmuyor belli ki. Biz ordayken Melisa Sözen uğradı.

Yediklerimiz ve 2 su Cihangir ortalamasındaydı: 48 YTL. Eee ne demişler, düğüne giden oynar, hamama giden terler, White Mill’e giden yer, içer, öder.


Adres: Susam Sokak no:13 Cihangir

Taj Mahal’den Lamb Korma

Ya da et sote mi desem. Yoğun baharatını saymazsak aynen bizim et soteye benziyor. Bir menü alayım dedim. Kuzu kavurma ya da lamb korma ve sarmısaklı peynirli ekmekler oldukça lezzetliydi. Ancak sade biryani ya da pilav tatsız tuzsuz yağsız birşeydi. Anlamadığım nokta şu yağlı bol baharatlı bir etin yanına dengelesin diye mi o pilavı koymuşlar. Sanırım öyle. Sıcak mekan.

Menü: 18-YTL