Al Jamaal’de yemeği kim takar?

Hemen söyleyeyim, Al Jamaal’e çok yakın bir arkadaş doğumgünü hatrına gittik. Yoksa, kişi başı fiks menüye 165 TL verilecek bir yer ettiğini düşündüğümüzden değil.

Daha önce bir yerlerden, burada Lübnan mutfağı sunulduğunu duymuştum. Gerçi, ben, gecenin sonunda kesinlikle anlamadım buradaki Lübnan yemeklerinin, ortalama fasıl mekanlarında veya ortalama kebapçılarda verilen yemeklerden farkını ama, hadi neyse.

Biz gittiğimizde, bizden önce gelenler olduğundan dolayı mezeler çoktan masaya konmuştu. Benim hatırladıklarımı sayayım: humus, zeytinyağlı sarma, çiğ köfte, tabuleh, lübnan mantısı (altı çıtır ekmekli, sarmısaklı yoğurtlu nohut salatası), ıspanak ya da pazı kökü salatası tarzı bir şey, üzerine süzme yoğurt konmuş şakşuka. Ben en çok yoğurtlu nohut salatasından yedim. Diğerleri, vasatla vasatın üstü ve altı arasında gidip gelen lezzetlere sahiplerdi.

Ara sıcak olarak, patlıcan dolması, ufacık lahmacun, ufak içli köfte ve köftemsi bir başka yiyeceği hatırlıyorum. Patlıcan dolması fena değildi.

Ana yemek olarak, karışık kebap getirdiler ortaya. Urfa kebap, çöp şiş, bir de sucuk vardı galiba. Hepsi birbirinden ortalamaydı.

Yemekleri belirli bir saat olduğunda, hızlıca toplayıp ortaya bir tabak meyva koydular. Bir de, söylemeden geçmeyeyim, bizim doğumgünü çocuğunun pastasını getirmeyi unuttular, biz pastadan yiyemedik, pasta onlara kaldı.

Sınırsız içki diye verdiklerinin hepsi yerli içki idi. Buna çok şaşırmadım gerçi. Ama yani madem o kadar para alıyorsunuz, bu kadar da kalitesiz şarap vermeyin, nolur! Ertesi sabah çok içtiğimden değil, şarabın kalitesizliğinden başım ağrıyordu.

Gecenin yemek ve içmek üzerine olan özeti, bence böyle.  Fakat, ne yalan söyleyeyim, ben o gece Al Jamaal’de eğlendim aslında. Dans ettim, şarkı söyledim, ilginç gösterileri izledim ve bunları yaparken yemeği de çok umursayamadım, aynı oradaki herkes gibi.

Gerçi, tekrar gider miyim? Hiç sanmıyorum.

Cahide’de fiks menü

Cahide’de ne yemek verdikleri kimin umurunda? Esas olay içki, gösteriler ve gelen meşhurlar. O üçlü kombinasyonla da eğlendim Cahide’de, inkar etmiyorum. Ama ne yemek yendiğini rapor etme dürtüsünün, Star Wars’un tüm repliklerini, vurgusuyla, el hareketiyle, ezbere bilme dürtüsünden farklı olmadığını da biliyorum. Birilerinin merak edebileceğini bilerek teselli buluyorum.

Olay Zeynep’in doğumgünüydü. Saat 8 deyip çeyrek geçe, buçuk geçe toplandı grup. Başka masaya da taşınınca anca 9 gibi yemek olayına geçtik. Fiks menü var. Zaten herkese aynı zamanda servise başladılar. Önce ortaya pembe olmayan rozbif, avokadolu ton balıklı salata, patlıcan parmiggiano gibi birşey ve mozzarella ve domates geldi. Hemen ardında tabaklara dört peynirli tortellini, peynirli, kremalı gnocchi, domates soslu kulak makarna ve şimdi hatırlamadığım birşey daha servis ettiler. Ana yemek içinse üç seçenek vardı: yarım tavuk çevirme ve patates kızartma, az se, yanında tatlı ekşi soslu ızgara somon veya beğendili pilavlı döner. Ardından da profiterol. Meyve getireceklerini söylediler ama masaları kaldırma ve bara dönüştürme saati geldiğinden, yani saat 11’i geçince güme gitti. Garsonlar eksiksiz olmasa da, vızır vızır çalışıyorlar, herşeyin saati tutsun diye. İçki sınırsız. Rakının çeşidini bilmiyorum ama kırmızı şarap olarak Doluca’nın buraya özel yaptığı bir şarap, beyaz şarap olarak Asma, evet Asma veriyorlardı. Bira şişe biraydı. Menüyü dikkate incelerseniz, malzemesi ucuz ama adı sanı gösterişli yemekler var. Beter değiller ama tadı aklımda kalan da yok. Somonu kurutmamalarını beklemek de abes mesela. Masalar sıkışık, çok insan sığsın diye. İçer, muhabbet eder, etraftakilere yazar ve/ya gösterilere kaptırırsanız, hele gecenin sonunda yeterince zom olursanız ucuyla yırtabilirsiniz benim dert ettiklerimi dert etmekten. Adam başı 130 + kdv.

Loft’ta somon tartar

Bayağı hoşmuş Loft’ın açık havadaki yeri. Alt katta kapalı olan yere gitmiştim bir kere ama biraz hayalkırıklığına uğramıştım. Hiç öyle “en iyi lokanta” olacak hali yoktu. Halbuki bunun yeri çok iyiymiş bir kere. İki saksıyla yeşillenen yerlerden değil. Etraf iyice açık, sakin, zar zar araba geçmiyor. Şehirden kaçmış gibi hissediyor insan. Halbuki göbeğindeyiz. Zeynep iyi düşünmüş. Neredeyse son müşteriler biz kalana kadar oturduk. Bir de manzaralı tarafında olsaydık hiç kalkmazdık herhalde. Yemekler de ne iddia ediyor idiyse oydu. Pahalı ve süslü ve miniktiler ama taze ve yalansız ve zevkliydiler. Izgara kuşkonmazlı salata, kırmızı havyarlı somon tartar, keçi peynirli salata, limon-mango-ahududu sorbesi. Tartar yeterince limonlu, soğanlı değildi bence, daha çok ince kıyılmış saşimi gibiydi. Bir kadeh şarap, bol kahve. 120 lira.

Arı Kovanı’nda davet

Gönül hoca dernek yemeği için Arı Kovanı restoranını ayarlayınca nasıl birşey çıkacağını kestirememiştim ama her halükarda tahminimden iyi çıktı. Arı Kovanı, İTÜ’nün Maçka kampüsünün içinde, sosyal tesislerin parçası. Genelde memur zihniyeti ile işler ya öyle yerler. Meğer burası öyle değilmiş. Bir kere mekan kesinlikle döküntü değil, hatta zarif. Gönül hocanın getirdiği sarı peçete ve sarı şakayıklarla masalarımız da renklendi. Madem piyano koymuşlar bir köşeye, anlaşmalı oldukları piyanist hanımın o akşam bizim için çalmasını istedik. Kokteylde verdikleri şeyler, klişe ötesiydi ama yine de zarifti: Somonlu rulo krep, kiraz domatesli, karnıbaharlı crudite (aksan eksik), sigara böreği ve mititey köfte. Meze tabağı da keza, klişe ama bol çeşitli, bayağı yenebilir ve doyurucuydu. Ana yemek olan boeuf stroganoff da şaşırtıcı derecede düzgün. Bir tek panna cotta, pek olmamış. Biramızı, rakımızı, Turasan marka şarabımızı esirgemediler. İşin esas ilginç yani bütün bunları adam başı 35 liraya yapmış olmaları. Şimdi yaz geliyor, davetler mavetler oluyor ya. Biraz ötede açık havada Maçka Havuzbaşı restoran da varmış. Aklınızda bulunsun. Ama size daha fazla fiyat vereceklerdir çünkü hem sezon açılıyor hem de bir 100 kişi olacağız demiştik ve olamadık.

www.mackahavuzbasi.com

Num Num’da ton balığı confit‘li salata

Tam eve geldim, epostamı okudum, akşam yemeği yemeden yırtsak diyordum ki Selçuk hamburger aşerdiğini beyan etti. Geçen gün de diyordum: çok şükür Selçuk hiç hamile kalmayacak. Yoksa neler aşerirdi hayal bile etmek istemiyorum. Me Gusta’dan vazgeçirip Num Num’a ikna ettim. Gima’dan da alışveriş yapabildik bu sayede. Hamburgerini, daha doğrusu çizburgerini ekmeği haricinde beğendi. Hatta şişeden hardal sıkarken “mutlu olacağım galiba” dedi. Ben ise çıtırlığı elden bırakmayıp ton balığı confit’li, yani zeytinyağında yavaş pişmiş taze ton balıklı salata aldım. Kafe menülerinin vazgeçilmezi bu salataya bir ilginçlik katmayı becermişler. İçindeki salsa ve taptaze yeşillikleriyle gayet de zevkle yeniyordu vallahi. Bir de tiki nüfus biraz daha az olsaydı keşke. İki de kolayla 35 lira.

Num Num’da pizza

Emel, Pazar akşamı sinemaya gitmek ve tıkınmak için Akmerkez’den daha iyi bir mekan olduğunu düşündüğü için geldiğimiz G-Mall’da, Hitchhiker’s Guide to the Galaxy filminden çıkınca, Num Num’a oturduk. Yedi kişilik grupta çoğunluk hamburger türevlerini yerken ben ve Billur pizza yedik. Pizza şekilsiz, rüstiklik iddiasında. Üstünde cevizli pesto, acılı ıspanak ve beyaz peynir var. Pestoyu sadece bir köşesine bol bol sürmüşler, ıspanağı fazla pişmiş, peyniri fazla. Şekilsiz olunca da hamurun bir kısmı yanmış. Küstahça yapılmış kısaca. “Good food fast” iddiasıyla malzemesine, menüsüne güvenen Mehmet Gürs, bence pizza işini ya ciddiye almamış ya da işi sıkı tutmuyor. Atilla’nın kızarmış patateslerinden otlandım, sıcak ve çıtırdı. Hamburgeri için pek birşey diyemem. Sepet içinde, fazla miktarda patatesle gelen bu hamburger bir iddiaya göre İstanbul’un en iyisiymiş. Selçuk’a denettirmem gerek.