Begüm’ün terfisini kutlamak için Cumartesi akşamüstü yer aranmaya başlayınca her yerler doluydu tabii ki. Neyse ki Kutluhan karşı komşusu Kandilli Balıkçısı’nı önerdi. Binanın çatı katındaki terasında da en baba köşeyi ayırtmış bize. Püfür püfür esiyordu, hatta Selin Binboa logolu şal almak durumda kaldı sırtına. Ağustos’ta bile böyleymiş. Manzarası da güzel, iki köprü arasında. Tıkış tıkış olmaması, herhangi bir balıkçı havası vermemesi, tıkır tıkır servisi hoşumuza gitti. Kutluhan’ın baştan uyardığı gibi yemekler özellikle iyi değil ama standart dışı biri iki şeyi olmasını beğendim ben. Kavun, peynir, patlıcan salatası, kırmızı biber, ahtapot salatası, kabak çiçeği dolması, salata, kalamar tava, tereyağlı karides, domatesli bir sos içinde gelen kalamar ızgara, yengeç köftesi, ortaya parça parça, kekikle kırmızı biberle süslenmiş deniz levreği tava, bol meyve, Selçuk’un ısrarı ile iki adet çikolatalı sufle. 1,5 yeşil Efe. Adam başı 64 lira.
Çengelköy’de İskele Restaurant
Bundan iki hafta önce, lise arkadaşlarımla bir araya gelip bir meyhaneye gitmeyi becerdik, ve de bunun iki haftada bir tekerrür etmesinin akıllıca olabileceğini düşündük. Gerçi dert birbirimizi görmek değildi; zira herkes birbirini başka aktivitelerle ne de olsa görüyordu. Hepimizin derdi hafta arası Salı akşamı kaçamak yapıp biraz aslan sütü ile ağzımızı tatlandırmaktı. Yahoo’da bir grup açıp hemen 10 kişilik grubumuzun içinde anket işine girdik ve tombaladan Çengelköy İskele Restaurant’ı çıktı. Tabii ki “gelecem” namına oy verenlerin yarısı sattı ve çekirdek grubun kim olacağı ortaya hemen çıktı. Barış’la İstinye’de buluşup takayla Yeniköy’den Beykoz’a geçtik ve taksiyle yoldan geçerken Kutluhan’ı topladık ve oturduğumuz gibi ısmarladık yemekleri: Patlıcan salata, midye dolma, Çengelköy hıyarı turşusu, ahtapot salata, göbek salata, beyaz peynir. Tabii ki hangi rakı tartışması oldu, ben kazandım: Büyük Tekirdağ. Sonra Tunç geldi. 3 dakikada filan ona ayrılmış soğuk mezelerini yedi ve ara sıcakları ısmarladı: paçanga böreği, kalamar tava, kalamar ızgara. Balık yesek mi yoksa tok muyuz tartışmasında bir karambol sonucu lagos şiş ve büyükçe bir deniz levreğinin Izgarasını tabaklarımızda bulduk ve de bunun iyi bir karambol olduğuna kanaat getirdik. Meyve tabağı ve kahveler yüzünden hesabımızı iyice şişti, yoksa beleş! 330 YTL verip çıktık. Yemekler pek leziz, servis ise çok iyidi. Çekinmeden, tereddüt etmeden yeniden giderim, sadece keseye biraz zarar ama mideye ve sefaya pek yarar!
Kanaat’te beğendi
O kadar hevessizim ki Kanaat hakkında yazmak konusunda. Evet, zeytinyağlı vitrinindeki çeşit inanılmaz etkileyici. Ama tencere yemekleri iştah açmıyor, hepsi saatlerdir orada durmuş ve kararmışlar. Tüm yemekler de inanılmaz yağlı idi. Annem, Şule ve benim yediklerimizi sayayım: Azıcık tas kebaplı beğendi, nohut, kuzu elbasan tava, ciğer sarma, patlıcan salatası, zeytinyağlı iç bakla, kazandibi, bol su, bol çay. Hepsi 46 lira. Evet, adam başı 15 pahalı değil ama gözünü yiyeyim Bolu Et Lokantası, hem lezzetli hem de toplam 16 liraya çıkardık. Üstelik çayın da acı olması bence genelde itina etmediklerinin göstergesi. Yerli yabancı turist rotalarına uygundur, artık bana değil.
Beylerbeyi’nde sardalya
Kozyatağı’ndaki işimiz akşam 6’ya kadar sürdü ve Üsküdar’a vardığımızda Şule bira içecek, tıkınacak bir yere gitmemizi önerdi. Üsküdar’da bira biraz zor olduğu için, bir arkadaşının telefonla verdiği tavsiye üzerine kendimizi Beylerbeyi sahilinde, iskelenin arkasındaki lokantalardan İskele’de bulduk. Aralarında masa ve sandalyeleri en süslü olanı. Kızarmış sıcacık ekmekle ilk açlığı bastırdıktan sonra midye tava, mevsimin ilk sardalyalarını ve salata yedik, bira içtik. Özelliksiz ama düzgündü. Garsonlar profesyoneldi. Hesap 35 lira.
Masalara yavaş yavaş insanlar gelmeye başladı, hava karardı, Boğaz’da ışıklar yandı. Fazla uzatmadan kalktık.