Burası beklenmedik bir mahalde konuşlanmış bir dükkan: sanayi ağırlık bir bölgede otoyol yanında bir balıkçının olması, genelde basma kalıplara ters düşen bir olgu. Özünde dışı balıkçı, içi içkisiz, otoyol kenarında lokanta.
Herneyse, son bir kaç aydır iki üç haftada bir uğradığımız bu lokanta konusunda son gittiğimizde şu kanıya varmıştım: Yeri ve bulunduğu mahalleye göreli kalite ve fiyat olarak iyi, ama daha genel bir bakış açısıyla ucuz ve çok da iyi olmadığını düşünmüştüm. Balıkları taze ama pişirme işinin tam da ehli değiller, ki bunu birkaç kere farklı balıklarla yaşadım. Biraz fazla pişmiş ve kurumaya yüz tutmuş olan palamutun yavanlığını eminim ki yemiş olanlar bilir. Yeme de salatayı ye dedikleri türden anlayacağınız. Ama bütün bu dediklerimin yanında, bu çevredeki diğer seçeneklerin ağırlıklı olarak kebap ve türevlerinden olmasından ötürü yemeğe gidilecek bir yer seçimi konusunda genelde ilk tercihim burası olur.
Dün Cem’in bir bahane bulup gelmesi ve yemek için ciğer yemek fikrini ortaya koymasına sıcak baksam da biraz önce dediğim gibi ilk seçeneğim olmamasından dolayı yolda Levent’in katkılarıyla lobi faaliyetlerinde bulunarak direksiyonun daha önce sağa kırılması ve önceki bir çıkıştan çıkıp Balıkçınız Şafak’a gitmemizi sağladım. Balık dükkanı tarafından girip tezgahtaki balıklara bakıp neler tazeymiş diye kendimizi bilgilendirdik. Bu arada en üstte duran toriği gördüğümde ve üzerinde 42 TL yazmasından ötürü onun kilo mu yoksa adet fiyatı mı olduğunu sorduğumda balıkçı tanesi olduğunu söyledi. Özellikle bu balığın dikkatimi çekmesinin sebebi 2 hafta önce lakerda yapmak için Yenikapı’da torik arayışımda kilo fiyatı olarak bu fiyatları görmemdi. Balığa dikkat çekince önce balıkçı hemen “size onu yapalım, gözel kavurma olur” dedi. Ben içimden çok ağır olur diye düşündüm ama Cem çok iyi bir fikir olduğunu düşündü; hatta “yarısını kızartma, yarısını kavurma olarak yaptırırsak daha güzel olur” dedi. Levent’te benim gibi kızartmanın çok çok ağır olacağını düşünüp “ızgara veya şiş yapsak yarısını” dedi ama Cem misafir geldi; onun istediği olsun diyip yarı kızartma, yarı kavurmaya yapalım diyip son kararı verdik.
Masaya oturunca ben çıtır çıtır yaptıkları ve gerçekten güzel olan midye tavasından istedim. Garsonun salata sorusuna çoban teklifime Levent domatesin sezonunun bittiği için muhalefet olup mevsim demesine boyun eğip yemekleri beklemeye koyulduk. Salata ve midye tava beklenen şekilde geldi ve midelere indirildi; Ali’yle midyenin yanına soğuk bira geyiği yapıldı.
Sonrasında balığın farklı farklı pişirilmiş halleri geldi: Mısır ununa bulanıp ince yarım teker kızarmış hali, ızgarada sanki şişmiş gibi büyük kuşbaşı parçalar olarak hafif acıyla pişirilmiş hali ve güveçte domates, biber, mantar ve tereyağ ile büyük kuşbaşı parçalar olarak kavrulmuş hali. Açıkçası hepsi de çok lezzetliydi. Evet kızartması tahmin ettiğimiz gibi ağırdı ama onu Cem’in hatrına yedik. Izgara kendi başına lezzetliydi. Kavurma için de sadece soya sosu desteği gerekti. Çaktırmadan 2,6 kg’lik bir toriği midelere indirdik. Cem bir noktada dayanamayıp bir diet kola istedi, belki asidi midede yer açmaya yarar diye…
Balık yerken büyükçe bir grup gidip büyük bir balığı paylaşmanın tadı başka oluyor. Tek tek ufak balıkların tavası ızgarası yerine, hem böyle farklı farklı şekillerde hem de kalkan gibi balıkların et/kemik oranı daha yüksek olan, yemeğe değecek porsiyonlar olabiliyor.
Yediklerimiz 100 TL tuttu, 4 kişiyi fazlasıyla doyurdu.