Trabzon Kültür Derneği

Yaklaşık bir ay gecikmeli olarak Giray’ın hediyesini verebilmek için tam ekip toplanıp 3 saat kadar uğraştık; sonunda oldukça da başarılı olduk. Ama sonrasında üzerimize çökmüş olan yorgunluğa Giray’ın hamsinin çare olacağını düşünmesi tabii ki karşıya geçip hamsiyi sadece sezonunda servis eden restauranta yönlendirdi. Eren, Yasemingiller yeşillenmesin diye bize bay derken biz Abbas misali yolumuz tuttuk.

Hepimiz acıkmıştık ama buna rağmen gelen tepsiden az birşeyler almayı becerdik: uskumru marin, levrek marin, kavun. Salatamız Giray’ın varlığında tabii ki çoban olmak durumunda. Garsonun yöresel yemeklerden ister misiniz sorusuna tabii ki de hay hay dedik: pazı kavurma, fasulye turşusu kavurması, kuymak, karalahana sarması, hamsili pilav. Giray’la Meltem bir 20lik yeşil Efe içtiler, 154 ile papaz olmamak için bende Yeşilaycılık oynadım, sağolsun Selin’de bana katıldı. Aslına bakarsanız bunları yedikten sonra doymuş olmamıza karşın yeterince hamsi yememiş olduğumuzu düşünerek 10 adet hamsi kuşu istedik ve Meltem’e peynirli versiyonunu anlattık. Tatlı bir son için de bir kase nar, bir porsiyon laz böreği yedik ve çaylar içtik. Toplamına 4 kişilik bu gayet lezzetli ve doyurucu yemek için 195 TL ödedik.

Trabzon Kültür Derneği’ni 5-6 sene önce bir kişi anlatmıştı, çok güzel döner yapıyorlar diye, ama sadece haftasonu var gibi birşeyler demişti. O zaman telefonla arayıp artık döner yapmadıklarını öğrenince vazgeçip unutmuştum. Sonra geçen sene Nalan götürdü ilk defa. 3-4 kere daha gittim başkalarıyla; her defasında çok memnun kaldım. Selin’e deyişiyle “yaptıkları herşeyi çok iyi yapan ve lezzetli olan” bir yer, hala kötü birşey yemedim. Ramazan sırasında tesadüfi olarak gittiğim ve sadece iftar yemeği olan günkü fiks menü yemekleri bile çok iyiydi, hele o gün servis ettikleri pastırmayı hala unutmuş değilim. Pazı kavurmasının nasıl ağızda eridiğini, turşu kavurmasının hafif acı hafif tuzlu tadının kararını yazıyla ben tasvir etme yeteneğine sahip değilim, en iyisi gidin deneyin. Aşçıların tereyağı konusunda elleri bol; söylemedi demeyin!

www.trabzonkultur.org.tr

Mangerie’de bonfile, dana pirzola ve kahve

Elif Yalın, bir ara -galiba NTV’de- mekanıyla (Mangerie) aynı isme sahip bir televizyon programı yapmıştı. Pek tutmadı diye tahmin ediyorum, bir süre sonra yayından kaldırdılar. O programda, size nasıl gözüktü bilemem ama en azından bana dünyanın en sempatik kadını gibi gelmemişti. Mesafeli, soğukcana, kibirli değil ama hafif uyuz görünümlü. Çok severim böyle insanları. Şaka değil, gerçekten çok severim, çünkü bu tarz insanlar işini genelde iyi yaparlar. Şimdi Yasin, genelliyorum diye yine bana laf edecek ama bence öyle. Ortaya koyduğu iş iyi olan insanların, kendilerini o işin alıcısına beğendirmek gibi dertleri olmadığını düşünürüm.

Mangerie de, Elif Yalın’ın ortaya çıkardığı iyi bir iş bence. Ortam gösterişsiz ama stil sahibi; servis başarılı; yemekler az, öz, yaratıcı ve gerçekten çok lezzetli. Fiyatlar yüksek onu söyleyeyim, şimdiden hazırlıklı olun. Ben şimdiye kadar, 3 ya da 4 kez gittim. Bir iki akşam yemeği, bir iki pazar akşamüstü kahvesine. O çok meşhur kahvaltısına, pazar günleri kalabalık mekanlar beni haddinden fazla yorduğundan dolayı gitmedim.

Akşam yemeğinde, bonfile ve dana pirzola yedim. Şahaneydi. Etle birlikte, yanında gelen kereviz ve patates püreleri de çok iyiydi. Dolu dolu yemeklerdi.

Sadece yemeği değil, kahveyi de burada iyi yapıyorlar. Pazar günü sokaktaki o kalabalık kaybolduktan sonra, akşamüstü saat 4 gibi gidip, kahve & kek keyfi yapılabilecek İstanbul’daki en güzel mekanlardan biri bence.

P.S: Web-sitelerinde yer alan havuçlu kek ve brownie tarifini denedim. Muhteşem oldular. Yıldızlı beş pekiyi.

P.S 2: Tatlıların tarifleri, “Basında Mangerie” başlığı altında, Elif Yalın’ın zamanında Bazaar’da yazmış olduğu yazılar arasında, şurada.

Khubiz’de pita

Yapmışlar işte! Ben hep böyle sebzeli küçük sandviç ararım. Tantanası olmasın, tadımlık olsun, ucuz olsun, benim olsun. Var, Starbucksgillerde istediğimin üç katı boyunda 8,5 liraya veya Sosagillerde istediğimin iki katı boyunca 17 liraya (attım fiyatları ha). Sonra bir de beklersin elli saat siparişin hazır olsun diye. Bir gelir, patlıcanı ızgara ya, kayış gibi; havucu acelemiz olduğundan diri; ekmeğinin bir tarafı mutlaka taş gibi. Sosu da zaten “hafif” esprisini öldüren miktar ve cinstedir. Bir taraftan kemirir, diğer taraftan için için küfredersin. Hamburger-kola insanı olamadığına ayrı, bu tür şeyler hiç yemediği için hazırladığı sandviçe saygı göstermeyen mutfak çalışanlarına ayrı, “konsept yaratıp” kazık fiyatlar çakıp sonra dükkanı bu mutfak çalışanlarına terk eden şımarık dükkan sahiplerine ayrı, sonuçta hamburger-kola insanı kadar kalori aldığına ayrı, bu tür şeyleri dert ettiğine ayrı. Azaptır yani.

Halbuki Khubiz’de bir veggie pita yedim ki dünyam değişti.* Yumuş yumuş yarım bir pita ekmeğinin içinde patlıcanı, kabağı, biberi falan hepsi tam kıvamında pişmiş, tam kararında bir miktarda pestoyla hal-ü hamur edilmiş, içinde biraz da yoğurtlu bir sos eklenmiş, yukarıda saydığım kusurların hiçbiri bulunmayan bir pitaydı. Üstelik sadece 3,5 lira. Bal gibi oluyormuş istediğim şey yani.

Pitanın içine herşeyi koyuyorlar, köfte, sucuk, tavuk, hellim falan. Falafel de koyuyor. Biz porsiyon istedik ama söyleyeyim, falafelinde iş yok. Talimhane’deki Falafel House’ta yedikten sonra bu yenmiyor. Bir de tabule ve fattuş salatası yedik tam oldu. Harika değiller ama fiyatına göre iyi bence. Ha bir de 3,5 dediğim “tanıtım fiyatı”ymış ha. Dükkanına gitmeye gerek yok. Pek cici, renkli, moderen, fast-food bir yer ama paket yaptırmak, eve istemek falan daha mantıklı bence.

www.pitakhubiz.com

* Sevgili Khubiz’ciler, hayır, bu cümleyi bağlamından koparıp websitenize koyamazsınız.

Bolu Et Lokantası’nda fasulye

Biliyorum ki “ohooo, çoktan” diyeceksiniz ama Bolu Et Lokantası yeni yerine taşındıktan sonra bozmuş bence. Kendi seçimleri değildi taşınmak tamam ama o eski halinden eser kalmamış. Aynı hava yok meselesi değil, onu çok önce söylemişiz zaten. Bozulduğum yemeğin hem vasat hem pahalı olmasıydı. Bir iki hafta oldu orada yiyeli ve ne yediğimizi hatırlamakta zorlanıyorum bile. Taze fasulye ve ıspanak, herhalde çorba, bir de sonunda, bir heves, sütlaç. Hepsi vasattı. Sütlaç hayalkırıklığıydı. Vasat bir yer olmuş genelde. İki kişi 25 lira civarında birşey verdik. Halbuki 3-4 yıl önce 8-10 liraya çıkardık. Öğrenci yeri olmaktan çıkmış.

Nizam’dan eve söyledik…

Epeydir yazmıyorum… Her keyifli yemekten sonra elim gidiyor, ancak çok “ballandıracağım” diye korkuyorum. Her keyifsiz yemekten sonra da elim gidiyor, ancak o zaman da haksızlık etmeyeyim diye yazmıyorum. Kısaca uzunca zamandır yazmıyorum…
Gel zaman git zaman eşref vakti geldiğinden herhal, bu sefer yazayım dedim. Bir zamandır evdeyim, doktora tezimi yazmaya çalışıyorum, bu yüzden kendime ceza verdim. Dışarı çıkmıyorum. Bu durumda yemek yemek için üç şansın oluyor. Birincisi kendin pişirirsin, ikincisi eli güzel bir arkadaşın senin için pişirir ve sonuncusu yemeği dışarıdan söylersin.
Hazır bu ara dışarıdan yemek söylerken neden Yesek’e yazmıyorum ki dedim….
İlk yazacağım yer Nizam olacak sanırım. Nizam pide salonu taksim-beyoğlu civarında hem “pis” çorba içilecek, hem de pide yenebilecek hoş yerlerden biri. Pidelerini çok beğeniyorum, pek keyifle mideye indiyorum.
Ancak dahası var… Nizam’da günlük olarak değişen ev yemekleri de var.
Geçen gün bir mercimek çorbası, bir kelle paça, bir fırın köfte, bir pilav üstü kuru, bir musakka ve bir fırın sütlaç söyledik. Öncelikle yemekler sıcak geldi. “Zaten öyle olması gerekir…” demeyin. Zor bulunuyor. Ben ezogelinciyim aslında, ama mercimek çorbası da çok lezizdi. Kelle paça yiyen arkadaşım pek leziz olduğunu söyledi. Ev yemekleri tazeydi, kıvamı da çok yerindeydi. Kısaca hepsi ayrı lezizdi.
Dahası tüm bu yemekleri eve servis yapmak zor iş tahmin edersiniz ki… zira detayı çok. Acaba hangi biri eksik kalacak diye düşünürken şaşırtıcı derecede özenliydi. Mercimek çorbası için limon ve pul biber, kelle paça için daha siparişi alırken sorulan ve tam kıvamında eklenen sirke-sarmısak sos, pilavın üzerinde cömertçe konulmuş kuru fasulye, fırın sütlaç üzerine bolca fındık, sıcak pidesi, tuzu, karabiberi, peçetesi….
Bunların hepsine 29 YTL ödedik…

Zencefil’i seviyoruz

Emek “yeni bir şeyler denemeyelim, bildiğimizden şaşmayalım” dedi, Zencefil’e gittik.

Ben sebze salatası ve bulgurlu çorba, Emek sebzeli lazanya yedi. Yarım karaf şarap içtik. Ben, Emek’i beklerken önden bitki çayı içmiştim. Toplam 68 TL ödedik.

Zencefil aynı Zencefil. Kocaman alkış. Dalga geçmiyorum.

Dokuz Ece Aksoy`da

…kaç kez yemek yediğimi hatırlamıyorum. Her seferinde mutlu son.

Son gidişimde,  Zeynep, Işık ve Emek’le beraberdim. Sebzeli fırın mücverler, zeytinyağlı tabağı, kızarmış patates & tavuk ve köfte tabağı yedik. Rakı & beyaz peynir ve ekstra yoğurt aldık. Kişi başı 45 TL ödedik.

Ben, özellikle Ece Aksoy’un sebzeyle olan oyununu acayip takdir ediyorum. Bir de ekmekler, bak onlar da ayrı güzeldi.

Bodrum semalarından bildiriyorum

Bayramda yaptığımız Bodrum seyahatinde aklıma yazdığım yeme-içme notlarım:

Oasis”te Begonvil: Patlıcan musakka, az nohutlu pilav, 2 mercimek çorbası, yarımşar zeytinyağlı pırasa ve fasulye, yarımşar revani ve kadayıf, 3 çay. Musakka yağlı, pilav tane tane, mercimek çorbası lezzetli ve doyurucu, fasulyeyi salla ama pırasa anneminkiyle bile çok net yarışır. Toplam hesap 43 tl.

Belki yemekler insanı uçurmuyor ama havasıyla ve üzerinde düşünülmüş küçük detaylarıyla insana mutluluk veren bir lokanta burası. Amatör ruhla açılmış ve aynı ruhu korumuş. Yemekten sonra, sahibini tebrik ettik, çok utandı.

Yalıkavak’ta Sait: Salata, zeytin, pancar turşusu, köz patlıcan salatası, deniz börülcesi, kavun & beyaz peynir, ahtapot ızgara, kaşarlı kalamar ızgara, kalamar tava, dil şiş, dil tava, 600 gr.lık dil ızgara, lagos ızgara, levrek ızgara, tatlı olarak da baklava, incir tatlısı, ekmek kadayıfı, kabak tatlısı, içecek olarak kolalar çaylar, kahveler, bir küçük rakı.

Ahtapot ızgara biraz kurumuş, kalamar dolması lezzetli, kavun kelek, peynir iyi, deniz börülcesi de gayet güzel. Dil balığının mevsimi başlamış, her türlüsü şahaneydi. Tatlılardan, kabak tatlısı da iyiydi ama baklava galiba bir adım öndeydi.

Sait, pek bir meşhur Bodrum’da. Diğer balıkçılardan ne farkı var, ben anlamadım. Açıkçası, ben marinadaki şahane ahtapot ve lagos yapan Memedof’u ya da Gümüşlük’teki yaratıcı Mimoza’yı tercih ederim. Hesap, tabii ki de kabarık. 650 tl, 8 kişi.

Göltürkbükü’nde Hoca’nın Yeri: Çiğ börek, mantı, gözleme.

Çiğ börek de güzel, otlu hafif gözlemesi de. Mantının porsiyonu az gözüktü benim gözüme, onu söyleyeyim, çünkü ben yemediğimden tadı konusunda bir fikrim yok. Fiyatlar, 10 TL civarı diye hatırlıyorum.

Sarı Köşk ve Gezi İstanbul’da iftar yemekleri

…diye bir başlık atmışım aylar öncesinden. Sonra da bir şeyler yazmaya zaman, derman ve istek bulamadığımdan, başlığı öylecene yapayalnız bırakmışım.

Biliyorum, Ramazan ayı geçeli çok oluyor. Zaten, ben de burada oturup iftarda ne yediklerimi yazacak değilim (ki balina hafızalı bir insan olarak yediğim her lokmayı hatirliyorum). Sadece, bu iki mekan hakkında birkaç laf etmek istiyorum, o kadar.

Sarı Köşk, konum itibariyle şahane bir yer. Emirgan Korusu’nun içinde, hoş bir bahçesi olan ve deniz de gören bir yer ne kadar kötü olabilir ki hem? Yemekler de fena değil üstelik -yani özenli, düzgün, tadı yerinde ama heyecansız ve akılda kalmayan- . Belediyenin yeri olduğundan, içki servisi yok. Bence, içki olsa daha iyi olur ama bu tabii ki benim tercihim. Bu tür hoş mekanlarda, benim içimden bir kadeh şarap içmek geçiyor, ne yalan söyleyeyim.

Gezi İstanbul’un Göktürk-Kemerburgazdaki şubesini, son zamanlarda bayağı ziyaret etme fırsatım oldu. Ramazan’da eski Hacı Salih Lokantası’nın şefi tarafından hazırlanan menüsünden tutun da çikolatasına, kurabiyesine, kahvesine, çorbasına kadar farklı farklı yiyecekler denedim burada. Yiyeceklere söylecek pek bir lafım yok, denediğim herşey oldukça düzgündü, hele o çikolatalar ve Yasin yemesin ve onunki de benim olsun diye can attığım o tarçınlı kurabiyeler….Yemekler bir yana, bir de ne var biliyor musunuz? Ben seviyorum Gezi’nin o çok da rahatsız edici olmayan kibirli havasını. Göktürk şubesinin dekorasyonu da hoşuma gidiyor. Yorgun geçen bir günün sonunda, önünden geçerken durup bir kahve içmek her seferinde aklımdan geçiyorsa, vardır Gezi’nin bir hikmeti diyorum ve yazıma burada son veriyorum.

Yine, gurme yazisi yazamadim galiba :) Bu tür bir beklenti içinde olan, sevgili okuyuculardan, şimdiden özür diliyorum. Sevgiyle, saygıyla kalın efendim.

Barbaros’tan arnavut pırasa

Barbaros’u şimdiye kadar yazmamış olmam çok ayıp. Son üç aydır oradan besleniyoruz ofiste. Teyzem söylemişti ilk defa, “Balmumcu’da, benzin istasyonunun hemen orada, yemekleri çok iyi ve herşeyi zeytinyağı ile yapıyorlar” demişti. Gerçekten de etli yaprak sarma veya kuru fasulye bile zeytinyağına. Salataya falan da çekinmeden koyuyorlar.

Bizim ofiste favorilerimiz yarım piliç çevirme, kadınbudu köfte, jülyen sebzeli az kremalı somon, ıspanak ve semizotu. Dolmalar, sarmalar sektirmiyor. Bir de günlük değişenlerden denk gelip de beğendiğimiz arnavut ciğeri, kuzu tandır, fırında tavuk, sadece yumurtayla kavrulmuş olan arnavut pırasa, kuşkonmaz, şnitzel, dana haşlama gibi yemekler de iyi çıkıyor. Bir cacığı biraz fazla meyhane cacığı. Bir de tatlılarını deneme lüksümüz olmadı şu hayatta. Başka yerlerden sıkılıyoruz bir süre sonra ama burası fiyat-lezzet-miktar açısından tam kararında, tam öğle yemeklik.

Paket servis de süper. Bir kere söyledik çatal bıçak istemiyoruz, ekmeği az istiyoruz diye bir daha söylettirmediler. Bir iki kere de geçerken çorba içmiştim, orada da servis seri ve efendi. Kuru fasulye 3,5, piliç çevirme 5,5, kuzu haşlama 9,5 lira mesela. Hatta 0 212 347 79 32.