Maci’nin kum midyeli spagettisi

Maci hala çok başarılı. Spagettisi tam al dente, beş kum midyesi, üç yurdum midyesi, az sarmısak, bol maydanoz. Basit ama zor. Önünden peynir tabağı, yanında şarap, ardından tadımlık sakızlı muhallebisiyle, keyfime deme gitsin.

Zencefil’i seviyoruz

Emek “yeni bir şeyler denemeyelim, bildiğimizden şaşmayalım” dedi, Zencefil’e gittik.

Ben sebze salatası ve bulgurlu çorba, Emek sebzeli lazanya yedi. Yarım karaf şarap içtik. Ben, Emek’i beklerken önden bitki çayı içmiştim. Toplam 68 TL ödedik.

Zencefil aynı Zencefil. Kocaman alkış. Dalga geçmiyorum.

Far East’te ikinci kez

…yemek yedik ama bu sefer tamamen hayal kırıklığıydı. Bu sefer tavuklu set menü aldık. Başlangıç olarak acılı ekşili çorba, ana yemek olarak bademli tavuk ve yanına da sebzeli noodle seçtik. Bunlara ilave olarak, Yasin bir de somon ve karides maki ısmarladı.

Set menüdeki herşey sanki pek bir aceleye gelmiş gibiydi. Çorbanın ekşisi çok fazlaydı, noodle da büyük ihtimal önceden hazırlanmıştı. Ama en kötüsü bademli tavuktu. Tadsız tuzsuz, yavan, lezzetsiz bir yemekti; Yasin bastı soya sosunu. Sushilere ne demeliyim tam olarak bilmiyorum. Aklımda lezzetlerine dair hiçbir şey kalmamış. Silik mi demek lazım?

Bademli tavuklu set menü, somon ve karides maki, bir bira, kola, 61 TL

Big Chefs’e ağır teftiş

Aslında ilk gidişimde yazsaydım, yepyeni açılmış bir yeri yazmış olacaktım, çok cool olacaktım ama gariban bir Yesek’çiyim. Bununla birlikte, New York Times’ın restoran eleştirmeni gibi üç kere gidip de yemeden yazmıyorum. Bu durumda eleştiriye daha yakın yazmalıyım.

Bigchefs dalgası Ankara’dan geldi biliyorsunuz. Hatta sahibesinin bu zincir işine girişmeden önce işlettiği Cafe Miz (CafeMiz?), Arjantin caddesindeki en düzgün kafeydi. Daha bir yıl önce İstanbul’da çok şube açacağız, çok büyüyeceğiz minvalinde bir röportajını da okuduğumu, safçasına heyecanlandığımı hatırlıyorum. Etiler’de eski Paul’un yerindeki şubeyle Tünel’de yerini henüz tam anlamadığım şubeyi aynı zamanda açtılar.

Etiler’deki şubesine önce annemle bir öğlen, sonra ailece bir akşam, en son da kuzenlerle pazar sabah kahvaltı için gittim. Dekorasyonuyla pek bir uğraşmışlar, renkli, hatta eklektik ama çok orijinal dersem yalan olur. Mutfağının açık olması güzel.

Menü geniş ve standart bir cafe menüsü. Arada bir iki ekleme var. İlk sefer yediğim kestane mantarlı tagliolini kaldı en çok aklımda. Makarnaları kendileri yapıyorlarmış, kremaya boğmamışlar. Karidesli noodle ve karidesli fajita vasat. T-Bone yumuşak ve tam kıvamında ama son lokmalar inmiyor. Keçi peynirli roka salatası ve cevizli portakallı bir salata, Cafe Menüsü 101 dersinden A alır.

Tatlılarsa daha gelişecek çok, teyzesi, üstüne düşme. Deniz creme brulee’yi kötülemekle kalmayıp kendilerine söyledi zaten. Balkabaklı çizkekin adı ayrı fotoğrafı ayrı çok seksi ama tadı bildiğimiz kabak tatlısı. O kadar tatlı olması esprisini bozuyor. Bir de bir şeflerinden kalma Antep tatlısı gül sulu bir muhallebi denedik ama we were none the wiser. Fakat kestaneli ve yanılmıyorsam bezeli bir tatlıları vardı ki hani denize ekmek attığınızda balıklar kopardıkça sağa sola savrula savrula küçülür ya, işte öyle yedik.

Pazar kahvaltısının ise iyi yanı bayağı göz doyuran bol çeşitli, tatlılı, sıcak yemekli, hiç pintilik yapmadıkları bir açık büfe olup da bunun şehrin hareketliliğinden uzak bir otelde veya bilmemnere mezunlar lokalinde olmaması. Üstelik 35 lira gibi ne yazık ki İstanbul, hele Etiler standartlarına göre gayet makul fiyatta olması. Hatta, tepsiyle gezip simit dağıtan bir amca ayarlamış olmaları, dimsum usulü sıcak tadımlıklar dağıtmak gibi detaylarla uğraşmaları.

Akşam yemeği için gittiğimizde dolu ve civcivli olması, kendi tabirleri ile “New York’taymış gibi” olması benim o akşam hoşuma gitti. Ama yenidir, olur. Sonuçta, moderen muhallebici zinciri dediğim zincir zincir yerlere bir rakip daha geldi. İş yaparlar. Servislerini hızla toparlarsa, mesela kahve makinasının bozulduğunu saklamak yerine söyler, bekletmezlerse iyi iş yaparlar.

www.bigchefs.com.tr

Pizza Trio’dan enfes hellimli pizza…

Geçen haftadan bu yana nihayet sona erdirdiğimiz bienal sonrası Ayşe’ye daha önce hiç gitmediğim Trio’yu önerdim o da sağolsun kabul etti ve kendimizi Sıraselviler paraleli olan sokakta hani meşhur Çiçek Bar’ın olduğu sokakta, barın biraz aşağısında sağ kolda çok çok şirin bir mekanda buluverdik.

03102009049

Resimde görüldüğü üzere pizzanın yapıldığı yer olan mutfak gözünüzün önünde, çok şirin bir taş fırın, masalar hem sandalye, hem koltuk çevrili, duvarları süsleyen çeşitli objeler, mekan ağırlıklı olarak ahşap.

Bir diğer ilginç ayrıntı ise pizza için servis edilen bıçak idi :)

03102009050

Ben daha önce böylesini görmemiştim, Ayşe de görmemiş, çok zarif bir seçim olmasa da pizza kesmek için idealdi.

Gelelim menüye ne çeşit pizza isterseniz neredeyse o kadar çeşit pizza var, pizza istemezseniz makarna, ravioli, salata seçenekleri de mevcut. Bir dahakine ravioli denemek istiyorum ben mesela. Oldukça merak ettiğim halde sufleden yiyemedim zira pizza oldukça doyurucu idi. Ayşe’nin tercihi pizza carciofo, benimki ise hellimli idi. Malzemeler oldukça taze bir kere roka pizzaya acaip yakışmış, neredeyse zaten roka yüzünden seçtim hellimliyi . İncecik ama gerçekten öyle, mozerella üstü domates, hellim ve rokadan oluşmakta. Ayşe’ninki ise sebzeli idi onun da tadına baktım hakikaten çok güzeldi. Ayşe hatta Miss Pizza’nın enginarlısından bin kat daha güzel olduğunu özellikle belirtti. Bak yazarım dedim ama önemsemediğine göre gerçekten güzel. Ben fikir beyan edemicem zira enginarlısını yemedim. Sözün özü yolunuz oradan geçmese de huzurla, sıcacık bir mekanda, güleryüzlü servisle iç gıcıklayan pizzalar yiyebilirisiniz.

03102009051

Makaragroup mekanı Fishpoint / Beerpoint

Beşiktaş sahilinde gezerken kalabalıktan bir an önce kaçıp yemek yemek isteği ile bulunmuş, manzarası güzel, herkesin kendi halinde sohbet edip yemek yediği bir yer. Yakınındaki birçok yerin “tıklım tıklım oturmak için sıraya girin” durumunun aksine Beerpoint’ın yarısının boş olması çok da güzeldi…

mekanın her biri başka bir grubu cezbedecek dört bölümü var:

  • girişin yanlarından dışarıdaki bölüm ayak üstü tahta masa sandalyelerde oturmaya razı gençlere
  • kapalı mekana girer girmez dev ekranlı bölüm maç izleyenlere
  • üst kat açık havada dj eşliğinde hit pop şarkılar eşliğinde manzaranın keyfini çıkarmak isteyenlere
  • en üst kat beyaz örtüleriyle rakı balık sofrasının kurulduğu ağır abilere.

Yemeklere gelince: beş peynirli ravioli güzel, sulu sulu değildi. peynir dağılımı başarılıydı. Porsiyonu da nasıl ayarladılarsa, tam yetecek kadardı.

Waldorf salata da resimden de görüleceği gibi gayet tatminkardı.

fishpoint

Yaz akşamlarında havanın biraz serinlediği saatlerde çok keyifli bir mekan

ravioli + waldorf + bira + soda = 45 ytl

http://makaragroup.com.tr/

İstanbul’daki En İyi Makarna: Fauna

Annemin sanat musikisi korosunun konseri olmasa Moda’ya gitmeye üşenirdik herhalde ama Sehanım geç kalacak diye erkenden bir buluşma saati ayarladım (tabii ki geç kaldı neyse ki trafik yokmuş) sonuçta yaklaşık 45 dakika vaktimiz oldu.

Öncelikle uyarı Fauna’yı saat 1930 olunca kapatıyorlar, erken veya öğlen gidiniz. Esnaf lokantası konseptinde oldukları için akşama zeytinyağlılardan da kalmamıştı ama ben makarnayı merak ettiğim için önemsemedim.

menu

Sabırsız bir kişi olduğumdan önden hemen bir salata rica ettim. Benimkisi hardal soslu ve kiraz domatesli yeşil salata idi. İçinde de beyaz peynir küpleri vardı. Salatayı çok iyi karıştırmışlardı, sos da enfesti. Zeytinyağı Ayvalık’tanmış.

salata

Ardından kendime fesleğen pestolu söylerken Sehanım’a da domates-fesleğen-zeytin-parmezan söylettirdim. Söylerken özellikle az pişmesini rica ettim, garson hanım kızımız zaten oyle pişirdiklerini söyledi. Peki müşteriler “kızım bu pişmemiş, bunu iyi pişirip tekrar getir” derlerse ne diyosunuz diye sorunca “Önce özellikle öyle yaptığımızı söylüyoruz, ısrar ederlerse yeniden pişiriyoruz” dedi. Bu gibi çalışmalar ve benden başka kimsenin okumadığı Barilla’nın paketlerinin üstündeki yazılarla belki 2 jenerasyon sonra makarna pişirmeyi öğrenebiliriz diye ümitliyim.

ben1sehanim

Benimki de Sehanım’ınki de tam istediğim gibi al dente pişmiş geldi.  “Aman allahım doymayayım da bir tane daha yiyeyim” diye dua ederek yedim. Sosu da mükemmeldi kendi yaptıkları fettucinesi de. Seha’nınkinin domatesleri benim salatadaki domatesler gibiydi, daha mevsim değil nerden alınmaydı acaba?  Duam kabul olmadı, doydum.

tatli

Üstüne tatlı yemesek olmazdı, kendime maylobi dedikleri beyaz çikolatalı koyu muhallebiden ısmarladım, Sehanım da fazla maceraperest olmadığından sufle söyledi. Doğru seçim benimkiydi, benim gibi tatlı meraklısıysanız sadece bu muhallebi için bile gitmeniz mümkün.

Arka planda kocaman hoparlörlerden caz çalıyor, ben pek meraklısı değilim ama yine de güzeldi.

Toplamda içtiğimiz espressolar dahil adam başı 25 lira ödedik galiba. Kendine italyan lokantası diyen yerlerde tek makarnaya bunu ödersiniz ve tadı da yanına yaklaşmaz. Tekrar gitmek istiyorum. Tekrar gitmek istiyorum. Tekrar gitmek istiyorum.

Not: Zannedersem kendi içkinizi getirmenize izin veriyorlar. Bu da başka bir artı.

Parsifal’de Rum usulü közleme

Parsifal, Beyoğlu civarındaki en eski vejeteryan lokantalarından biri. İki adım ötesindeki bir başka etsiz mekan olan Zencefil ile yıllardır aynı sokakta.

Benim için, hafif, sağlıklı, lezzetli ve de ucuz yemek için iyi bir alternatif. Gerçi, yemekler konusunda çok yaratıcı değiller; ortam hafif salaş, hafif duman altı; dekorasyon biraz sıkıcı ve de rahatsız ama ben yine de seviyorum Parsifal’i. Kibirli bir hava yok bir kere, ve daha da önemlisi hep lezzetli yemek var.

kopyasi-dsc00570

O akşam, önce günlük mönüden sütlü patates çorbası içtik. Mis gibi, taze ve sıcacık ekmeklerle (özellikle dehşet mısır ekmeğiyle), kış soğuğunda üşümüş bünyeme ilaç gibi geldi.

Arkasından ben Rum usulü közleme istedim, Yasin cevizli makarna.

kopyasi-dsc00573

Benim yemeğim, bilindik gözüküyor aslında. Nihayetinde közlenmiş patlıcan ve domatesten oluşan basit bir yemek, ama işin aslı o değil işte. Patlıcanı közleyip, küp küp kesmişler sonra domatesle bir güzel kavurmuşlar, hatta biraz sarmısak-soğan katkısı da yapmışlar galiba, sonra da yanında pilavla sıcak sıcak servis etmişler. Sade, hafif, çok lezzetli bir yemek, ben beğendim, Yasin benden fazla beğendi.

Cevizli ve peynirli kepekli makarna, açıkcası patlıcanın yanında zayıf kaldı. Yine de iyidir diyebilirim. Gerçi, hellim yerine başka bir peynir kullansalarmış ve de makarna kepekli penne olmasaymış, daha da iyi olabilirmiş. Bu değişiklikler olunca ortaya çıkmasını hayal ettiğim yemek, cevizli ve keşli erişte değil kesinlikle, ama mesela üzeri cevizli ve içi peynir dolgulu mantı tarzı bir şeyler olabilir. Bu şekilde daha hoş olmaz mı? Siz ne dersiniz?

Toplam hesap, taze sıkma portakal suyu ve 1 kola dahil 30 TL civarı geldi.

Far East’te set mönü

İstinye Park’ta sinemadan çıkınca, Yasin’in canı çok fena noodle istedi. İlk ve tek aklına gelen yer Far East oldu, ben de itiraz etmedim. Hemen girdik içeri ve bir masaya oturduk.

Burada sushi de var, ama ağırlık anladığım kadarıyla Çin yemeklerinde. Yemekler bilindik, ben mönüde bir sürprize rastlamadım. Fiyatlar uçuk da değil, çok düşük de değil ama set mönü gibi bir güzellik yapmışlar, o bayağı ekonomik bir paket olmuş.

Biz iki kişi, bir set mönüyü paylaştık. Tavuklu olanı pas geçip, dana etli olanı seçtik. Mönüde, önden iki çeşit çorbadan birini ya da spring roll veriyorlar. Ben acılı ekşili çorba istedim.

kopyasi-dsc00577

Koyucana, lezzetli, acısı ve ekşisi kıvamında, içinde bayağıcana tavuk parçaları olan bu çorbayı ben seve seve içtim, Yasin hiç beğenmedi.

Çorbanın arkasından, biberli dana eti geldi. Mönüde et için bir seçenek daha vardı, ama inanın hatırlamıyorum.

kopyasi-dsc00580

Et yumuşacıktı, içi suluydu, çok pişmemiş ve kurumamıştı. Sosu lezzetliydi ve yemeğin miktarı da her ne kadar başta az gibi gözükse de, bence oldukça kararındaydı.

Noodle için tek bir seçenek sunmuşlar, o da sebzeli olan.

kopyasi-dsc00582

Noodle, gerçekten başarılıydı. Sebzesi, soya sosu ve lezzetiyle noodle aşermesine iyi gelen bir yemek oldu.

Mönüde son olarak, ballı kızarmış muz (ya da belki dondurma) gibi bir tatlı seçeneği vardı. Biz onu istemeden, hesabı ödeyip kalktık.

Mönü fiyatı 28 TL, tavuklusu 25 idi.

Bir de son bir notum var, eklemeden geçmeyeyim. Burası Hilton’daki Dragon’un açtığı bir yermiş. Buranın mönüsündeki bütün yemekler, Dragon’da da bire bir varmış ve aynı reçeteyle pişiriliyormuş. Tek fark, yemeği pişiren aşçıların farklı olmasıymış. Bunu niye söylüyorum? Far East’in arkası sağlam yani, ondan dolayı. Fiyatları da uygun, yemekler de lezzetli. Kısacası, fırsat olursa denenmesi gereken yerlerden biri.