Domuz bacon ama bana o Mano’daki gibi sanki pikniğe gitmişiz de mangal yapmışız da ekmek arasına koymuşuz yiyoruz hissini vermedi bu burgerimiz. Sadece ağzıma arada bir takılan ‘ha bu bacon işte’ dedim. Biraz baharat var dozunda bir baharat var tamam, köfte de kuru değil ama Dükkan Burger’in dükkan burgeri de değil. Bardak olarak kutu kolanın cam olanını yapmışlar ondan getirdiler masaya. Garsona sorduk; bunlardan satıyor musunuz, diye. Yok satmıyoruz dedi. O zaman bize bir tane verir misiniz dedik. Yok veremeyiz de siz şöyle benim haberim olmadan alabilirsiniz dedi gülüştük. Bardağı da aldık. Grupanya kuponuyla ödedik hesabı da.
Hardal’da neden ama neden?
Yeni açılmış dedik, teftişe gittik. Benim benedict burgerden ara ara gelen küfümsü tadı bir kenara koyuyorum, ne hamburger köftesinde ne de salatada anlatılacak özel bir şey yoktu. Ancak elma dilim patatesi ve hardalı mükemmele yakın bulduk. Ortam, dekorasyon çok cool, doğrudur, ama masalar küçük, hamburger tahtaları (servisler) sığmıyor. Velhasıl 3 birayla birlikte 75 TL ödememizi haklı gösterecek yeterli sayıda sebebe rastlayamadık. Bir gün öncesinde 2 kişi Fıccın’da 35 TL’ye 3 çeşit yemek + yine 3 bira yuvarlamışken Hardal bizi “kriz vakti paramızı yemeğe harcarken biraz daha dikkatli olalım” diye düşündürdü. Dükkan olsun, Mano olsun, burger konusunda paranızın karşılığını çok daha iyi alabileceğiniz yerler. Hardal, yıldızı son dönemde parlayan burger aşkıyla, yıldızının parlaklığıyla hanidir iç bayan Asmalımescit sevdasının bir füzyonu olmuş. Olmasa da olurmuş.
Fol yok, yumurta yok
Zira ben buraya Mano’dan sonra gittim… Taksim’den eve gitmeden evvel hem karnımı doyurayım hem de merakımı gidereyim nasıl bir yer imiş, ev yapımı hamburger nasıl oluyormuş diyerek tek başıma ziyaret ediverdim Fol’u. Limonata ve 4lü mini burgerden aldım: Hamburger, cheeseburger, bir de cajunlu bir seçenek var. Üçünden dilediğinizce seçiyorsunuz. Tahta üstünde servis ediyorlar (Resimde de gördüğünüz üzere, patatesle beraber). Hamburgerimin ekmeği ve patates soğuktu. Diyeceksiniz ki “E, ekmek bu, ne var?” Öyle değil, bildiğiniz buz… Dolaptan falan çıkıp gelmiş olmalı. Hadi neyse diyelim, nezaketli ve kibar servis elemanlarının hatırına. En fenası hamburgerin köftesinden, balık kokusu gelmesiydi. Daha önce balık yaptıkları yağ ile yapmışlar mı ne? Bu 4lü hamburger 16 veya 17 liraydı. Limonata da 6 veya 7. Bir daha gider miyim?? Sanmıyorum… Mano hem daha uygun hem de açık ara önde bence lezzet konusunda.
Mano Burger’de burger
Ama ne burger! Günlerdir sağdan soldan bir Mano lafıdır gidiyordu. Bütün reklam camiası gitmişse aman ben eksik kalayım demiştim önce. Lakin çok alakasız insanlardan da duymaya başlayınca daha fazla dayanamayacağımı anladım. Bir protein krizi anında ajanstan sürü halinde gittik. Tünel’de pek hoş, pek minik bir yer. Nerdeyse hepimiz Ottoman burger yedik. Beğendili, hellim peynirli, 2 kat köfteli, karamelize soğanlı ah ah ah… Ekmeği ayrı taze, marulu ayrı çıtırdı. Yanında hiç de fena olmayan patates kızartması ve içecekle birlikte 12.75 TL En büyük hayalimiz yeniden gitmek!
Siz de gidin: Şahkulu Mah. Galip Dede Cad. No: 5 Tünel / Beyoğlu
Taps’de komik hesap
Hazır Yeşilköy çarşı hakkında yazmaya başlamışken, birkaç kez üst üste, bahçesinin hatrına gittiğimiz yeni açılan Taps’ten de bahsedeyim.
Taps, bildiğimiz Taps işte. Vasatla ortalama arası yemekler, kendi yapımları bira, müzik, vs. Bahçeleri büyükçene, rahat, itiş kakış yok. Özsüt’le yanyanalar, bir tek o -konsept açısından- olayı biraz bozuyor, o kadar.
Ben, levrekli salata yedim. Yasin deniz ürünlü pizza, Neda cheeseburger, Özgür de schnitzel yedi.
Kimse yediğinden memnun değildi, herkes birşeye laf etti. Çay içtik, kahve içtik, Özgür de bir bira içti. Bir de bir tatlı yedik, şimdi hatırlamıyorum, tiramisuydu galiba. Neyse işte, çok da abartmadık yeme içme mevzusunu. Ama bir hesap geldi ki evlere şenlik. 180 TL.
Bir daha da gitmedik zaten.
Burger Bar’dan hamburger
Yasin’e ara sıra Burger King -daha doğrusu acılı double whopper- krizi geliyor. Şaka değil, ciddi bir kriz. Hiç geçmeyen, ancak ertelenebilen bir krizden bahsediyorum.
İşte yine, öyle bir krizin bütün şiddetiyle kendini gösterdiği bir günde, allem ettim kallem ettim, Yasin’i Burger King’den vazgeçirip, Reşitpaşa’daki Burger Bar’dan hamburger ısmarlamaya ikna ettim. “En azından köftesi gerçek ettir”, “tamam çok sağlıklı değil ama sağlığını da biçip geçmez, en azından” diyerek.
( Herhalde, kimse hamburger krizi gelen bir insanı, brokoli yemeye ikna edeceğimi düşünmüyordu, değil mi? )
Neyse, hamburger yanında patatesle birlikte geldi. Hamburger, boyut itibariyle, Yasin’in gözünü doyurmadı. Baktım ki adam aç kalacak, ben sadece küçücük bir ısırık aldım. O da, tamamen fikir sahibi olabilmek için. Bana kalırsa, hem porsiyon hem de lezzet olarak oldukça tatmin ediciydi. Burger King’le kıyas bile kabul etmez, öyle diyeyim.
Yasin, yemeğini bitirdikten yaklaşık 5 dakika sonra, acılı whopper ile ilgili bir şeyler söylüyordu. Ben onu dinlemedim.
Hamburger, ya 9 ya da 10 TL, patates de 3-4 gibi bir şeydi.
Jumbo Burger
Bilgen senede 1 kere İstanbul’a geldiği için özlediği tüm tatları tatmak istiyor. Jumbo Burger, bu tatların üst sıralarında yer alıyor.
Jumbo Burger, Çiftehavuzlar sahilde, Büyük Klubün karşı hizasında kendimi bildim bileli. Senelerdir gideriz Bilgenle. Eskiden menu yoktu. Yediğimiz hep aynıydı. Sonra menu koydular ama biz bir türlü öğrenemedik menudeki ismini yediğimizin. Her seferinde garsonlara anlattık : “Bizim yediğimiz çift katlı, arasında domates sos ve sizin özel sos oluyor, üstünde de erimiş kaşar”. Bu sefer, garson bize ‘geleneksel jumbo burger’ dememizin yeterli olduğunu söyledi. Ama menude yok gerçekten bu tarif ettiğimiz.
Bilenler bilir. Hala bilmeyen varsa çok şey kaçırıyor. Bizce İstanbul’un 1 numaralı burgeri. Ötesi yok.
Yanına da yine soslu patates kızartması ve buz gibi bira.
2 kişi 50 Lira.
House Cafe’de beğendili köfte
House Café’ye kıl mıyım değil miyim tam olarak karar veremiyorum aslında. Bir yandan kılım, çünkü üniversitede okurken antropoloji dersim içim üzerine ödev hazırladığım bir yerken (burada, Nişantaşı’ndaki ilk mekanından bahsediyorum), şimdi olsa olsa ekonomi dersi için üzerine ödev hazırlanacak bir yere dönüştü. Farklı, tarzı olan bir yer gibi duruyor ama değil. Bir de, her yerde karşıma çıkıyor. Ben ona gitmiyorum, o bana geliyor, dolayısıyla özelliği olan bir yer değil artık. Sadece sıradan bir alternatif konumunda, bana kalırsa.
Diğer yandan, House Café’ye tam olarak da kıl olmuyorum. Servisleri iyi, yemekleri fena değil, ortam batmıyor ve hiç bir zaman yer bulma sorunu olmuyor. Örneğin, geçen hafta Ara Café’de yer bulamayınca, Galatasaray Lisesi ile Mısır Apartmanı arasında ve İstiklal Caddesi üzerinde, oturup yemek yiyip bir şeyler içecek, doğru düzgün bir yer olarak sadece burasını bulabildim. İçerisi kalabalıktı ama servis aksamadı, yemekler fena değildi, kısacası doyduk ve rahat ettik.
Ben, her seferinde olduğu gibi levrek salatası yedim. Caddebostan House Café’de yaptıklarından çok daha iyiydi. Bahar, günün çorbası olan patlıcan çorbasından istedi. İlginç derecede lezzetli bir çorba geldi. Gökçer hamburger ısmarladı, yemeğin sonunda seçiminden memnun olmayan tek kişi o oldu. Yasin, beğendili köfte aldı. Bana göre, en lezzetli yemek onunkiydi. Masadakiler, porsiyonunu ufak buldular ama bence kararındaydı. Beğendinin üzerine 6 tane lezzetli köfte koymuşlar, üzerine yoğurt ve biberli tereyağ sos gezdirmişler. Köfteyi çok pişirmemişler, bu bence iyi bir şeyken Yasin’e göre o kadar iyi bir şey değildi. Beğendisi de iyiydi diyebilirim. Üstelik yemeğin fiyatı da iyiydi, hatta benim salatamdan daha ucuz bir yemekti, öyle söyleyeyim.
Toplam hesap, iki kola, bir Corona, bir Mojito, bir Caipirinha, bir double espressoyla beraber 14o TL civarı geldi.
Mihrimah Sultan’dan çizburger tabağı…
Aslında amaç yemek yemek değil, nargile içmekti. Zaten mekan da yeme- içme yerinden ziyade, Karaköy kahvelerine benziyordu. Ancak rahatsızlığım sebebiyle Ayşe’ye nargile konusunda destek olamadım. Yaklaşık 3 saat oturduktan sonra karnımız acıktığından, ben çizburger tabağı, Ayşe ızgara tavuk söyledi.
Son derece yavan ve aşırı tuzlu bir hamburger köftesiydi. Ne kadar TR’ye yayıldıkça yayılmalarına karşı olsam da patentli burgerciler bu işi iyi biliyor ne yalan söyleyeyim. Bildiğimiz ev köftesinin büyütülmüş hali gibi birşeydi. Tabakta ayrıca patates kızartması ve rus salatası vardı. Ama burgerden o kadar keyfim kaçtı ki, rus salatasına dokunmadım bile. Dondurulmuş patates kızartması ise herkesin bildiği tattaydı. Zaten merak etmekteyim, işletmeciler ne zaman patatesi dondurmadan doğal haliyle kızartmaya başlayacaklar diye. Fast food restoranları haricinde de bayağı piyasası var bu dondurulmuş gıdaların. Çizburger tabağı tüm sevimsizliği ile 8-TL
Tamirane’de ton
Bekir’in rozbifli sandviçinin bu prodüksiyonlu resmini Aydın çekti sağolsun. Sunum biraz fazla numnum-midpoint-kitchenette sunumunu andırmıyor mu? Tamirane’nin menüsü bence biraz “conceptsizlikten” (ilk harfi k değil c olarak telaffuz ediniz) muzdarip. Hamburgerin concept’i ekmeğinin pide ekmeği, pardon, eü, pita ekmeği oluşu. Deniz mahsüllü makarnanın concept’i papardellesinin kendini lazanya zannetmesi. Yine de domates çorbası soğuk kaseye konunca soğumuş olmakla birlikte, lezzetli, öz hakiki domatesli. Yayla da iyi. Menü, bir tek iki köfte büyüklüğünde, adı üstünde atıştırmalık olmasına rağmen 11 lira olan az pişmiş ton balığıyla kendini aşıyor.
Dekorasyonda concept eksikliği yok. Santralken bir ara tamirhaneymiş ya; ondan dolayı logosu çatal ve çekiçli, garsonları tulumlu, bir köşede bu fotoğraftaki garip masa var. DJ de kendini pek bir ciddiye alıyordu, Yasemin’le pek eğlendik. Aslı “servis yavaştır” dedi ve şaşırtmadılar. Aslı aynı zamanda dedi ki “yazın dışarıda oturmak pek keyiflidir.” Biz toplantı diye yağmurlu bir günde geldik, eü, Silahtarağa’ya. Halbuki siz güzel bir günde gelir, dışarıda oturur, iki sergi gezerseniz benim kadar mızıldanmazsınız belki.