Agora Restaurant’ta sıra arkadaşımla

50441247

Hiç bu yaşta bir sıra arkadaşımın olacağını düşünmezdim ama durumlar, tutumlar ve yaklaşımların kesişmesi ve bunun enlem, boylam ve zamanın da kesişmesiyle beraber ortaya çıkan durumsal uzayzaman böyle keyifli bir dostluğu kazandırdı bana. Tuncay’ın eskiden mahalle meyhanesi olarak iş çıkışı gittiği Agora Restaurant’a beraber gitmek ne artık mahallesi, ne de aynı işin çıkışı olduğu bir zamanda gittik. Bahsetmişti bir iki kere; kuzu çevirme yapılan çok salaş bir yer var diye Bağlarbaşı’nda, birgün gideriz diye. Nasip artık sıra arkadaşlığımızın bittiği ama konuşacaklarımızın bitmediği bir zamanaymış meğersem.

Mekanı nasıl anlatsam bilemiyorum. Sanki en yakın benzetme akşam kıraathanesi olacak. (yanında normali var; çaylar ordan geliyor) Genelde erkek nüfusa sahip, sadece bir kere bira içen (sanki birahanedeymiş gibi) kadınları gördüğüm bir mekan. Duvarlar lambri; tuvaleti alaturka. Oto yıkama ile karşılaştırıldığında daha üst sınıf. Sigara içiliyor, televizyonlarda genelde maç türevleri gösteriliyor. Masalardaki muhabbet bir agoradakine benzer.

Mezeler mutfak önündeki dolaptan seçiliyor. Dolap üzerindeki aralıktan mutfak da gözüküyor. Meze çeşitleri arasında genel geçer mezeler de var, ama biz özellikle sevdiğimiz için şunlara kitlenmiş durumdayız: Beyin Salatası (benim favorim; menüde gördüğüm zaman illa ki ısmarlarım), Arnavut Ciğeri (Tuncay’ın favorisiymiş), Rus salatası (babamın favorisi), Çoban Salata (abimin favorisi), Acı ketçaplı patates kızartması (eşimin favorisi) (fabrikasyon değil, normal patatesin soyulup kesilmesi), Yarım kilo Kuzu Çevirme, Meyve tabağı. Bana bira, sıra arkadaşıma 20lik Yeni Rakı. Yan taraftaki kıraathaneden çaylar. Bu menüye 105 TL, bir gidişimizde et kalmamıştı, 85 TL ödedik diye hatırlıyorum.

Aslına bakarsanız içimden bir ses burayı anlatma, paylaşma diyor. Agora’nın sizler tarafından keşfedilmemesini tercih edebilirim. Bozulmasın; beyazlaşmasın. Zaten herhalde o mahalle arasında olmaz …

Murat Kelle Paça’da erkekler

Nedense Erem bana Ciğeristanbul’u sevdirmek için uğraşmıştı, ne yazacaksın çok merak ediyorum deyip duruyordu ama ben Murat Kelle Paça’yı daha çok sevdim. Çıtır çıtır turbunu, rokasını, her seferinde işkembe içtiysem de ondan otlandığım bol acılı kelle paça çorbasını (8 lira) değil ama. Garsonlar ve kebap ustalarının hallerini. Bir taraftan gelen Beyoğlu’nda kızlarla gezen erkek müşterilere gıpta ediyorlar belli ki. Hiçbir yamukları olmamış olsa da bence bacı macı gibi de görmüyorlar o hatunları. Ama onlar bir araya geldiğinde ettikleri muhabbetler, gülüşmeler, karşılıklı laf sokmalar birden kozu onların tarafına geçiriyor. Müşterilere esas erkeklik muhabbetini kaçırıyorlarmış gibi hissettiriyor çünkü. Anlık gidip gelmeler ama bunlar. Gülüşürlerken ve güç onlardayken birşey sipariş edince, birdenbire darmadağın oluyorlar, katı olan şey buharlaşıyor. Ve tam tersi. Bilemiyorum, erkeklik halleri açısından çok daha samimi buluyorum. Zaten gece gece kelle paça içmenin esas amacı, erkeklik ritüellerinden birini yerine getirmek değil mi?

Canım Ciğerim’de Kerebiç

Bayram öncesi işler dağ olmuş yetiştirmek gerek… Onun yerine “bizim kat” doluştuk taksilere, hava da pek güzel, doğru ciğer yemeye… Nasıl da özlemişim, bi de masada bir iştah bir iştah, keyfimize diyecek yok… Sema hanım Ahmet ustayı sordu -künefe ustasıymış Canım Ciğerimin- ama maalesef kendileri askerde . Kaldık mı tatlısız derken, Kerebiç önerisini alıverdik. Mersin tatlısıymış, hangi ustanın elinden çıkmışsa ellerine sağlık, orjinali nasıldır bilmem ama bu yediğimi pek bir beğendim.

Adam başı 25’e yüzümüzde gülümseme ofisin yolunu tuttuk…

Egg&Burger’da Baconburger

Domuz bacon ama bana o Mano’daki gibi sanki pikniğe gitmişiz de mangal yapmışız da ekmek arasına koymuşuz yiyoruz hissini vermedi bu burgerimiz. Sadece ağzıma arada bir takılan  ‘ha bu bacon işte’ dedim. Biraz baharat var dozunda bir baharat var tamam, köfte de kuru değil ama Dükkan Burger’in dükkan burgeri de değil. Bardak olarak kutu kolanın cam olanını yapmışlar ondan getirdiler masaya. Garsona sorduk; bunlardan satıyor musunuz, diye. Yok satmıyoruz dedi. O zaman bize bir tane verir misiniz dedik. Yok veremeyiz de siz şöyle benim haberim olmadan alabilirsiniz dedi gülüştük. Bardağı da aldık. Grupanya kuponuyla ödedik hesabı da.

J’adore Harikalar Diyarı

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde Alice, Harikalar Diyarında gezerken bir yer görmüş uzaktan. Sokağın sonunda, küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk bir yermiş, bu yer.

Alice, o yere doğru yürümüş, yürümüş, yürümüş. Bir de gidince ne görsün! Çikolata akan bir nehir! Hemen bardağını uzatmış:

Kendisi çilekli, arkadaşı naneli akışkan çikolatadan içmişler. Sonra da…

Jadore da benim için işte böyle bir yer. Masalsı, çikolata denizi, çikolata ambarı, Charlie’nin çikolata fabrikası… Çikolataya doyduğum, ağır olmayan bir çikolataya servet yatırmak zorunda kalmadığım, siparişimizin yanında ikram ettikleri limonlu naneli su jestiyle mutlu olduğum, “Ben de evde sürahiye limon ve taze nane koyayım ya” dediğim, dediğimi unuttuğum, bir sonraki gidişimde bu son iki sahneyi sil baştan bir daha yaşadığım bir yer. Şiddetle tavsiye ediyorum. Bir yandan da talan edilmesinden korkuyorum…

Sıcak çikolatası, aynen dediğim gibi: Kuvertüre bardağı uzatmışız da doldurmuşuz. Fondü yapılan çikolataya biraz süt katıp servis ediyorlar sanırım bu ölümcül güzeli. Bu kadar iyi, güzel anlattım tabii de ama ben de her gidişimde, içeri girer girmez, hiç vakit kaybetmeden bir sıcak çikolata söylüyorum. Sonra da ‘e yeter bu çikolata’ diyorum. Diğer çikolatalara,  çikolatalı tatlılara şans veremiyorum. Ağır geldiğinden demiyorum bunu ama aman dikkat! Çikolataya o kadar doymuş oluyorum, o sıcak  çikolatayı içtiğimde demek istiyorum. Ama bir sonraki sefer söz… Çilekli/naneli sıcak çikolara 6 ya da 7 lira, Baileys’lı sıcak çikolata 12.

Happily Ever After’da Pancake

Uzun bir süredir buluşma planımızı bir türlü denk getiremediğim Bahar’la önce bir kahve içelim diye gittik. Sonra dedim yok olmaz tek başına kahve, bir de tatlı söyleyelim. Ama fazla gelir en iyi bir taneyi paylaşalım. Şu an tam ismini hatırlayamadığım içinde çikolata parçaları olan yanında akçaağaç şurbuyla servis edilen bir tane söyledik. Sevdik. Bir kere yavan değil,ağır hiç degil. Bu Pancake 13 ,ekstra muz 5 lira. Aklınızda bulunsun Cumartesi günleri Happily Ever After’ın içerisinde in cin top oynuyor, tüm curcuna cadde tarafındaki kısımda.

Taps’de komik hesap

Hazır Yeşilköy çarşı hakkında yazmaya başlamışken, birkaç kez üst üste, bahçesinin hatrına gittiğimiz yeni açılan Taps’ten de bahsedeyim.

Taps, bildiğimiz Taps işte. Vasatla ortalama arası yemekler, kendi yapımları bira, müzik, vs.  Bahçeleri büyükçene, rahat, itiş kakış yok. Özsüt’le yanyanalar, bir tek o -konsept açısından- olayı biraz bozuyor, o kadar.

Ben, levrekli salata yedim. Yasin deniz ürünlü pizza, Neda cheeseburger, Özgür de schnitzel yedi.

Kimse yediğinden memnun değildi, herkes birşeye laf etti. Çay içtik, kahve içtik, Özgür de bir bira içti. Bir de bir tatlı yedik, şimdi hatırlamıyorum, tiramisuydu galiba. Neyse işte, çok da abartmadık yeme içme mevzusunu. Ama bir hesap geldi ki evlere şenlik. 180 TL.

Bir daha da gitmedik zaten.

Burger Bar’dan hamburger

Yasin’e ara sıra Burger King -daha doğrusu acılı double whopper- krizi geliyor. Şaka değil, ciddi bir kriz. Hiç geçmeyen, ancak ertelenebilen bir krizden bahsediyorum.

İşte yine, öyle bir krizin bütün şiddetiyle kendini gösterdiği bir günde,  allem ettim kallem ettim, Yasin’i Burger King’den vazgeçirip, Reşitpaşa’daki Burger Bar’dan hamburger ısmarlamaya ikna ettim. “En azından köftesi gerçek ettir”, “tamam çok sağlıklı değil ama sağlığını da biçip geçmez, en azından” diyerek.

( Herhalde, kimse hamburger krizi gelen bir insanı, brokoli yemeye ikna edeceğimi düşünmüyordu, değil mi? )

Neyse, hamburger yanında patatesle birlikte geldi. Hamburger, boyut itibariyle, Yasin’in gözünü doyurmadı. Baktım ki adam aç kalacak, ben sadece küçücük bir ısırık aldım. O da, tamamen fikir sahibi olabilmek için. Bana kalırsa, hem porsiyon hem de lezzet olarak oldukça tatmin ediciydi. Burger King’le kıyas bile kabul etmez, öyle diyeyim.

Yasin, yemeğini bitirdikten yaklaşık 5 dakika sonra, acılı whopper ile ilgili bir şeyler söylüyordu. Ben onu dinlemedim.

Hamburger, ya 9 ya da 10 TL, patates de 3-4 gibi bir şeydi.


Jumbo Burger

Bilgen senede 1 kere İstanbul’a geldiği için özlediği tüm tatları tatmak istiyor. Jumbo Burger, bu tatların üst sıralarında yer alıyor.
Jumbo Burger, Çiftehavuzlar sahilde, Büyük Klubün karşı hizasında kendimi bildim bileli. Senelerdir gideriz Bilgenle. Eskiden menu yoktu. Yediğimiz hep aynıydı. Sonra menu koydular ama biz bir türlü öğrenemedik menudeki ismini yediğimizin. Her seferinde garsonlara anlattık : “Bizim yediğimiz çift katlı, arasında domates sos ve sizin özel sos oluyor, üstünde de erimiş kaşar”. Bu sefer, garson bize ‘geleneksel jumbo burger’ dememizin yeterli olduğunu söyledi. Ama menude yok gerçekten bu tarif ettiğimiz.

DSC03126 (2)

Bilenler bilir. Hala bilmeyen varsa çok şey kaçırıyor. Bizce İstanbul’un 1 numaralı burgeri. Ötesi yok.
Yanına da yine soslu patates kızartması ve buz gibi bira.
2 kişi 50 Lira.