Fıccın Bizi Üzdü

Filmekiminde sinemadan çıktık. Gizem’le ikimiz de açız. Ve şakır şakır yağmurda şemsiyesiziz, sucuk olmuşuz. Tünelin sonundaki ışığı görmek için Fıccın’a gittik ama evet üzdü. Hazır mercimek çorbasıyla ve “hamur olmuş” fıccınıyla üzdü hem de. Ama mantı iyiydi. O, hamurlaşmamış; iç malzemesi, çoğu yerde kıyma diye dayatılan çok soğan,az kıyma (ve ağır kıyma) değildi. Sonra servis tabağına suyundan çok koymamışlar. Bizim mantı çorba olmamış, o da iyi. Ama bize sarmısak isteyip istemediğimizi sormadılar, belki bir o kötü. Bir de bana yoğurt az koymuşlar gibi geldi. 2 mercimek çorbası, 1 porsiyon fıccın, 1,5 porsiyon mantı, 1 cola, 1 çay 40 civarıydı.

Hamarat’tan Ne İstersen Tabağı

Şişli’de de yeni yerler keşfedebiliyomuşuz, pek mesudum :) Günlerdir Anadolu Büfe’den çorba ve sandviç ekmeğine dönerden sonra, artık bünye bu ikiliyi reddetti ve Sedaların daha önceden keşfetmiş oldukları Hamarat Cafeye gittik. İsim zaten yeterince neşeli ve teşvik ediciydi. Nedense bir insan için hamarat dediklerinde elinin de çok lezzetli olacağını düşünürüm otomatikman. Aslında bu yüzden çoğu zaman hayal kırıklığına uğrarım, ama bu sefer böyle birşey olmadı. Muhtelif görüntüde hatunların işlettiği, açık büfe şeklinde stilize olan mekanın sadece dekorunu beğenmedim. Fazlaca okul kafeterya-yemekhane görüntüsü veriyordu.

Yemeklere gelince ben tabağıma yoğurtlu bulgur, z.yağlı taze fasulye, yoğ. kabak ve patlıcan, havuç salatası, mücver ve mercimek köfte aldım. İlle de soğuk seçmek durumunda değilsin tabii, sıcak yemeğin yanına zeytinyağlı da alabilirsin. O yüzden adını ne istersen tabağı koydum ben. Hepsi âlâydı, ancak mücveri hiçbir zaman soğuk sevmememe rağmen gene de niye aldım bunu bilemiyorum işte-açgözlülük diyebiliriz :) Mercimek köftede biraz fazla kuru idi. Ama açık büfede doğal karşılanabilir. Bir de biber salçalı olması benim damak tadıma pek de uygun düşmedi ama seven için ideal olabilir. Arkasından tramisu ama ev yapımı diye özellikle belirtmek isterim. Zira daha önce yediklerime pek benzememekte ama fazlasıyla hafif ve tatminkâr.  Üstelik hesap olarak da oldukça makul!

Zeytinyağlı tabağı+içecek+tatlı=13,5-TL

Komşu’da beyti

Genelde “ne yesek?” sorusunun yanında garnitür olarak çok kısıtlayıcı kriterler oluyor. Bu sefer şöyleydi: Kebabı olsun, Beyoğlu kalabalığından uzak olsun ama yine de çok uzakta olmasın, Laden, Rana ben konserden anca kaçabildiğimiz için geç saatte açık olsun ve Cumartesi akşam yer bulunabilsin. Mesela bir yere bu kriterlerle SMS atsanız ve cevaben yer önerileri gelse? Ahh, ah, benim de hayalim bu. Neyse, kriterlere yuh diyebilirsiniz ama istisnai bir durum değil bu. Bulduk da böyle bir yer: Nişantaşı’nda Komşu. Üstelik beyaz Türkler kızarmaya gittiğinden bayağı boştu. Üstelik güzel bahçesinde oturduk. Ortamı, servisi, yemekleri pek hoştu. Laden’le paylaştığımız beyti, Umut Ocakbaşı’ndaki sebzeliden, kusura bakmasınlar ama çok daha iyiydi.

Lavaş, tulum ve tereyağ, patlıcan salatası, barbunya pilaki, közlenmiş kırmızı biber, fındık lahmacun, fındık peynirli pide, bir beyti, bir urfa, ortaya bir karpuz, 2-3 bira, ağır ablanın bir tek rakısı, türk kahveleri. 113 lira

Komşu’da soğan kebabı

Komşu KebapEmel’e kanıp Nişantaşı’na gittik. Onu Komşu’ya gitmeye ikna etmekte hiç zorlanmadık. Sarıgül sağolsun sigara içilmeyen alt katta oturduk. Önce lavaş, tulum peyniri ve tereyağ, nane ve roka, ardından minicik kaşarlı pide ve fındık lahmacun getirdiler. Selçuk göbek salata ve küşleme, ben haşlanmış bir içli köfte ve soğan kebabı, Emel de fıstıklı kebap istedi. Paso dedikodu yaptık. Emel’in ailesinin eski pasaportlarını karıştırdık. Bir ara bir ağır abi gelip ‘hoşgeldiniz’ dedi. Sahibi olmalı. Selçuk incir tatlısı istedi. Üçümüz bir olup bitiremedik. İkişer çay içtik. Dört başı mamur bir kebapçı deneyimi yani. Ben birilerinden Komşu’nun İstanbul’daki en iyi kebapçılardan biri olduğunu duymuştum ama mesela Umami daha iyiydi. (84 lira)

www.komsukebap.com