Eleos-Yeşilköy

Gerçekten mi? Eleos’tan daha önce hiç bahsetmedim mi? Çok ayıp bana! Kendine saklamayı seven bir insan da değilim üstelik. Herkese anlatırım neyi biliyorsam, hele ki sevdiğim bir şeyse, saatlerce hiç susmadan anlatabilirim. Eleos’u neden anlatmadım bilmiyorum. Geçen seneden beri bir garibim, belki ondan.

15 senedir Yeşilköy’de oturuyorum ve buradaki hemen hemen her balık lokantasına minimum 3 kez gitmişliğim vardır, -deneyim konuşuyor yani, iyi dinleyin- bunların içinde Eleos ilk seferden sonra gitmeyi özellikle benim istediğim tek lokanta. Babam mesela Fener Lokantası’nı, Yalı’yı, az da olsa kazıkçı Yüksel’i sever. Eski Ev’i, Ogün’ü, Balıkçılar’ı, İhtiyar Balıkçı’yı da sevenler var. Bunların içinde gerçekten kötüleri var, ama boşverin bugün iyi günümdeyim o yüzden artılara odaklanmaya çalışıyorum.

Bir kere, Eleos’un tipi farklı. Beyaz meyhane diyordu kendine galiba. Doğru, her tarafı bembeyaz bir meyhane. Bir de mavi, Ege mavisi. Patron mimar bildiğim kadarıyla, ondan galiba dekorasyona özenmiş. İyi de yapmış valla, öbür balıkçılarda benim bir içim darlanıyor. Bir de adam işiyle alakalı, lokantanın ortasında durup her daim herşey yolunda mı diye kontrol edip duruyor. Garsonlar açısından sinir bozucu tabii bu durum, devamlı tepelerinde iki göz. Ama ben müşteriyim, ben rahat ediyorum. Herşey tıkır tıkır işliyor.

Müşteri pek bir şımartılıyor burada. Mutlaka, müessese bir şeyler ikram ediyor. Hoş bir şey tabii. Bizim gittiğimiz son akşam, kabak kızartma ve peynirli közbiber göndermişlerdi. Hee, tabii bir ahtapot değil -aramızda da kimse assolist değil zaten, yalan mı?- ama yine de bir şey. Önem veriyor adamlar, bunu anladık. Sonra, bu önemi pek bir güzel faturalıyorlar gerçi ama o konuya sonra geleceğim. Şimdi yemekler.

Yemeklerde klasikler de var, benim gibi “yeni bir şey deneyelim!” diye ısrar edenleri tatmin eden çeşitler de. Bir de kendine has küçük imzaları var her yemekte, o da hoş mesela. Salatanın üstüne, küçük bir portakal şekerlemesi kondurmuşlar. Çok mu bir şey değişti? Yoo, ama adamlar düşünmüşler. O yüzden, kocaman alkış.

Soyalı uskumru iyiydi o akşam (iki porsiyon ısmarladık), bir de midyeli lahana dolması. Deniz börülcesinin nasıl olduğunu hatırlamıyorum, demek ki kaydetmemişim. Ahtapotu yazmışım ama, muhhteeeşeeemm olmamakla birlikte o da iyiydi. Bir de peynir ve kavuna önem vermişler, bir zahmet gidip iyisini seçmişler. Hayır, bunu yapamayanlar var, ondan söylüyorum.

Yasin bir duble rakı içti, ben de soğutulmuş bir kadeh beyaz şarap. Müesseseden yine bir tatlı ikramı geldi. Arkasından da tokat gibi bir hesap. İki kişi 145-150 arası bir hesap verdik. Ne balık yedik, ne karides ne kalamar, ne de çok bir şey içtik. N’oluyor ya? dedim. Burası da onlardan olmuş. Ne yediğinizin bir önemi yok, kelle başı hesap yapan balıkçılar klubüne hoş geldiniz. Böyle değildi burası, ne biliyim herhalde bu işin raconu bu…

Artılara odaklanacağım diye başlayıp, sonlarda kendimi bozdum ama n’apiyim onlar da bana aynısını yaptılar. Hoş mekan, iyi servis, ikramlar, arkasından bam! kapı gibi hesap.

Yine de Eleos iyidir son kertede. Zaten hangi balıkçıya gidersen git kişi başı 70-80 ödeyeceksin bu şehirde. Onu anladık.

Blog tavsiyesi

Bir tanesine yeni dadandım, diğerine ise aylardır arada göz gezdiriyorum.

1-) Kulaktan Dolma Tarifler , Kantin’in şefi Şemsa Denizsel’in kişisel yemek blogu. Ne yediğini, ne içtiğini ve ne pişirdiğini anlatıyor. Fotoğraflar inanılmaz iştah açıcı, yazı dili oldukça akıcı ve samimi. Dadandım resmen. Bloga başladığı günden bu yana yazdığı her postu, oturdum dün akşam okudum. Ağzım sulandı, yedikçe yedim. Dayanılmaz!

2-) Emel is in the Mood for Good Food, Emel Kurhan’ın (Yazbükey’den bileniniz vardır belki, Emel ve Yaz kardeşlerden Emel olanı :) ) hem yemek hem de gezi blogu. İngilizce yazıyor. Fotoğraflar müthiş değil, oldukça amatörce. Yazı, oldukça az. Ama bir şekilde takip ettiriyor, ya da beni ettiriyor diyelim. Hafta en az iki kez, ne yemiş nereye gitmiş diye mutlaka açıp bakıyorum.

Lokanta Maya

Kendime geldim. Gerçekten şöyle derin, güzel, rahatlatıcı bir nefes aldım. Yemek yerken, yemekten, ortamdan, o andan keyif almayalı çok uzun zaman olmuş. Gürültü dışında, herşey şaşırtıcı derecede şahaneydi.

tulum peynirli közbiber, (fıstık & üzümlü)

ahtapot, ekmek üstü

keçi peynirli incir

çiğ levrek, domatesli

mücver, yoğurt soslu

krem brüle

sakızlı dondurma (dondurmacci, mecidiyeköy’den alınıyormuş)

ekşi maya ekmekler

umurbey, beyaz şarap (2 şişe, belki daha fazla, o kısmı tam net değil :) )

233 tl idi.  galiba.