Hayri’de mantar

Ben de seni seviyorum Hayri Amca. Salatanın üstüne haşlanmış brokoli serpmeni seviyorum. Durup dururken bir tabak mantar çıkarıp “Bi arkadaşım gönderdi bu mantar turşusunu. Kışın sadece 15 gününde, o da yağmur yağarsa çıkıyor, Kastamonu’nun bir köyünde.” demeni seviyorum. Ortaya gelen tepeleme balık yığınını silip süpürdüğümüz için bizi takdir etmeni, balığı iki didikleyip bırakanları kınamanı. Ne zaman masadaki muhabbeti bölüp sempatiklik yapacağını, ne zaman bizi kendi halimize bırakacağını bilmeni. Sokakların ıssız olacağı kadar soğuk bir kış gününde, bir kış tatilinde yazlık yere gelmişiz de şansımıza açık bulduğumuz tek yere sığınıp ısınmaya çalışıyormuşuz, küçük kasabanın muhabbeti olan tek mekanını bulmuşuz hissini dükkanının yine yeniden verebilmesini. Senin beni sevdiği nereden biliyorum? Bir, biliyorum işte. İki, sen hepimizi seviyorsun.

Backyard’da Kahvaltı

Bilgisayarımın bozuk olduğu dönemde, yazdan kalma bir günde gittik. Kahvaltı tabağı, omlet, kahve falan gibi birşeyler aldığımızı hatırlıyorum ama ne fiyatı ne lezzeti hatırlıyorum ne de aksayan servisinden şikayet ediyorum. Aklıma kazınan Backyard’ın ambiyansı oldu. Manzarası, bahçenin halı sahadan bozma çimenleri, yemyeşil çimenleriyle uyumlu sade dekorasyonu. Havalar düzelse de yine, yine yine gitsem ve o manzaraya karşı iki tek yuvarlasam. Fotoğraf çekmeyi unuttuk. Bir de yeri biraz muamma. Şöyle gidiyorsunuz. Akmerkez’in orada  Maya Sitesinden düz ilerleyip her taksi durağına soruyorsunuz çünkü arada derede bi yerde sıkışmış  saklı kalmış belki de bu sayede saklı kalmış bu güzellik:)

10 kitap

Enli, 10’lu listelere devam. Keşke daha geniş zamanlarım olsa da, daha çok okusam da, yazdıklarıma daha çok emek harcasam da, okuduklarımla yediklerimi daha sık bağlasam. Böcük bir food blogger değil, büyüyünce food writer olsam. Bu liste, şimdiye kadar bir şekilde bir kitaptan bahsettiğim yazıların derlemesi.

  1. Pancaldi’de Akabi yaya böreğiSofranız Şen Olsun, Takuhi Tovmasyan
  2. No One Cares…, No One Cares What You Had for Lunch, Margaret Mason
  3. Benim Lokantalarım, Benim Lokantalarım, Artun Ünsal
  4. Zamane Kahvesi ve Valonia, Hemşinliler, Göç ve Pastacılık: Gurbet Pastası, Uğur Biryol
  5. Hayri Amca’nın yerinde tatil, Küçük Oteller Kitabı, Nişanyan und Nişanyan (iken)
  6. İnciraltı Meyhanesi’nde saraylı, Barba’nın Meyhanesi, Fıstık Ahmet (Tanrıverdi)
  7. BURC’ta taze makarna, The Life of the Party, Maureen Freely
  8. Saray’da kekikli domates, The Hungry Soul: Eating and the Perfecting of Our Nature, Leon Kass
  9. Tokyo’da yine kabocha, The Amazing Lives of the Fast Food Grifters, Mamoru Oshii
  10. 10 kitap, Canlarına Değsin, Mehmet Saraç (10 kitap çıkmadı da!)

Favorilerimi çin lokantasında ısmarlar gibi söyleyeyim: 4, 8, 10.

Canlarına Değsin, Şanlıurfa’da yemek kültürü ile ilgili çok sempatik bir küçük kitap. Gazeteci olan yazarı, her yemeği ya hayatının bir dönemine ya şehirdeki kültürel dönüşüme ya da siyasi olaylara o kadar eforsuz bir şekilde bağlamış ki gıpta etmeden edemedim.

Enstitü’de balkabaklı mücver

Hayat ne garip. Aylarca yıllarca Enstitü sadece öğlenleri açık olduğu için gidemediğime hayıflandım. Ne zamanki artık akşamları da açık olmaya başladılar, denk düştü ve öğlen gittim! Kafka’nın Kanun Önünde hikayesini hatırlattı. Gerçi ben sonunu adam vazgeçtiği anda kapıcının girmesine izin verdiği şeklinde hatırlıyordum.

Kalabalıktı, herkese yılbaşı arifesi bir çarptığından civcivliydi. Elalem öğlenleri ne güzel yerlerde yiyerek, şarap içerek geçiriyor hayatı hissini veriyordu. Öğrenciler, asker gibi üniformalı, patron/örtmen tipliler sweatshirt’lüydü. Yemekte biz notu en çok geç servisten kırdık. Yemeklerin kendisi ise, öğrenci yemeği olarak bakarsan iyi, fiyatlara bakarsan idare ederdi bence. Mesela domatesli pirinç çorbası adını verdikleri ama aslında pirinçli domates çorbası denmesi gereken çorba maydanozuyla falan tam olması gerektiği gibiydi ama harikaydı diyemem. Ben nohut-pilav yedim. 12 lira vermesem nohudun hafif sert, pilavın da hafif kuru ve biraz fazla tel şehriyeli olmasına laf etmezdim. Ama yanında şarap değil 12, paha biçilemez lira. Daha ilginç yemekler, ticarethane işi bol unlu ama lezzetli balkabaklı mücver, kabuklu kabuklu pişirdikleri zeytinyağlı yer elması, içindeki et dişe gelen mantı ve artık bulması zorlaşan mozaik pastaydı. Şimdi menüsüne bakıyorum, yine pek seksi görünüyor. Buna rağmen bende yaratması gerektiğini düşündüğüm heyecanı yaratmıyor nedense. Giderim yine ama galiba, artık kapıyı kapatabilirsiniz.

Karikatür, Selçuk Erdem’den olmalı.

www.istanbulculinary.com

Buket Lahmacun’dan Eve Söyledik

Geçtiğimiz ayın (ve yılın) içerisinde bilgisayarım bozukken,  Mecidiyeköy’e defalarca git-gel yaparken, bilgisayarcıların olduğu sokağın dibinde oturan arkadaşımın evine ziyaretleriminden birindeyken eve söylemiştik. Zaten kendi adımı görünce bir sinerji yakalamıştım. Lahmacununu da beğendik. Fevkaladenin de fevkinde oldu. Gelelim asıl mevzuya… Benim lahmacunda ilk dikkat ettiğim hususlar harcın içindeki kıymanın ağır olmaması, soğana boğulmaması. Buradakinin harcında zaten hiç soğan yok, keza kıyma kuru değil yağlı ama ağır değil. Yanında acılı ezme ikram. Hem aç insanlara bırakmak adına hem de zaten benim acılı ezmeyle pek aram olmaması adına 3 insan ve 7 lahmacun için gayet bolkepçe ikramda bulunmuşlar demekten başka fikir beyan etmiyorum. 7 lahmacun 17.50 lira