İzz Cafe’de cheesecake

Mama’dan çıktıktan sonra “nereye gidelim, nereye gidelim?’ diye düşünürken, benim aklıma Arnavutköy’deki Izz Cafe’ye gitmek geldi. Sıcak bir şeyler içmek için oturduk, Yasin bir de cheesecake söyledi. 

Ben tatlıdan pek hoşlanmam–biliyorum bunu çoğu kez söyledim–ama bu cheesecake kayda değerdi doğrusu. Bilmiyorum kendileri mi yapıyorlar, yoksa başkalarına mı yaptırıyorlar ama tatlının kıvamı, tadı, sosu ve büyüklüğü yerli yerindeydi. Gerçi hala şu koca İstanbul’da Passion‘in kaymaklı ve kadayıflı cheesecake‘inin üstüne geçecek bir örneğe daha rastlamadım ama buranınki de iyiydi şimdi, Allah için.

Sayısını hatırlamadığım kadar çay ve kahveyle beraber 40 TL civarı ödedik. Esas yemekleri denemek için, burayı da tekrar gidilecekler listeme yazdım.

Mama’da pizza ve levrek

Rumelihisarı’nda açılan Mama, af’illi pizzacılar serisinden yeni bir parça. Şaka bir yana, valla ne yalan söyleyeyim, mekanın havası da hoş, pizzaya odaklı menüsü de, o asık suratlı bayan garson dışında servisi de. Ne çok cool bir yer, ne çok samimi, ne çok mütevazi, ne de çok şık. Tam “yemeğini ye ve takıl” mekanlarından.  

Yasin karidesli pizza yedi, ben fırında soslu levrek. Benim balığımın domatesli sosu şahaneydi, Yasin’in pizzasının da kıtırı. İki kadeh şarap ve iki kahveyle beraber toplam 50 ya da 60 verdik diye hatırlıyorum.

Menüde merak uyandıran o kokteyleri deneyemedik, ben ona yanıyorum. Hatta, sırf onları denemek için bir ara yeniden gitmeyi planlıyorum, açıkçası.

Forum İstanbul Ottoman’da şundan bundan

3 lahmacun, 2 acılı ekmek, 2 kıymalı ekmek, 2 mercimek köftesi ve 1 de beyti istedik. Evet yuh, gözümüz doysun! Ama hiçbiri fena değildi. Acılı ekmek, domates ve kırmızı biberli lahmacun gibi bir şey. Lahmacun da gerçekten kıyma ihtiva etmesiyle takdirimizi kazandı. Antakya-Antep mutfağı pek öyle ilgi alanıma girmez biliyorsunuz, yine de yemekler midemde en ufak bir rahatsızlık yaratmadı. İstemediğimiz halde “lahmacunun yanında veriyoruz” deyip getirdikleri salatayı hesaba eklediklerini görünce bozulduk sadece. Hesap 1 kola zero ve 1 de ayranla birlikte 36 TL. Denenebilir.

Rumelihisarı İskele’de lezzet şenliği

Geçende, yurtdışından misafirlerimiz gelince, babam onları yemeğe çıkarma işini direkt bana postaladı. Balık ve deniz mahsulleri yemek istediklerini ve Boğaz’ı merak ettiklerini bildiğimden, akşam için İskele’den yer ayırttım.

Rumelihisarı’ndaki İskele pahalı mahalı ama her daim iyi yemek yiyeceğime emin olduğum bir yer. O akşam da, sağolsun beni şaşırtmadı.

Soğuk başlangıç olarak seçtiğim, koca koca karides söğüş, midye dolma, peynirli karidesli salata, ahtapot salata, haydari, kavun & beyaz peynir, uskumru marine, nasıl desem, “hiç bitmesin Allahım, hiç bitmesin” dedirtecek cinstendi. Hele o uskumru, hele o ahtapot, hele o karides…. İyi ve taze malzeme kullanılmış, fazla müdahale yapılmamış, tadıyla oynanmamış, bir iki güzel, becerikli ve akıllı dokunuş yetmiş de artmış… Şahane, çok şahane yiyecekler.

Ara sıcaklardan ısmarladığım kalamar ızgaranın, henüz burada vasat yapıldığına şahit olmadım. O hafif sarmısaklı, tereyağlı acılı sosuyla, ben her daim bayıla bayıla yiyorum. Her seferinde mi? Evet, her seferinde :)

Garsonumuz, tereyağında karides tavsiye etti ama o yalan, onu geçiniz. Izgara jumbo karides çok daha iyi.

Balıklara gelince, biz çinekop ve lüfer yedik. Özünde her ikisi de lezzetli balıktır;  ızgarada ustaca pişirilirlerse tadlarına doyum olmaz. Tabii ki İskele’nin ustası balıklarımıza hakkını vermişti. Hatta o kadar ki, iki gün sonra ülkesine dönen misafirimiz beni arayıp, balıkların tadının damağında kaldığını söyleyerek, yemek için milyonuncu kez teşekkür etti.

Yemeğin finalinde, tatlı olarak ortaya karışık Türk tatlıları tabağı ve meyva istedim. Ayva tatlısı, kabak tatlısı, şekerpare, ekmek kadayıfını, yanında kaymakla getirdiler ve çeşit çeşit meyva ikram ettiler.

Ben mutlu, misafirlerim mutlu, midelerimiz mutluydu. Hesap, 1 küçük rakı, 1 kırmızı şarap, çaylar ve kahvelerle birlikte 3 kişi için 340 TL geldi.  Eeee, yazımın başında demiştim ama pahalı diye. Olsun, lakin çok iyi yemek yedik.

Grip Mevsimi

…gelince, yapılacak en akıllı iş, bulabildiğiniz güzel bir yerde, bol limonlu tavuk suyuna yapılmış güzel bir çorba içmektir.

Ben kendimde hafif bir kırıklık hissettiğimde, hemen kapağı bir Saray Muhallebicisi’ne atıyorum ve içine tavuk parçaları eklettiğim tavuk suyuna çorbamı, bol limon sıkarak güzel güzel içiyorum. Hem mutlu oluyorum, hem de sağlıklı kalıyorum. Şaka yapmıyorum, gerçekten bu çorba işe yarıyor. Bir nevi ilaç gibi, hemencecik beni iyi ediyor. İlaca para yatırmadan, midemi de mutlu ederek, etrafımdaki bir milyon gripli ordusuna katılmaktan kurtuluyorum. Kendimi seviyorum, laylaylom…:D

Gurme Boncuk’ta hayal kırıklığı

1.5 sene önce yemek yediğimde, Gurme Boncuk’tan ne kadar da memnum kaldığımı hatırlıyorum. O yüzden, Zeynep’in doğumgününe giderken, güzel yemek yiyeceğimizi düşünerek mutlu olmuştum. Ama sofraya oturunca, umduğumu değil bulduğumu yedim.

Zeynep, kalabalık olduğumuzdan, fiks menü olarak anlaşmış. Masada, ortaya yerleştirilmiş olarak haydari, topik, deniz börülcesi, pancar turşusu ve bir iki bir şey daha vardı. Tabağımıza midye dolma ve beyaz peynir koydular.  Sonradan, kalamar tava geldi ortaya. Ana yemek olarak da, yine ortaya, hamsi, istavrit ve mezgit tava geldi, yanında yeşil salatayla.

Huysuz havamda da değildim üstelik ama damağımı mest eden bir yemekle bir türlü karşılaşamadım. Fiks menü olduğundan belki, ne topik zevk verdi ne de midye dolma. Belki lakerda ya da uskumru olsaydı mutlu olabilirdim, diye geçirdim içimden. Balıkları ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Fenaydı, çok fena. Yağ çekmiş, çıtır çıtır değil, sanki buzluktan çıkmış gibilerdi. Gurme Boncuk’a yakıştıramadım.

O gece, “Asmalımescit meyhanelerine artık gitmemeli” diye kendime kendime koyduğum kuralın ne kadar doğru bir kural olduğunu bir kez daha anladım.

Kişi başı, 70 TL bayıldık. Parayı öderken, içim cız etti.

Arslan Meyhanesi’nde hesap karmaşası

Kopyası ışık gidiş, arslan, 18.08.09 003

Yukarıdaki fotoğrafa bakarsanız, mevsimin yaz olduğunu herkesin giydiği t-shirtlerden anlayabilirsiniz. Işık, Amerika’dan 15 günlüğüne geldiğinde, bir yüzünü görelim hatunun diye, kız kıza toplanmıştık bir akşam. Işıkla Yaprak önden gidip, Arslan Meyhanesi’nde yer bulup oturmuşlardı, biz de yanlarına gitmiştik.

Refikle Yakupla bir yakınlık- akrabalık durumu söz konusu, benim anladığım. Tabaklar bile aynı tarz, o kadar yani. Zaten mekan, Refik’in hemen karşı sırasında. Yerin ismi de Refik’in sahibinin soyadıyla aynı.

Neyse, gelelim yemeklere. Mezelerin kalitesi, Asmalımescit’te yer alan diğer mekanlarda ne yemişseniz hemen hemen o ayarda, ne eksik ne fazla. Ben keyif alamıyorum artık buradaki meyhanelerde yediğim içtiğimden. Sanki hepsi aynı mutfaktan, aynı ellerden çıkmış da masaya konmuş gibi. Özensiz ve kelimenin tam anlamıyla aşksız. Rakısız çekilmiyor yani.

Önden, patlıcan salatası, ezme, italyan salatası tarzı ne olduğunu pek anlayamadığm bir şey, kavun, beyaz peynir, haydari almışız.

Kopyası ışık gidiş, arslan, 18.08.09 007

Arkadan da kalamar tava ve karides güveç. Kalamar fena değildi de, içine salçayı üsütüne de kaşarı bastıkları karidesi ben pas geçmek zorunda kaldım. Yok mu yahu, şu karidesi adam gibi yoğun tadların içinde öldürmeden pişirecek bir meyhane şu civarda?

Bir büyükten fazlasını içtik galiba. Hesap, ilk önce, 5 kişi için kişi başı 60 TL civarı geldi. Sonra, biz cadılık yapınca, hesabı kişi başı 50 TL’ye çektiler.

Rakı içince, insanların ne yediklerini ve ne kadar ödediklerini umursamadıklarını mı düşünüyorlar acaba? Bilmem ki!!!

Sarı Köşk ve Gezi İstanbul’da iftar yemekleri

…diye bir başlık atmışım aylar öncesinden. Sonra da bir şeyler yazmaya zaman, derman ve istek bulamadığımdan, başlığı öylecene yapayalnız bırakmışım.

Biliyorum, Ramazan ayı geçeli çok oluyor. Zaten, ben de burada oturup iftarda ne yediklerimi yazacak değilim (ki balina hafızalı bir insan olarak yediğim her lokmayı hatirliyorum). Sadece, bu iki mekan hakkında birkaç laf etmek istiyorum, o kadar.

Sarı Köşk, konum itibariyle şahane bir yer. Emirgan Korusu’nun içinde, hoş bir bahçesi olan ve deniz de gören bir yer ne kadar kötü olabilir ki hem? Yemekler de fena değil üstelik -yani özenli, düzgün, tadı yerinde ama heyecansız ve akılda kalmayan- . Belediyenin yeri olduğundan, içki servisi yok. Bence, içki olsa daha iyi olur ama bu tabii ki benim tercihim. Bu tür hoş mekanlarda, benim içimden bir kadeh şarap içmek geçiyor, ne yalan söyleyeyim.

Gezi İstanbul’un Göktürk-Kemerburgazdaki şubesini, son zamanlarda bayağı ziyaret etme fırsatım oldu. Ramazan’da eski Hacı Salih Lokantası’nın şefi tarafından hazırlanan menüsünden tutun da çikolatasına, kurabiyesine, kahvesine, çorbasına kadar farklı farklı yiyecekler denedim burada. Yiyeceklere söylecek pek bir lafım yok, denediğim herşey oldukça düzgündü, hele o çikolatalar ve Yasin yemesin ve onunki de benim olsun diye can attığım o tarçınlı kurabiyeler….Yemekler bir yana, bir de ne var biliyor musunuz? Ben seviyorum Gezi’nin o çok da rahatsız edici olmayan kibirli havasını. Göktürk şubesinin dekorasyonu da hoşuma gidiyor. Yorgun geçen bir günün sonunda, önünden geçerken durup bir kahve içmek her seferinde aklımdan geçiyorsa, vardır Gezi’nin bir hikmeti diyorum ve yazıma burada son veriyorum.

Yine, gurme yazisi yazamadim galiba :) Bu tür bir beklenti içinde olan, sevgili okuyuculardan, şimdiden özür diliyorum. Sevgiyle, saygıyla kalın efendim.