Beşiktaş’ta neler oluyor?

Bir iş için Beşiktaş’a gitmem gerekti. Hayretle farketim ki Ihlamurdere Caddesi üzerinde 2 yeni yer birden açılmış. Biri Mudurnu’nun yanındaki köşede Valonia, diğeri ise 2 sokak ötedeki köşede Künefis. Saat sabahın körü olduğu için ne çikolata ne de künefe yiyecek durumda değildim. Ama nette ufak bir arama tarama yaptım. Meğersem Pelit’in yan markası olan Valonia için güzel bir yorum okudum. Künefis için de ekşisözlük’te varsa yoksa iltifat. Benden önce deneyen olursa yazsın, meraklardayım.

Lipari’de çupra

Kısmet bu ya, balıklarla sıkı fıkı ilişkilerimiz olmasa da son dönem yolum sıkça balıkçılara düşmekte… Bu sefer iyi ki de düşmüş diyorum. Nerede yesek bu cumartesi akşamının cevabı Handiş’de saklıymış. Arnavutköy’de iki katlı küçük bir balıkçı meyhanesine götürdü bizi, Lipari… Gidene kadar “yine mi” balık diye mızırdanırken, mezeleri görünce sesimi kesiverdim. Balık köftesi, levrek lokum ve kaya koruğunu pek bi sevdim.

IMG00405

Masanın kalanı çupralarından pek memnun kaldı, taze ve lezizmiş efendim… Servis güleryüzlü ve sipariş verirken makul ölçüde yönlendiriciydi. Eh, tüm bunların yanında bi otuzbeşlik de gidiverdi tabi…

IMG00406

Zazie’de brunch

Pazar sabahı afyonlarımız patlar patlamaz, Mehmet’in annesi önderliğinde Atiye Sokak’taki Zazie’ye yollandık. Çılgın değil, zengin ve kararında bir açık büfe karşıladı bizi. Üstelik kişi başına bir de pizza hakkımız olduğunu öğrendik, şaka gibi! Ben kaymak nasıl olmaz diye aranırken Mehmet garsona durumu bildirdi, az sonra bize özel kaymağımız bulunup servis edildi. Bir Ege daha ne ister! Hem açık büfeden yedik, hem yumurta hakkımızı kullandık, hem de 2 farklı pizza söyledik. Sıkı durun, bütün bunlar kişi başı 35 TL idi. Nişantaşı Zazie’nin tek falsosu, hemen karşıdaki House Cafe gibi bir bahçesi olmaması olabilir. İçerisi de epey loştu, romantik akşam yemeği havasında bir brunch oldu bizim için. Ama bunlara pek takılmadık, ziyadesiyle memnun ayrıldık. Yine gideriz.

Yesek yazarları gizli gizli toplandı

ekip_kucuk

Ege’nin yazmak istemesiyle başladı bu hikaye. Daha önce de bir iki kişi yazar olmak istemişti yanlış hatırlamıyorsam ama bir iki deneme yazmalarını ya da en azından yazılara yorum eklemelerini isteyince toz olmuşlardı. Ege başlayınca düşündüm, Ceyda zaten bol bol yorum yazıyor, ona da teklif ettim. Burak’ı gözümüz kapalı kabul ettik sayılır. Siteyi kaç zamandır takip ettiğini söylediği için sinir testler yapmadık. Tuba’ya yaptım halbuki!

Şahsen tanıdığım, bazılarını zaten tanıdığım için zorla yazar yaptığım diğerleri başladılar sormaya:  “Kim bu Ege?” “Nereden tanıyorsun Burak’ı?” diye. Ben de tanımıyorum diyordum. Sadece yesek üzerinden yazışıyoruz. Ağustos’ta Yesek 4 yaşına girince, bir yemek düzenleyip tanışmaya karar verdik. Bayram, mayram, yazışa yazışa erteleye erteleye 10 Ekim’i buldu. Fotoğrafta gördüğünüz ekip toplandı: Burak, Burcu, Deniz, Ege, Emin, Eren, Giray, Hamdi, Rana, Selçuk, Seha, Selin ve Şule. Gıcık olasınız, kim kimdir diye anlamaya çalışıp anlayamayasınız diye karınca duası büyüklüğünde koydum resmi.

Ben çok eğlendim. Oradan oraya sosyal kelebek / konsomatris kıvamında masada gezdim. Hatta bir Dr. Jeykll tabağım vardı, bir de Mr. Hyde. Birinden diğerine geçince, “ah ne güzel, hala muhammaram varmış” diye sevindim. Aynı şeyi rakıyla yapmamaya özellikle dikkat ettim.

İlla ki Yesek yazarları bir araya gelince nerede ne yer diye merak edeceksiniz. Karaköy lokantası fikri benden çıktı, sağolsun kimse de itiraz etmedi. Ne yedik peki? Masada tabii ki “Peki bu yemeği kim yazacak?” geyiği döndü ve nedense bana kaldı bu iş ama madem vazifeşinas biriyim, işte yazıyorum ama yemekler hakkındaki yorumları masadakilere bırakıyorum:

Anonim: “Enginar kalbinin üstündeki o kırmızılık ne?” (Pancar rendesi)

Seha: “Yaprak ciğerin tadı hala damağımda.”

Burcu: “Her gittiğim yerde yerim kalamar tava. Bunda pek iş yok. Izgarası daha iyi.”

Sigara balkonunda smirt ettiğimiz, komşu masadan İbrahim: “Hardal otu iyiydi. Siz ısmarlamadınız mı?”

Şule: “Birol peynir tatlısının tepsinini bir göreyim demekte haklıymış.”

Hamdi: “Gül likörü mükemmel değil mi?”

Başka kim ne dedi? Valla ben Tekirdağ’ın Trakya serisiyle meşgul olduğumdan unutmuş, kaçırmış olabilirim. Onun için yazarları korsan bildiri yapmaya davet ediyorum.

Kırıntı vs. House Café

Birkaç gün arayla, Nişantaşı Kırıntı ve Teşvikiye House Café’de kahvaltı ettik. Gönlümden geçen daima Kırıntı ama karşılaş(tır)manın galibi House Café oldu sanki. Kırıntı’da pancake söyledim. Menüde bahsi geçen ananas sos hiç gelmedi ve pancake de epey kuruydu. Gerçi haksızlık olmasın, sabah kokteyli Bellini ve acılı poppers güzeldi. Fakat etraftaki inşaat gürültüsü o derece fazlaydı ki kafamız şişti. House Café’deki eggs benedict ise gerçekten kusursuzdu ama orada da servis çok yavaştı. En temizi evde yemek valla, dışarda yiye yiye geldiğim nokta bu.

Tomtom Suites’te kahvaltı

Burayı nasıl olur da atlarım diye düşündüm. Sanırım hep çok mutlu çıktığımdan yazmak aklıma gelmemiş. Yaz boyunca Ada’ya dönemediğimiz çoğu gecenin sabahında önce muhteşem manzarasıyla gözümüzü, sonra da güzel kahvaltısıyla karnımızı doyurdu. Açık büfe kahvaltı kavramını dozunda tutmasıyla beni mest etti. Bööyle masa masa sekiz-dokuz koridorluk açık büfeler bende stres yapıyor zira. Kahvaltıya bayılmama rağmen, hani nerde mango suyum, hani nerde zencefilli çöreğim gibi beklentilerim yok. Tomtom’u da bu bakımdan seviyorum: Abartıya kaçmadan pek çok seçenek var ve işin güzel tarafı her seçenek, türünün en iyi örneği! Mesela mis gibi tereyağı ve tulum peyniri, mesela akıllara zarar milano salamı, taze meyve sebze, isteğe göre hazırlanan nefis yumurta… Yanında bir de o manzara!

Açık büfe kahvaltı kişi başı 35 TL.

www.tomtomsuites.com/

Taksim Kitchenette vs. Nişantaşı Mezzaluna

Konumuz pizza. 2 gün arayla, önce bir akşam Taksim Kitchenette’te, sonra bir öğlen Nişantaşı Mezzaluna’da pizza paylaştık Mehmet’le. Kitchenette açık ara iyiydi. Bir kere servis elemanları çok hızlı ve güleryüzlü. Pizza da (Bonfile, roka ve parmesanlı) malzeme açısından zengin ve lezzetliydi. 2 kişi ferah ferah doyduk. Mezzaluna’da deniz mahsullü pizza söyledik. Tamam yine doyduk da hem fiyatı en az bi 10 kafa fazlaydı, hem de malzemesi kıttı. Çalışmamışsın Mezzaluna, otur!

Pizza Trio’dan enfes hellimli pizza…

Geçen haftadan bu yana nihayet sona erdirdiğimiz bienal sonrası Ayşe’ye daha önce hiç gitmediğim Trio’yu önerdim o da sağolsun kabul etti ve kendimizi Sıraselviler paraleli olan sokakta hani meşhur Çiçek Bar’ın olduğu sokakta, barın biraz aşağısında sağ kolda çok çok şirin bir mekanda buluverdik.

03102009049

Resimde görüldüğü üzere pizzanın yapıldığı yer olan mutfak gözünüzün önünde, çok şirin bir taş fırın, masalar hem sandalye, hem koltuk çevrili, duvarları süsleyen çeşitli objeler, mekan ağırlıklı olarak ahşap.

Bir diğer ilginç ayrıntı ise pizza için servis edilen bıçak idi :)

03102009050

Ben daha önce böylesini görmemiştim, Ayşe de görmemiş, çok zarif bir seçim olmasa da pizza kesmek için idealdi.

Gelelim menüye ne çeşit pizza isterseniz neredeyse o kadar çeşit pizza var, pizza istemezseniz makarna, ravioli, salata seçenekleri de mevcut. Bir dahakine ravioli denemek istiyorum ben mesela. Oldukça merak ettiğim halde sufleden yiyemedim zira pizza oldukça doyurucu idi. Ayşe’nin tercihi pizza carciofo, benimki ise hellimli idi. Malzemeler oldukça taze bir kere roka pizzaya acaip yakışmış, neredeyse zaten roka yüzünden seçtim hellimliyi . İncecik ama gerçekten öyle, mozerella üstü domates, hellim ve rokadan oluşmakta. Ayşe’ninki ise sebzeli idi onun da tadına baktım hakikaten çok güzeldi. Ayşe hatta Miss Pizza’nın enginarlısından bin kat daha güzel olduğunu özellikle belirtti. Bak yazarım dedim ama önemsemediğine göre gerçekten güzel. Ben fikir beyan edemicem zira enginarlısını yemedim. Sözün özü yolunuz oradan geçmese de huzurla, sıcacık bir mekanda, güleryüzlü servisle iç gıcıklayan pizzalar yiyebilirisiniz.

03102009051

Hamarat’tan Ne İstersen Tabağı

Şişli’de de yeni yerler keşfedebiliyomuşuz, pek mesudum :) Günlerdir Anadolu Büfe’den çorba ve sandviç ekmeğine dönerden sonra, artık bünye bu ikiliyi reddetti ve Sedaların daha önceden keşfetmiş oldukları Hamarat Cafeye gittik. İsim zaten yeterince neşeli ve teşvik ediciydi. Nedense bir insan için hamarat dediklerinde elinin de çok lezzetli olacağını düşünürüm otomatikman. Aslında bu yüzden çoğu zaman hayal kırıklığına uğrarım, ama bu sefer böyle birşey olmadı. Muhtelif görüntüde hatunların işlettiği, açık büfe şeklinde stilize olan mekanın sadece dekorunu beğenmedim. Fazlaca okul kafeterya-yemekhane görüntüsü veriyordu.

Yemeklere gelince ben tabağıma yoğurtlu bulgur, z.yağlı taze fasulye, yoğ. kabak ve patlıcan, havuç salatası, mücver ve mercimek köfte aldım. İlle de soğuk seçmek durumunda değilsin tabii, sıcak yemeğin yanına zeytinyağlı da alabilirsin. O yüzden adını ne istersen tabağı koydum ben. Hepsi âlâydı, ancak mücveri hiçbir zaman soğuk sevmememe rağmen gene de niye aldım bunu bilemiyorum işte-açgözlülük diyebiliriz :) Mercimek köftede biraz fazla kuru idi. Ama açık büfede doğal karşılanabilir. Bir de biber salçalı olması benim damak tadıma pek de uygun düşmedi ama seven için ideal olabilir. Arkasından tramisu ama ev yapımı diye özellikle belirtmek isterim. Zira daha önce yediklerime pek benzememekte ama fazlasıyla hafif ve tatminkâr.  Üstelik hesap olarak da oldukça makul!

Zeytinyağlı tabağı+içecek+tatlı=13,5-TL