Kurtuluş son durakta ikamet eden Kebapçı Çavuş… :)

Kebapçı Çavuş Kurtuluş son durakta, Dolapdere’ye inen yokuşun başında kendi halinde bir yer aslında… Kurtuluş’ta otururken sıkça gittiğim, eve söylediğim; sonrasında da kebap yemek istediğimde yolumu oralara düşürdüğüm leziz bir mahalle lokantası. Geçenlerde yolumu yine oraya düşürüp içeri attım kendimi… Volkan’la içeri girince hazırlıklardan farkettik ki tam iftar saati… “Eyvah başıma Namlı’da gelenler yine olacak” derken güleryüzle buyur ettiler, hemen bir masa ayarladılar. Lafı gelmişken, çarşamba günü saat 17:30 gibi Namlı’ya gittim. Hazır Levent’ten geçiyorum, Namlı’ya da epeydir uğramadım, neden olmasın diye geçiyordu içimden. Kapıdan içeri girer girmez aynı hızla dışarı yollandım. İftar hazırlıkları olduğu için misafir kabul etmiyorlarmış, servis de yapmıyorlarmış. İftar hazırlığını anlarım, hiç itirazım yok. Ama Namlı kadar büyük bir lokantada, iftardan 1,5 saat önce servis yapmamak, konuk kabul etmemek, nasıl oluyor birinin bana anlatması lazım. Üstelik “iftarda masalarımızın rezervasyonu var, 1 saat için size bir masa verebiliriz” gibi bir alternatif de sunmadılar. Dahası oruç tutmuyor olmamız oldukça garip karşılandı… Neyse… Kebapçı Çavuş’ta önce az çorba içtik. Çorba Ezogelin… leziz… ardından Volkan kuzu şiş, ben de adana kebap yedim. Çorbadan hemen sonra ortaya salata ve çiğ köfte geldi. Çorbanın yanına gelen pideler sıcak sıcak… Ben Kebapçı Çavuş’un bulgur pilavına bayılıyorum. Yemeklerimizi bitirdik baktık bekleyenler var, hemen kalkalım da onlar otursun derken servis yapan arkadaş “bir çayımızı, kahvemizi içmeden gitmeyin lütfen” diye ısrar etti. Teşekkür ettik, alacağımız olsun dedik ve keyifle ayrıldık. Tüm yediklerimiz, yanında içecekler, şalgam ve ayrana toplam 27 lira verdik.

Çokçok’ta öğle menüsü

Tülin’le kaç zaman önce planladığımız öğle yemeğini bugün en sonunda Çokçok’ta gerçekleştirdik. Çokçok bizim sokağın hemen köşesinde, Büyük Londra Oteli’nin yanı, TRT binasının karşısında. Nerdeyse 1 yıldır açık, şıkçana bir yer. Henüz gitmek kısmet olmamıştı.

Tülin bir yerlerden duymuş öğrenmiş: Aşçı yaz sonunda Tayland’a gidecekmiş, ordan yeşil papaya getirecekmiş ve onunla enfes bir salata yapacakmış. Böyle bir enformasyonla gidince oturur oturmaz yeşil papaya’lı salatalara talip olduk tabi. Ama heyhat! Yeşil papayalar her mevsim bitmiyormuş, böyle biraz naz-kapris bir sebze/meyveymiş. Ben Tülin’i beklerken menüyü güzelce incelemiştim ama Tülin gelince masamıza “bir de öğle yemeği menümüz var” deyip başka bir menü getirdiler. İkimizin de seçtiği yemek bu set öğle menüsünde zaten vardı, üstelik başka pekçok şeyle birlikte bu menü sadece 20 YTL idi – Normal menüdeki ortalama tek yemek fiyatı. Haliyle öğle menüsü söyledik.

3 çeşit çorbadan mantar çorbası seçtik. Yanında hindistan cevizi sütünde pişmiş bir küçük şiş bonfile ve 2 tane sebzeli börekle geldi. Biri fıstıklı ve çok nefis, diğeri acılı 2 küçük kap sosla servis edildi. Çorba da, börekler de gayet lezzetliydi, et yumuşacıktı.

Üstüne fazla bekletmeden ana yemekler -Tülin’in istiridye soslu bonfilesi ve benim karabiber soslu levreğim- geldi. Bonfileden ben de tattım, süperdi. Benim levrek de başarılıydı. Yemekler yanlarında sote sebzeler ve pirinç pilavıyla dikdörtgen tabaklardaydı. Sunum ve lezzet Thai konseptine uygundu. Tek eleştirim yemeğin et porsiyonlarının küçük olması olabilir. Ama tabi bu set öğle menüsüydü. Tek yemek siparişlerinde daha elibol davrandıklarını tahmin edebiliyorum. Zaten önden çorbaydı, börekti çörekti derken bu kadarı da bizi gayet güzel doyurdu.

2 de suyla beraber toplam 44 YTL ödedik. Baştan hasır amerikan servislerini yağlılar diye geri çevirdiğimizden de olsa gerek, son derece ince davrandılar. Yemeklerden önce müessesenin ikramı olarak 2 parça küçük üçgen börek geldi. Yemekten sonra da koca bir demlik yeşil çay ikram ettiler. Ben ofise yetişeceğimden içemedik ama takdir ettik. Bir de ana menüde banana thai pie gibi bir tatlı vardı ki, çok aklım kaldı. Onu denemek için gidicem yine.

www.cokcok.com.tr

Hayat Bar / Oto Yıkama’da balık

Şaka gibi ama mekanın adı aynen bu!

Elif’in tavsiyesiyle normal şartlarda asla denk gelemeyeceğim bir yerde yedik dün akşam. Ağa Camii’nin yanındaki sokağın en sonundaki küçük meydandan sağa dönünce, Ömür dürümcüsünün üst katında. Daracık bir merdivenle çıkılıyor. Hava serin diye dışarda çardak altındaki masalar iptaldi. İçerde oturduk. Salaş ve insana sanki tanıdıkmış gibi gelen bir ortam. Mekan sahibi hemen gelip siparişlerimizi aldı. Beyaz peynir, domates soslu patlıcan, hamsi tava, ızgara levrek ve su söyledik. Peynir ve patlıcan güzeldi. Balıklar da feci tazeydi. Bütün bunlara 27 YTL verdik. Evet, hesap da şaka gibi.

Sütiş’te hızlı kahvaltı

sutis3.jpg

Emirgan’daki çınarla Sakıp Ağa’nın eski evinin arasında müthiş kahvaltı ediliyormuş, niye söylemiyorsunuz ki? Selin kol böreği diye sayıkladı da o sayede öğrendik. Daha doğrusu, dışarıda hiç oturmamıştım. Zaten bir şıklaştırmışlar sandalyeleri, zemini falan. Pos makinaları sayesinde de o kadar hızlı getirdiler ki ısmarladıklarımızı! Biz de hızla yedik. Özellikle kol böreği ve yumurtalar iyiydi. Türk kahvesinin de sunumu.

Olsa olsa iki şikayetim var. Saray’a ne kadar laf etsek de tavuk suyu bu kadar yağlı olmuyor. Bir de trafik, müzede inşaat ve müşterilerin kalabalıklığı derken gürültülüydü. Haftaiçi bir sabah, erken erken nasıl olur acep?

sutis4.jpg

Bu arada Rumelihisarı’nda benim merak ettiğim küçük ve cici Cafe Nar (Nar Cafe?), Edwards of Hisar binasına da yayılmış ve Sade Kahve’ye ciddi rakip olmuş gibi görünüyor. Teftiş edile.

sutis2.jpg

www.sutis.com.tr

Çaydanlık şaşırttı!

İyi anlamda diyorum bunu. Yoksa ben Ortaköy’e gitmemeye bi nevi yeminliydim – Oğuz hepimize yakın diyerek ekibi yine Ortaköy’e toplamasaydı şayet… Neyse, gittik, uzun bir dolaşma-bakınma-beğenmeme faslından sonra e hadi Çaydanlık’a oturalım bari dedik. Et olsun, köfte olsun, tavuk, patates, cheesecake’ler olsun, yediğimiz her şey gayet başarılıydı. Üstelik fiyatları da çok makuldü. Şaşırdık!

Ara Café’de deniz ürünlü salata

Kerem menüden yaz makarnasını kapınca, ben de hafif ve etsiz bir şey yeme isteğimi deniz ürünlü salata söyleyerek giderdim.

Yeşilliklerin üstünde somon ve pişirilmiş kalamar geldi. Aslında salatada karides de vardı, ben istemedim. Somon iyiydi, kalamar esprisiz. Salatayı yağlama ve limonlama görevini bana bırakmışlar. Bu, iyi bir şey mi kötü bir şey mi çözemedim…

Toplam hesap, 2 kola ve 2 kahveyle beraber 45 YTL civarı geldi.

köşebaşı’nda futbollu kebaplı ziyafet…

Cumartesi akşamı Ankara’dan gelen kuzenimin geçmiş doğumgününü de bahane ederek, Fenerbahçe’deki köşebaşı restorana gittik. Serkan Bostancılı olması sebebiyle bayağı bir kaynaşmış mekan işletmecisiyle, ancak sonra da gözlemlediğim kadarıyla gelen her misafire aynı alakayı gösteriyorlardı.

Başlangıç olarak; borani, patlıcan salata, kırmızı biber, gavurdağı, toros, fındık lahmacun, soğan salata geldi. Meze konusunda birçok başka yerden çok da farklı olduğunu söyleyemem. Yalnız gavurdağının 1 saat içinde domateslerinin içinin geçmesi beni çok şaşırttı doğrusu.

Ana yemek olarak ortaya şaşlık kebabı, terbiyeli şiş ve kanat geldi. Terbiyeli şiş en beğendiğimdi. Kanat biraz zayıftı şişe göre. Sanırım çok fazla pişirdiklerinden biraz kuruydu.

köşebaşı’nın en şık şubesinde olduğumuzu söyledi işletmecisi. Tarihi Kurukahveciler Köşkü’nü tekrar restore ederek açmışlar. Oldukça büyük bir bahçesi vardı. İçerisini gezmedim ama dış cepheden ferah bir yer olduğu anlaşılıyordu.

www.kosebasi.com