İki üç ay önce Süslü Saksı sokaktan geçerken, sağdaki soldaki bin türlü dürümcüye, ocakbaşına, kafeye bakıp, “Allah bilir bunlardan birinin yemeği falan çok iyidir de bilmeden de gidilmez ki” diye geçirdim içimden. İki gün sonra Aydın imdadıma yetişti, Beyoğlu’nda Pala diye bir yer var diye, tam o sokakta, sokak seviyesinin altında kalan, birkaç basamakla inileninden bahsetti. Bir iki hafta sonra Yasemin’le Bekir teftiş ettiler, “ellerimizden yağlar aka aka kaburgalar yedik, müthişti” diyerek onayladılar. Dün akşam da eşref saati geldi ve Yasemin, Bekir, ben gittik. Sokaktaki masalardan birinde oturduk. Bir güzelliği de maç olunca sokağa televizyon koymaları ama tabii ki beauty is in the beholder’s eye.* Üç porsiyon kaburga istedik hemen ama öncesinde rakısı, kavunu, peyniri ayrı, közlenmiş patlıcanı, patlıcan kızartması, patates salatası, süzme yoğurdu ayrı donattırdık masayı. Kaburga geldiğinde doymuştuk neredeyse. Harikaydı kaburgası. Bazı parçalarında etten çok yağ vardı, böyle çıtır çıtır kızarmış, daha da harikaydı. Siz tercihan bir porsiyondan çok yiyiniz.
* Vardır bunun tam bir Türkçe karşılığı. Bilen?