Yazmadıklarım

Ohhh. Nisan’dan beri adam akıllı birşey yazmıyordum. Nisan’da Yesek’e yazılanları okuyamayacak kadar meşguldüm, Mayıs’ta okuyabilir hale geldim, sonrası için bir mazeretin yok. Ama tabii ki deli pösteki gibi liste tutmaya bayıldığım için bir iki not tuttum ve gittiğim yerlerden en azından birşeyler yazmazsam suçluluk duyacağım diye seçmece yapıp, her birini iki üç cümleyle geçiştireceğim. Affınıza sığınıyorum. Yoğun talep gelirse, istediklerinizi yazarım.

Kafe 17’de naneli köfte: Uzun zamandır ilk defa böyle çeşitli, eğlenceli menü görüyorum. Fiyatına bakınca tapas(lar) minicik gelir zannettik, hiç öyle olmadı. Naneli köfte, limonlu köfte, ispanyol sucuklu yumurta deneyip de beğendiklerimiz.

Komşu’da bol yeşillik: Eda’yla bahçesinde sakin bir Pazartesi oturup kebaba en uzak şeyleri yedik. Sakin olunca pek güzel burası.

Topaz’da dülger: Valla manzara o köprü ışıklarıyla artık ne kadar olabiliyorsa o kadar güzel ama o, unuttum şimdi limonlu mu ne, dülger, yanındaki patatesine hayvar kondurdular diye 65 lira etmiyor. Sunum Adem Baba’dan hallice.

Zübeyir’in ocakbaşında: İki günlük gezi sonrasındaki yorgunlukta pek birşey anlamadıysam da, tekrar teftiş etmem gerektiğini anladım. Ustanın patlıcanı közleyip takır takır soğanla, domatesle doğrayışına tav oldum. Şimdi havalar ısındı diye sokağa da güzelce yayılmışlar zaten.

Ünsal Büfe’den Görmeli: Gayrettepe’de canavar sıcak sandviçleri olan bir büfe. İsimler Görmeli, Yemeli, Moby Dick vs. Görmeli biftekli, acı soslu, en rejim düşmanı olanı.

Falafel House’da haliyle falafel: Falafel yemediyseniz ve ne menem birşeydir anlamak istiyorsanız, bence İstanbul’da tenezzül edebileceğiniz tek yer (peki, Çiya hariç). Talimhane’de.

Kaktüs’te çalaçinka: Cihangir’dekini şereflendirdiğimin havasını atacaktım ama o zaman mevsim bahar bile değildi, dışarıda sıcak sıcak oturmak kulağa hoş birşey gibi geliyordu. Çalaçinka bir tür menemen. Tavuk yemeklerinden de denedik, decent.

Çınar’da uykuluk: Bir Pazartesi akşamı patron bizi gece11’lere kadar çalıştırdı, Santral’de Otto da kapalı zaten. Bunun üzerine ardından uykuluk yedirdi, bira içirdi. Proje için pek hayırlı oldu.

Cunda’da Girit usulü kabak: Yani parmak kadar kabakları haşlayıp zeytinyağı banyosuna yatırmışlar.  O meze vitrinini görmek için Bostancı’ya gitmeye değebilir. 70 lira vermişiz adam başı.

Olivia’da steak: Akarsu caddesinin yeni güllerinden Olivia’nın arkada büyükçe bir bahçesi de olduğu biliyor muydunuz? Peki tabakların Villeroy & Boch mrka olduğunu? Yemeklerin de fena olmadığını?

Degustasyon’da paçanga: İki sefer gittim, ikisinde de aklımda kalan, çok yağlı olsa da, paçanga böreği oldu.

Eski Sedir, yeni Lavanta

Ne zamandır gitmek istiyordum, cuma akşamı denk geldi. Elif’in konseri öncesi güzel bir yemek yiyelim diye gittik. Ortam, bal dök yala tabir edilecek kıvamda, pek temiz pek nezihti. Sokaktaki sedirlere lila rengi minderler koymuşlar, binanin içini bir boyamışlar, ferah olmuş. Menü eskisi gibi, özet ve kazık. Ama yediklerimiz gerçekten çok lezzetliydi. Fesleğenli püre üzerinde enginarlı bonfile parçaları ve ıspanaklı risotto’yu aşağıda görebilirsiniz. Porsiyonlar -mekanın havalı imajı gereği- küçük. Aç kalmadık, ama daha büyük olsalar rahatsız olmazdık hani.

lavanta.jpg

Şu saltanat kayığı kadar tabakta avuç içi kadar yemek getirme tribinden ilk vazgeçen “havalı” mekan gönlümde taht kuracak, her yerde her dakka reklamlarını yapıcam, eşi dostu her fırsatta oraya götürücem. Tamam, parası neyse veriyoruz da güzel kardeşim, tabağın çapı 30 cm, masanın çapı 50 cm, bu tabaklar masaya sığmıyor!

yemekler + ice tea + su = 56 ytl.

Gönenli Peynircim’in İzmir tulumu

Yeşilköy çarşıda, arada bir uğraması beni mutlu eden yerlerden biri burası. Sadece peynir değil, çeşitli şarküteri ürünleri de satıyorlar ama ağırlık peynirlerde. Bir kısmını kendileri üretiyorlarmış, bir kısmını başka yerlerden toparlıyorlar.

Koyun sütünden /inek sütünden / koyun ve inek sütü karışımından beyaz peynir, ayvalık sepet peyniri, mihaliç, lor, eski kaşar, van otlu peyniri, dil peyniri, çeçil peyniri vs…gibi birçok peyniri denedim. Bana göre, İzmir tulumu ile karışık sütten beyaz peynir çok başarılı. Tadan arkadaşlarım, beyaz peynirin de iyi ama İzmir tulumunun bambaşka olduğunu söylüyorlar.

Backhaus’un ekmek ve kurabiyeleri

Annem, Backhaus’a, Yeşilköy’de ilk açıldığından beri, mutlaka haftada bir iki uğrar. Bazen alışveriş yapar, bazen de birşeyleri tadar, muhabbet eder ve bir şey almadan çıkar. Tam yanına Komşu Fırın açıldı, orayı da denedi ama yine döndü, Backhaus’tan ekmek, kurabiye, poğaça almaya devam etti.

Ekmekleri çeşit çeşit ve hepsi ayrı güzel. Sadece mısır unlu ekmeği, Karadeniz usulü mısır ekmeği seven bir insan olduğumdan, bana pek hoş gelmiyor ama Alman ekmeği, 5 tahıllı ekmeği, ya da tam buğday unlu ekmeği, cevizli ekmeği, vs. gibi şahane ürünleri tam benlik.

Pasta da var burada kurabiye, poğaça gibi farklı hamurişleri de. Mısır unlu minik poğaçaları gerçekten lezzetli. Kurabiyeleri, yoğun bir hamurdan yapılmış olan değillerse, insanı mutlu ediyor.

Kafe hizmeti de veriyormuş burası, yemekleri iyi mi değil mi bilmem. Ama ekmeklerini deneyin diyorum, soran olursa. Aaa bir de unutmadan, ne olur şu ekmeği ince ince, peksimet gibi doğramalarına izin vermeyin. Dilim çok ince olunca, insan ekmek yediğinin farkına varamıyor, bana kalırsa.

Radisson’da Açık Büfe

2005 yılında kurulan Kültür Araştırmaları derneğimizin geleneksel yemeği bu sene Radisson Sas Ortaköy’de yapıldı.

radison-sas.jpg

Terasta verilen kokteylin ardından yemeğe geçildi.

Açık büfe zeytinyağlı-meze turunda yok yoktu. Kalamar, karides, peynir çeşitleri, dolma çeşitleri, çerkez tavuğu, haydari, şakşuka, patlıcan salata ve muhtelif çeşitte soslarla keyiflere keyif kattı. Ardından ana yemeklere geçildiğinde, levrek, dana stragonoff, tavuk yanlarına haşlanmış sebze, patates ve çeşnili pilav ile göze ve mideye hitap ediyordu.

Tatlılara gelince çeşitli meyve ağırlıklı şık kanepeler, meyve çeşitleri ve birbirinden enfes gözüken küçük kuplar, türk mutfağına özgü hamur işi tatlılar da gözden kaçmadı. En şıkı ise paskalya pandispanya görünümlü çavdar ve kepek ekmekleriydi. İçi tok ve lezzetliydiler.

Böylesine enfes bir manzaraya sahip bir mekanda, çok değerli hocalarla biraraya gelmek ve yanında da böyle şahane şeyler yemek keyiflere keyif kattı doğrusu.

Yemek bedeli 75-YTL ancak derneğe özel bir durum olabilir.

www.radissonsas.com

Ahırkapı Balıkçısı’nda bir tatlı huzur

Yorgo Kırbaki, 31 Mayıs 2008 tarihli yazısında bahsetmiş burdan. O kadar da güzel bahsetmiş ki, Badi’min doğumgünü yemeğini burda yemeye karar verdik. Elimizde ne bir adres vardı, ne de detaylı bir tarif. Ama sora sora buluruz elbet deyip döküldük yollara. Elif, Gamze ve bendeniz dün akşam 7 sularında Ahırkapı sokaklarındaydık. Gerçekten de fazla zorlanmadan bulduk mekanı, oturduk bir masaya.

Burası sokak üstünde, 7-8 masalı bir küçük müessese. Yıllanmış TRT spikeri ses tonuna sahip 60 yaşlarında bir adam gelip kibarca selamladı bizi. Sonradan öğrendik ki mekanın sahibi Uğur Bey’miş. Masamızı gönül rahatlığıyla bu tatlı insanın seçimlerine emanet ettik. Hemen küçük rakımızı ve beyaz şarabımızı getirdi. Yanında beyaz peynir, kavun, lakerda ve çoban salatası geldi. Her şey nefis, her şey taze. Fonda hafiften Türk sanat müziği nağmeleri. Sokakta akşamüstü renkleri.

ilkmezeler.jpg

kalamar.jpg

Sonra bir kalamar geldi, meğer biz ömrümüzce kalamar diye lastik yemişiz dedirtti bize. Kalamar değil sanki lokum. Uğur Bey bir ara yanımıza uğrayıp “Getirdiklerimizi beğendiniz mi? Varsa bir kusur, lütfen söyleyin ki bilelim” dedi, bizi bizden aldı. Hele o “Elimde pek kırmızı, pek utangaç barbun var, yaptırayım mı size?” derkenki hali tavrı nasıl hoş, nasıl sıcak… Az sonra utangaç barbunlarımız geldi, sofraya kuruldu. Çıtır çıtır, taze, hafif. Bayıldık.

balik.jpg

Uğur Bey (böyle bey bey deyince de şimdi tuhaf hissettim, hani elbette saygımdan ‘bey’ diyorum ama bence “Uğur Amca” daha uygun, böyle devam edelim), Uğur Amca daha sonra isteğimiz üzerine başka mezeler getirdi. Patlıcan kızartması, közlenmiş kırmızı biber, haydari. Hepsi birbirinden güzeldi. Yemeğin sonunda tatlımız geldi: Rendelenmiş, haşlanmış havuç üstünde eritilmiş helva. Sarhoş sarhoş, yana yana yedik, tadı damağımızda kaldı. Artık müesseseyle kaynaşmıştık, Gamze mutfağa geçip kahve filan yaptı. Bu noktada kafalar iyice güzelleştiğinden fotoğraf çekmeyi unutmuşum. Diğer mezeleri ve tatlıyı görmek için oraya gitmeniz gerekecek!

Sohbetinde biraz daha nasiplenebilmek için, yemekten sonra Uğur Amca’yı masamıza davet ettik. Elif’in doğumgünü olduğunu öğrenince kalktı içeri koştu, bir bardak suya koyduğu pembe bir gül getirdi masamıza. Kısa, öz, içten, hayat hikayesini dinledik. Böyle ölçülü, böyle hoşsohbet, böyle ince fikirli bir insanı tanıdığımız için İstanbul’a teşekkür ettik.

Bütün bu saydıklarım, 3 kişi, 140 YTL.

Nasıl gidersiniz? Google Map’le filan uğraşmak istemiyorum şimdi, size Ahırkapı ruhuna yaraşır şekilde tarif vericem. Zaten az biraz kaybolsanız fena olmaz, her sokak birbirinden güzel. Giritli’nin sokağından sağa kıvrılarak devam edin, sokak bitince sola dönün. Aile Bakkaliyesi’nin karşısı, Gezginler Kulübü’nün yanı. Hemen ilerde Akbıyık Camii var. Akbıyık Keresteci Hakkı Sokak, No: 46-48 A

Yücel’den simit

simitler1.jpg

Çok fena. Sera ara sıra sabahları getiriyordu. Dün öğleden sonra Yasemin akletti. Ben gittim aldım. Telefon numarasını da öğrendik böylece. Bu öğleden sonra sipariş ettik. Fotoğraflardaki simitlerin her biri ayrı simit, farklı açılardan aynı simit değil. Bir bu Yücel’i biliyorum ha-ri-ka simit yapan (simit salonları arasında). Bir de Şişli Camii’nin hemen yanındaki Susam Sokağı’nı. Simit 75 kuruş.

Nizam’da tavuklu pilav

Epeydir gitmiyordum. Bu öğlen, bir anda aklımıza geldi, Özlem’le koşa koşa gittik. Servis hızlı, çeşitler klasik. Gerçi biz tavuklu pilav yiyeceğimize daha yolda karar vermiştik. Öyle de yaptık. Çok değil 2-3 ay önce tavuk-pilav porsiyon daha büyüktü gibi hatırlıyorum. Hoş, büyüktü de ne oldu, asla hepsini bitiremiyordum. Bu sefer bitirebildim. Yani benim açımdan kayıp yok.

2 porsiyon tavuklu pilav + 2 ayran (kutu) 21 YTL.

Özcanlar’da satır köfte

ozcantekirdag.jpg

Yunus bana bu fotoğrafı gönderip şu yorumu eklemiş: “Esentepe Astoria’da. Bildiğin köfte. 8 gün once açılmış. Ahşap masalar hala biraz cila kokuyor da ahşap olmayan masa tercih ettik. Tekirdağ köftesi 12 ytl. Piyaz 5 lira.” Dün de biz Yasemin’le gitmiştik. Biz satır köfte yedik. 14 liraydı, köfte biraz sertti. Yoksa evet, bildiğin köfte.