Yakup’ta bir garip his

Yakup 2 ‘de buluşacağız dediler, ben de maksat muhabbet diye gittim. Cuma akşamı diye tıklım tıkıştı. Kendimi aynı Refik’te, Sofyalı’da ya da ne biliyim belki İmroz’da hissettiğim gibi hissettim. Bir zamanlar varolduğuna emin olduğum ama şimdi yerinde yeller esen samimiyet meselesine takılıp kalıyorum buralarda. Bir türlü rahat edemiyorum…

Mezelerden patlıcan salatası, kavun, beyaz peynir, ezme, içi peynirli kiraz biber, lakerda, ahtapot salatası, beyaz peynirli roka salatası ve yoğurtlu semizotu salatası söyledik.

kopyasi-dsc04404.JPGkopyasi-dsc04406.JPG

Patlıcan salatası iyiydi, lakerda Gurme Boncuk’unkinden daha kötü, ahtapot salatası fena değil, ezme bildiğin ezme, yoğurtlu semizotunun yoğurdu süzme değil, roka salatası yağsız-tuzsuz- limonsuz- anlamsız, kiraz biber galiba annemin marketten aldığı hazır paket olanlardan, kavun güzel, peynir bana göre biraz tuzlu

Ara sıcaklardan yaprak ciğer, karides güveç ve paçanga böreği aldık. Ciğer kapışıldı, paçanga yağda değil közde yani daha hafifti, karides güveç masadakilerin ilgisini çekmedi.

Ana yemek yemedik. Bir süre sonra, bize sormadan ve mezeler tam olarak bitmemişken paldır küldür tabakları topladılar ve ortaya bir meyve tabağı kondurdular.

8 kişi 2 büyük Tekirdağ’ı bitiremedik, kişi başı 50 YTL bayıldık. “Yuh” diyenler benimle birlikte el kaldırsın! Lütfen çekinmeyin, ben çekinmiyorum.


Kuledibi Konak’ta manzaralı yemek

Osman ofise uğradı, “Hava çok sıcak, beni teraslı bir yere götür!” buyurdu. Aklıma Konak geldi hemen, “Dur dur, şahane bi teras biliyorum!” diyerek beklentisini yükselttim. Yürüye yürüye indik Kuledibi’ne. İyice meraklandı, o sokaktan gir bu sokaktan çık, falan filan. Sonunda binaya varıp yukarı çıkınca bayıldı tabi!

Aslında burası benim default turist mekanım. 2-3 günlüğüne gavuristandan gelen oldu mu, kompakt İstanbul turunun bir noktasında mutlaka buraya uğrar, turist kardeşlerime Konak’ın şahane manzarasını bir gösteririm. Garantilidir, hayran bırakır! Herhangi bir dünya mutfağında iddiası olan, öyle deniz aşırı yerden şef mef getirtmiş bir müessese değil. O bakımdan yemeklerin fazla bir olayı yok. Sıradan. Ama düzgün mü? Düzgün. Zaten benim beklentim de bu.

konak-aksamustu.jpg

Önden çin böreği istedik. Sonra Osman kremalı tortellini söyledi, ben ızgara köfte söyledim. Yemeklerden önce bir sepet ekmek geldi, bolca çeşit vardı içinde. Top top, esmer olanları çok sevdik. Çin böreği çin lokantası dışında yenilen bütün çin börekleri gibiydi – Kızartma. Tortellini epeyce büyük geldi, Osman sosunu çok beğendi, böyle tok, bol kremalı bir sosmuş, kendisi de böyle severmiş zaten. Sildi süpürdü. Benim köfte düz, ızgara köfteydi ama köfteler lezzetliydi. Dışardan hazır alınmış gibi değildi.

konak11.jpg

konak21.jpg

Hesap 45 ytl civarı geldi. Makul bulduk. Bu Konak aslında Nişantaşı’ndaki Konak Pastanesi’nin Kuledibi şubesi. Pastane ruhsatıyla takıldıklarından olsa gerek, mekanda içki yok. Oysa Osman’ın da haklı olarak belirttiği gibi, keşke o manzaraya karşı bir de demlenme imkanı olsaydı…

konak-gece.jpg

www.galatakonakcafe.com

Galata Konak’ta kahvaltı

konak1.jpg

“Sevgili Google’a “pazar kahvaltı” yazalım, ortada kalmayalımcılar,” diye başlamışım geçen hafta ve devamını getirmemişim. Arada Ege de yazdığına göre tembellik edebilirim. Özetle, kahvaltı için de uygundur. Teras ve manzara iyi, tabii Nişantaşı’nda 30 sene pasta satınca istediği manzaralı binayı alıp pastane yapma lüksü olur insanın. Özelliksiz ama kocaman açık büfesi var pazar kahvaltısı için. Esas Boğaz trafiğinde takılmaktansa, sonrasında Ece’yle etrafta İngiliz hastanesiydi, karakoluydu, mor salkımlarıydı, Kasımpaşa pazarıydı gezmesi ilginçti.

konak2.jpg

www.galatakonakcafe.com

Emin Baba’da ciğer

eminbaba4.jpg

Birkaç haftadır Cuma’nın geldiğini Ceren’in ofise gelişinden anlıyorum. Yoksa deliye her gün bayram hesabı her gün işteyiz. Bu Cuma mutlu bir Cuma’ydı, yarın işe gelmek gerekmiyor. Gece onda çıktık, onlar ayrı ben ayrı ne yesek diye düşünüyorduk ki, Yasemin hadi gel bizim dürümcüye gidelim dedi. Bahsediyorlardı, ‘bizim oralarda müthiş bir dürümcü var’ diye ama doğrusu hani ‘bir dürümcü ne kadar iyi olabilir ki?’ diye geçiriyordum aklımdan. Meğer benim ufkumun genişliği Çavuş’tan ibaretmiş.

Cola Turka logolu “Acıktım Emin Baba Dürüm Evi” tabelalı bir tezgah ve bir ocaktan oluşan küçük özelliksiz dürümcü gibi görünen dükkanda sokağa taburelere, yüksek taburelere ocağın başına, yine sokağa şeffaf brandaların içine sandalyelere ya da salona oturabilirsiniz. Salonda beş-altı masa var. Duvarlar silme fotoğraf. Hani Marmaris Büfe’de, Bambi’de, Casita’da falan var ya, gelip orada yemiş meşhur adamların masa başında ağızlarına dürüm tıkarkenki fotoğrafları. Burada kelimenin tam anlamıyla silme, duvar kağıdı gibi aralıksız. Hepsi meşhur değil tabii. Hatta biz oradayken mahalleli iki kadın geldi. Anlaşılan birinin bir-iki hafta önceki düğününden sonra gelmişler, birinin gelinlikli fotoğrafına bakıp “a, ne iyi çıkmışım” deyip, duvardaki fotoğrafın fotoğrafını bir de kendi cep telefonuyla çekti. Ben de aslında aynı şey yapıp cep telefonuyla duvardaki fotoğrafları çektim, bakınız:

eminbaba2.jpg

Bu arada baştaki fotoğrafın niye iğrenç renkleri varmış gibi durduğunu da anlatayım. Salondaki masalardan biri aslında akvaryum üstüne kurulu camdan yapılma alçak bir masa. Biz ona oturduk, yani taburelerine tünedik. Akvaryumun mavi neon bir ışığı, iri balıkları var. Aşağıdaki fotoğrafa bakınca “haa” diyebilirsiniz, izin veriyorum. VIP masası bu, üç fotoğrafın biri bu masadan.

eminbaba1.jpg

Bu kadar laf salatasına bakıp yediklerimizi es geçtiğimi sanmayın. Esas onun şerefine yazıyorum. Oturur oturmaz turşu. Ardından bir tabakta soğan piyazı, köz domates ve biber, diğer bir tabakta bol domatesli bir salata ama sosu nar ekşili hafif acılı ve bence çok hafif de tahinli, müthiş. Ardından üstü maydanozlu, pullu, yağlı lavaş. Çöp şiş de iyi ama ben öyle ciğer yemedim. Yemedim.

Hizmet de süper. Hem biz yerken Bekir’in arabayı yıkadılar, hem de çıkışta Ceren yerine bir koşu bakkaldan çekirdek alıp getirdiler. 24 saat açıkmış burası. Ceyhanlılarmış. Yeri, Zincirlikuyu mezarlığının en dibi.

www.aciktimeminbabadurumevi.net

Yemekli ve meraklı

kopyasi-dsc04384.JPGkopyasi-dsc04387.JPG

Ben Cezayir’e gitmek istiyordum bir süredir. Duymuştum bir yerlerden, menünün oluşmasında Dilara Erbay’ın (ilgiyle takip etmeye çalıştığım aşçılardan biri) büyük payı var diye. Dün akşam için Melik’e dedim “beraber gidelim”. Severim onunla yemek yemeyi. Meraklı, denemekten korkmayanlardan, yemekle ilgili yargısını yemeğin başında değil, sonunda koyanlardandır kendisi. Kabul etti teklifimi, birlikte gittik.

Mekanın binası çok hoş. Restaurant kısmı iddialı dekore edilmiş ama sandalyeler olmamış bana kalırsa. Sanki kitsch yapayım derken göz çıkarmışlar gibi geldi. Bazen çok da fazla zorlamamak gerek diye düşünüyorum.

Menüye bakınca ikimiz de heyecanlandık. Uzun bir “onu mu yesek bunu mu yesek” muhabbetinden sonra, başlangıç olarak tavuk ciğeri pate, közlenmiş kırmızı biberli humus ve babagannuş ve de üzüm pekmezli nohut köftesi, ana yemek olarak da fırında kemiksiz kuzu incik seçtik. Gerçi benim aklım, levrek tartar, somon carpaccio, asma yaprağında hamsi, dönmeyen döner gibi şeylerde de kaldı ama “artık bir dahaki sefere” dedim.

Önden ekmekler, zeytinyağı ve baharat karışımı geldi. Ekmeklerin bir tanesi (galiba üzeri kepek kaplı olandı) sevdiğim gibi, yavan değil, lezzetli. Ama neden sanki ısıtıp getirmemişler? O zaman daha bir başka olur, eminim.

kopyasi-dsc04388.JPG

Ekmeklerin hemen arkasından da başlangıç yemeklerimiz geldi.

kopyasi-dsc04389.JPG

Menüde ciğer pate için antepfıstığı ve viski ile tatlandırılmış yazıyordu. Bilmiyorum bu malzemeler mi işin sırrı ama pate şahane bir şeydi. Yanında fırınlanmış soğanı ve ekmeğiyle gerçekten çok lezzetli bir tabak olmuş. Babagannuş için bu mevsimde lezzetli patlıcan arayıp bulmuşlar, belli. Közlenmiş kırmızıbiberli humus hoş ama çok çok etkileyici değil. Nohut köftesi, içinde hafif kıtır nohutlarla güzel aslında ama o kadar işte, damağı çarpmıyor. Yanında sundukları sos, benim damak zevkime göre biraz fazla tatlı.

Ana yemek bir tane söylemiştik, ikiye bölüp getirdiler. Bu yarım porsiyonluk haliyle bile bir kişiye hayli yetecek miktardaydı.

kopyasi-dsc04399.JPG

İncik, kemiksiz, ve yanında esmer bir sosla (Bu sosun demi-glace sosun bir türevi olduğunu düşünüyorum, belki bordelaise, emin değilim. Bilen biri varsa söylesin, gerçekten merak ediyorum.) servis ediliyor. Et yumuşacık, kıvamında pişmiş, çatalı batırdığınızda dağılıyor, sosu da üzerine oldukça yakışmış. Biz beğendik ama hani “vay be!” demedik. Etin yanında servis edilen, içine az biraz ıspanak kökü eklenmiş, rezene aromalı arpa şehriye pilavı kesinlikle lezzetli, sade ve yaratıcı. Bayağı bir hoşuma gitti.

İki Gusta ve iki kolayla beraber toplam hesap 77 YTL geldi. İncik 24, pate 12, humus+babagannus 8 ve nohut köftesi 8 şeklindeydi.

Tekrar gider miyim? Evet. Pateyi bir kez daha yemeli, aklımda kalanları da denemeliyim.

Bahçe Cafe’de öğlen-akşam

2 gündür düzenli olarak Bahçeşehir Üniversitesi’nin Bahçe Cafe sine takılıyoruz. Aslında daha önce de gidip, yazmayı düşündüm ama dışardan birilerini almıyorlardır diye teşebbüs etmedim. Dün öğrendiğime göre okulun kapalı olduğu günlerde dışarıdan müşteri de gelebiliyormuş.

Genelde ton balıklı ve beyaz peynirli salata yedim. Bir kere salatanın boyutu hakikaten göz de doyuran cinsten, üniv cafesi olmasına rağmen malzemeden kaçmamışlar. Bilindik, klasik malzemelerin hepsi mevcut ancak değişik tadlar peşindeyseniz salatada, ufaktan çark edin derim.

Dün akşam da sulu yemeklerini tadayım dedim. Suluköfte ve az pilav aldım. Bu arada artık az pilavın her yerde işler olması da ayrı bir sevindirici. Sulu köftesi yoğurtlu sosu, patatesi ve havucuyla oldukça lezzetliydi. Hatta ilk defa yoğurtlu bir sosla yedim sanıyorum. Genelde salça kökenli sos kullanılır diye bilirdim, bence hafif olması için yoğurt çok yerinde bir tercih.

Salatalar: 6-8.5 arası değişiyor.

Sulu köfte: 7-YTL

Gölge kahvede Gölge öncesi

Film öncesi bir şeyler yiyelim diye İstiklal’de sakin bir yer ararken Baran’ın aklına geldi burası. GS lisesini geçtikten sonra Tünel’e doğru sağ kolda, Olivio Geçidi’nde. Öğlen feci kalabalık oluyor ama akşam biz gittiğimizde in cin top oynuyordu. Sakin sakin bir köşeye oturup sohbet ettik. Yemekler geldiğinde o kadar acıkmışız ki saldırdık: Izgara köfte ve tavuklu wrap. İkisi de gayet başarılıydı. Baran ve Müge biraları yuvarladılar. Sonra Elif geldi, mekana bayıldı, hatta bizimkilere özenip o da patates ve bira söyledi. Ben mozaik pasta istedim, bisküvisi az, çikolatası boldu. Hiç fena değil.

Gölge Kahve’de otururken farkettik, gideceğimiz filmin adı da Gölge! İyi şeyler olacağı yanılsamasıyla filme gidip darallar geçirerek geceyi tamamladık. Neymiş, her gölgede huzur bulunmuyormuş.

Hesap 83 gibi bir şey geldi.

Çakmak’ta bildiğin kahvaltı

Pazar kahvaltısı için semt Beşiktaş olunca Vogue, Marc Jacobs, Çarşı üçgeninde, insan bi hoş oluyor. Bildiğiniz gibi Beşiktaş halkı olarak son dönemde hayatı uçlarda yaşıyoruz. Ulaş onu aç bıraktım diye söylenedursun, Kaymakçı Pando’da yer bulamayınca Çakmak’a oturmak farz oldu. Türk kahvaltısının gözbebekleri sahanda yumurta, menemen, domates-salatalık, zeytin-peynir, bal-kaymak hemen ardımızdan gelip masaya kuruldu. Ekmeğe ve çaylara, asla durmayan çenelerimiz de eklenince uzun bir kahvaltı oldu.

cakmak.jpg

Menemene salça koymuşlar, biraz fazla tuzluydu. Bunun dışında sorun tespit edemedik. Kimsenin yakanıza yapışmadığı kendi halinde bir yer burası. Pazar gününün o bunaltıcı sakinliğinde, Beşiktaş’ın ve sokağın göbeğinde olmasına rağmen hayattan kopukmuş hissi uyandırıyor. Hatta servisi yapan amcanın GS-TS maçının skorundan bile haberi yoktu, o derece…

White Mill: Ferah ve organik

Evden full ciddiyet çıktıydım, ama otobüs Gümüşsuyu’na tırmanırken anında fikir değiştirdim. Böylece Badi’mle Cihangir’deki White Mill’e gitmek üzere seminerimi ekmiş oldum. Ama pişman olmadım!

Kaçtır geçiyoruz önünden de bi türlü girememiştik. Elif, bahçeyi açmışlar diye duymuş, oh bahçe keyfi de yaparız dedik. Lakin, evet bahçeyi açmışlar, ama hizmete değil. Çimlerin boyu bilmemkaç cm oluncaya kadar bekleyecekmişiz. Geçtik içerde bekledik tabi.

Menü birbirinden organik birçok seçenekle dolu. Yemyeşil salata ve bonfileli açık sandviç söyledik. Elif’in salatası avokadodan ıspanağa, brokoliden marula yeşiller aleminin bütün üyelerine kucak açmış hakkaten şifa yüklü bir salataydı. Benim açık sandviçin eti, peyniri bir yana sadece ekmeği başlı başına bir lezzet unsuruydu. Kabuğundaki çeşit çeşit baharatla bizi bizden aldı. İçindeki sos, domates kurusu ve yağız sinirsiz etiyle benim açımdan 10 numaraydı.

wm1.jpg

Üstüne Elif balkabaklı dondurma söyledi, ben portakallı fırın sütlaç istedim. Ah’lar oh’lar eşliğinde bu kez de tatlılara gömüldük. Portakal sütlaca çok yakışmış, portakal kabuğu rendesi hoş bir aroma vermiş. Dondurmaya da bir kaşık attım, Elif’in mest olduğu kadar vardı.

wm2.jpg

Sonuç olarak yediklerimizden çok memnun kaldık, White Mill’i çok ferah ve iç açıcı bulduk. Çimler uzayınca bir daha gelelim dedik. Servis hızlı, garsonlar sempatik. Lokasyon gereği celebrity‘si de eksik olmuyor belli ki. Biz ordayken Melisa Sözen uğradı.

Yediklerimiz ve 2 su Cihangir ortalamasındaydı: 48 YTL. Eee ne demişler, düğüne giden oynar, hamama giden terler, White Mill’e giden yer, içer, öder.


Adres: Susam Sokak no:13 Cihangir

Bahçede akşam keyfi

kopyasi-dsc04348.JPG

Limonlu Bahçe’de Zeynep yedi, ben tadına baktım. Somon fileto, yanında ıspanak ve sotelenmiş patates. (orjinalinde patates yerine kereviz püresi vardı, istek üzerine değiştirdiler.) Somon çok azıcık kurumuş ama iyiydi. Zeynep, “keşke nar ekşisinden biraz daha koysalarmış” dedi. Ispanak diri yani ölmemiş, domatesler de öyle ama sotelenirken sanki yağı biraz fazla kaçmış. Patatesleri bilmiyorum.

Birer kadeh de beyaz şarap söyledik. Ben Çankaya, Zeynep Angora. Serin serin iyi geldi.

kopyasi-dsc04351.JPG

Hava tam sevdiğim gibiydi, bahar gelmiş belli. Bahçede oturduk. Limonlu Bahçe’ye gitmeyeli uzun zaman olmuş…

kopyasi-dsc04362.JPG

Çankaya kadeh 9,5, Angora ya 8 ya da 8,5, somon da 15-2o YTL arası bir şey olsa gerek.