

Ben Cezayir’e gitmek istiyordum bir süredir. Duymuştum bir yerlerden, menünün oluşmasında Dilara Erbay’ın (ilgiyle takip etmeye çalıştığım aşçılardan biri) büyük payı var diye. Dün akşam için Melik’e dedim “beraber gidelim”. Severim onunla yemek yemeyi. Meraklı, denemekten korkmayanlardan, yemekle ilgili yargısını yemeğin başında değil, sonunda koyanlardandır kendisi. Kabul etti teklifimi, birlikte gittik.
Mekanın binası çok hoş. Restaurant kısmı iddialı dekore edilmiş ama sandalyeler olmamış bana kalırsa. Sanki kitsch yapayım derken göz çıkarmışlar gibi geldi. Bazen çok da fazla zorlamamak gerek diye düşünüyorum.
Menüye bakınca ikimiz de heyecanlandık. Uzun bir “onu mu yesek bunu mu yesek” muhabbetinden sonra, başlangıç olarak tavuk ciğeri pate, közlenmiş kırmızı biberli humus ve babagannuş ve de üzüm pekmezli nohut köftesi, ana yemek olarak da fırında kemiksiz kuzu incik seçtik. Gerçi benim aklım, levrek tartar, somon carpaccio, asma yaprağında hamsi, dönmeyen döner gibi şeylerde de kaldı ama “artık bir dahaki sefere” dedim.
Önden ekmekler, zeytinyağı ve baharat karışımı geldi. Ekmeklerin bir tanesi (galiba üzeri kepek kaplı olandı) sevdiğim gibi, yavan değil, lezzetli. Ama neden sanki ısıtıp getirmemişler? O zaman daha bir başka olur, eminim.

Ekmeklerin hemen arkasından da başlangıç yemeklerimiz geldi.

Menüde ciğer pate için antepfıstığı ve viski ile tatlandırılmış yazıyordu. Bilmiyorum bu malzemeler mi işin sırrı ama pate şahane bir şeydi. Yanında fırınlanmış soğanı ve ekmeğiyle gerçekten çok lezzetli bir tabak olmuş. Babagannuş için bu mevsimde lezzetli patlıcan arayıp bulmuşlar, belli. Közlenmiş kırmızıbiberli humus hoş ama çok çok etkileyici değil. Nohut köftesi, içinde hafif kıtır nohutlarla güzel aslında ama o kadar işte, damağı çarpmıyor. Yanında sundukları sos, benim damak zevkime göre biraz fazla tatlı.
Ana yemek bir tane söylemiştik, ikiye bölüp getirdiler. Bu yarım porsiyonluk haliyle bile bir kişiye hayli yetecek miktardaydı.

İncik, kemiksiz, ve yanında esmer bir sosla (Bu sosun demi-glace sosun bir türevi olduğunu düşünüyorum, belki bordelaise, emin değilim. Bilen biri varsa söylesin, gerçekten merak ediyorum.) servis ediliyor. Et yumuşacık, kıvamında pişmiş, çatalı batırdığınızda dağılıyor, sosu da üzerine oldukça yakışmış. Biz beğendik ama hani “vay be!” demedik. Etin yanında servis edilen, içine az biraz ıspanak kökü eklenmiş, rezene aromalı arpa şehriye pilavı kesinlikle lezzetli, sade ve yaratıcı. Bayağı bir hoşuma gitti.
İki Gusta ve iki kolayla beraber toplam hesap 77 YTL geldi. İncik 24, pate 12, humus+babagannus 8 ve nohut köftesi 8 şeklindeydi.
Tekrar gider miyim? Evet. Pateyi bir kez daha yemeli, aklımda kalanları da denemeliyim.