Şişli Köftecisi’nde çorbanın sonu

Vaktinde Giray götürmüştü. Bildiği ve gittiği, ancak yazmadığı yerlerden biri zaten burası.

Ofisten Cem haftada iki geldiği için buralardaki yerleri özlüyor galiba, o istedi gitmek. Mercimek çorbası içtik ve köfte yedik, bir de ben ayran içtim. Saat daha yeni bir olduğu halde çorba bitmişti, biz kalan son porsyoncukları tencerenin dibinden kazıdılar. Çorbası da köftesi de çok güzel, pilavı biraz margarin tadında.

Masayı paylaştığımız adam gidince garson birden övmeye başladı; meğersem adam Toshiba’da çalışırmış, eskiden Migros’un üstündelermiş ve hep gelirlermiş ama şimdi Ümraniye’ye taşındıklarından dolayı gelemezlermiş ama yolları Şişli’ye düşerse köfte yemeye gelirlermiş. Bence adamlar doğru yapıyorlar, köfte bayağı güzel.

Çorba + köfte + ayran = 8 tl.

Kordon’da Sükunet

Cumhuriyet bayramında akrabalarımızla cok güzel bir öğlen yemeğine gittik, Kordon’da. Kordon, Çengelköy’ü geçtikten sonra sahil yolunda. Kordon lokantası, muhteşem Sumahan otelinin içinde olmasına rağmen Sumahan otelinden daha iyi biliniyor. Sorduğum taksiciler, dolmuşçular Sumahan oteli duymamışlardı, ama Kordon’u hemen bildiler.

Baslangic olarak yumuşacık ahtapot, inanılmaz lezzetli patlıcan salatası, ve börülce. Yanında da roka salatası.

Dört kişi lüfer yedi–ki mevsimiydi. Ben ve babam o gün boğazdan çıkmış birer küçük levrek yedik. Tatlı olarak kuru incir, fıstıkla doldurulmuş, ve kaymak.
kordon1.jpg

NumNum’da Comfort Food

Kanyon’da Persepolis (ki tavsiye ederim) filmi sonrası 4 arkadaşla NumNum’a gittik. Amerika’da comfort food denir buranin yemeklerine. Ben patlıcan involtini ismarladim, digerler spaghetti bolognese, sebzeli dürüm ve hamburger. Involtini bayağı güzeldi – mozarella ve prosciutto parçaları patlıcana sarılıp, domates sosunda pişmiş. Taps bira da içtim, strong ale‘lerinden. Yemek sonrası, büyük mug‘da sütlü filtre kahve içtik. Kişi başı 40’a çıktı galiba.

Smyrna – Kozmopolit Cihangir kafesi

Cihangir’de Akarsu caddesinde sosyetik bir yer. Yan masada ünlü bir fotoğrafçı oturuyordu. Etraflarda türkçe, ingilizce ve fransızca konuşuluyordu. Biz de aslında ortama uyduk: yarı Türk-yarı Amerikali, Türk ama Almanya’da büyüyen, ve Yunan ama Belçika’da büyüyen arkadaşlarımızla gittik. Yemekler basit ama lezzetli. Ben tavuk köftesi ısmarladım; merak etmiştim nasıl olur diye, meğer güzelmiş. Yunan arkadaşımız dünyanın her yerinde Yunan salatası denilen ama burada Ege salatası diye geçen salatayı ısmarladı. Oezlem de ravioli yedi. Ben de raviolinin tadına baktım, o da çok güzeldi. Bira mira da içtik. Tatmin olduk, 35’er tl ödedik.

Sade Kahve’nin Simidi Bile Güzel

Rumelihisarı’ının önünde şık bir cafe. Kale kahvede bir saatlik bekleyiş kuyruğu var gibi gözüküyordu. Sade Kahve’de güzel, dışarıda deniz kenarında masa bulduk. Sahanda menemen, taze taze olağanüstü simit, bal kaymak keyfi, çay ve yemekten sonra kahvenin adı Sade Kahve oldugu için de sade kahveler içtik. 30’ar tuttu.

(Don’t) Go Mongo

gomongo1.jpg

İlginç bir yer. Moğolistan yemekleri olduğunu iddia eden ama aslında Amerikalı bir zincir olarak, Moğol yemekleriyle pek bir alakası yok. Türkler Moğolistan’a çok daha yakın Amerikalılardan. Neden Moğolistan yemeklerini yemek için Amerikan zincirine gideriz ki? Hele gerçek Moğol yemekleri sunmayan birine. Genghis Khan polo team yazılı tshirtler giyiyorlar garsonlar. Türkçe’de Cengiz Han yazılır. Ben Ulanbatur ismili dana etli, kahverengi soslu bir şey yedim. Arkadaşım Gobi adında Amerika’daki Çin lokantalarında sweet and sour sauce denilen soslu tavuk parçaları ısmarladı. Amerikan zincirine uymak için birer kola da içtik. Toplam 60 tl ödedik.

Şimdi Cafe’de öğlen yemek

Yakınlarda çalışan bir arkadaşımla Asmalımescit’te Şimdi cafe’de haftaiçi bir oğlen yemeğinde buluştum. Dışarıdan pek bir tabelası yok, sadece üzerinde Şimdi yazan büyük bir saat var. Cafeye girmek için apartıman girişinden giriyorsun, sonra sağa sapıp perdeli bir geçişten giriyorsun. Cafenin iç mimarisi oldukça güzel. Hem binanın ön tarafını kullanmışlar, hem aydınlığın altını, hem de binanın arka tarafını. Açık tuğla duvarlar var, güzel derin turkuaz seramikler de var arkada, ortada açık renkli ahşap bir bar. Yemek konusunda ise, ben keçi peynirli bir salata yedim, küçük boy (12 TL, doğru hatırlıyorsam). Büyük boyu nasıl düşünemiyorum, küçük boyu zorla bitirdim. Bayağı güzeldi. Arkadaşım penne carbonara ısmarladı, o da güzel gözüküyordu ve o da 12TL civarında sanırım. Maalesef bir aptallıkla 50 TL yerinde 50 EUR verdim garsona, onlar da bir şey demediler, onlar da farkında olmamışlar galiba.

Tokyo’da kabocha

Şu sıralar balkabağına taktığım, ilginç daha ne yapılabilir keşfetmeye çalıştığım için Tastespotting‘de balkabaklı ne var ne yok işaretliyorum. Çorbasını zaten ezberlemiştim, bu sefer mücverden öteye henüz gidemedim. Yazıların birinde birkaç tarif veriyordu ama kabocha aşağı kabocha yukarı. Teyzenin dilinde balkabağı demek çünkü. Tokyo’da tatlılar arasında kabocha görünce ısmarlamak farz oldu. Anam anam, ne kadar güzel bir tatlı çıktı. Krem brüle boyutlarında, ama krem karamel gibi ters çevrilip kalıbından çıkarılmış, bildiğimiz balkabağı tadında ama fazla tatlı değil, çizkek kıvamında, üstüne çok hafif bir şerbet dökülmüş, yanına nane iliştirilmiş.

Öncesinde o kadar çok miso içilmeye, chirashura yenmeye, yanında duble espressoyla keyfine varıla. Kabocha 10 lira.

www.tokyo-restaurant.com

Asır’da Topik

Asır, Tarlabaşı’nda Polis karakolun yanında Türk meyhanesidir. Bulunduğu yer “ilginç” olması tabii ki Asır’ı daha da değerli kılıyor — tarlada bir elmas gibi. Merdivenlerden inip dışarıdan göründüğünden büyük bir bodrum kat mekânına varıyorsunuz. Duvarlar hasırla kaplı (acaba asır / hasır bir “jeu de mots” mı?), antik roma tarzı heykeller ve yapay üzüm bağları var. Duvarlarda 70’li senelerde lokantada çekilmiş dolu, kalabalık masalarda yiyenlerin fotoğrafları asılı. Oysa ki Selçuk ve ben şeker bayramından sonraki pazartesi akşamı gittiğimizde lokanta bomboştu. Bütün akşam tek müşteriler bizdik. Güzel, huzurlu bir türk klasik piano müziği çalıyordu odanın her dört köşesindeki hoparlörlerden.

Meze olarak ilginç ermeni bir hamur mamülü (Selçuk neydi onun ismi? [Topik’miş] – ben çok beğendim, Selçuk pek taraftar değildi), acılı ezme (tam doğru miktar acılı, fazla ezilmiş), patlıcan, kavun, beyaz peynir, ve tabii ki rakı ısmarladık. Ara sıcak hatırlamıyorum ama güzeldi. Ana yemekte balık yedik – bir lüfer paylaştık aramızda. Tatlı olarak da bir çikolata sufle yedik, sade türk kahvemizden sonra. Yani bayağı yedik ve ellişer TL ödedik.

İyi bir yer. Yemek bakımdan en azından, two thumbs up yani. Lokantadan çıktığımızda, Tarlabaşı’nın karmaşıklığından mecburen geçip eve doğru kaçtık.

www.asirrestaurant.com