Bu iki yıl içinde bizimle birlikte yiyen, bize yemek ısmarlayan ya da ısmarlamamıza izin veren, yazdıklarımızı okuyan, yorum yazan, başkalarına Yesek’ten bahseden, bize email gönderen, fikirlerini belirten, yeni, ilginç bir yerler öneren herkese teşekkürler. Bundan sonrası için de desteğinizi esirgemeyin lütfen.
J Burger’de…
… gerisini siz doldurun. Doldurun çünkü doldurması kolay, ne yediğimiz belli. Didem de, Selçuk da, ben de Jumbo’nun mayonezini sevenlerden ve sevmeyenleri sevmeyenlerdeniz. Neden bahsettiğimi bilmeyenlerdenseniz, bilmemek pek çaktırmak isteyeceğiniz birşey olmadığından ekşisözlükten j burger okuyuverebileceklerdensiniz.
Benim burayı sevmemin nedeni, farkettim ki, açıkça geri kafalı olmam. İstanbul’un ritmine, yeni düzenine ayak uydurabilemiyor olmam. Sadece en yeni yerleri şereflendirme meselesi değil. Ben hala bir yemek yerinin oturması üç yıl sürer gibi dinazorca bir fikirle yaşarken, bu kış açılan ÇokÇok’tan ve Saf’tan yeni meraklıları çekilsin ki bir bakalım derken ikisi de koşarak Kuruçeşme şubelerini açtı. Pizzasının yeni yeni oturmaya başladığını düşündüğüm Otto Santralistanbul’da üçüncü şubesini açmak üzere. Sevmiyorum böyle obur, tatminsiz, güvensiz yerleri. Halbuki J Burger bir rivayete göre 1986’dan beri, bir rivayete göre 25 yıldır aynı yerde, aynı tartışmalı mayonezi yapıyor. Yerseniz. Kimseye kendini beğendirmeye çalışmıyor. Kendine güveniyor, biz de ona güvenebiliyoruz. Yemekler iyi, bayağı düzgün hamburger işte. İlle de yeni düzense, daha çok para kazanmak gerekiyorsa, daha çok mayonez yapmanın ne gereği var, başka ilginç şeyler yaparak da kazanılır.
Üç tane büyük hamburger (15 cm çap?), ikisi çift katlı, patates kızartma, soğan halkası kızartma, 1.36 cl bira 85 lira.
Despina’da imam bayıldı
Despina’yı kin tutar gibi hatırlayan Selçuk, pek bir beğendi ama hemen yazacak kadar değil. Korsan bildiri yapar belki.
Peynir, kavun, göbek salata, 20lik Tekirdağ standart. Ekmeklerin iki yanı kızarmış. İmam bayıldısı bütün bütün sarmısaklı, çam fıstıklı. Patlıcan salatası humus kıvamında, pütür hiç yok, hatta belki tahinli. Patates salatası bol otlu pek güzel. Yaprak ciğer yine çok başarılı. Patates kızartma yine elle kesilmiş. 73 lira
Fotoğraflarını gizlice çektiğimiz yan masada, tahminen garip bir sessizlik anında ikisi de dikiyor rakıları.
O akşam dolmayan masalardan. Yerdeki karolara dikkat.
Pidos’ta tiramisu
Efendim, akşamlardan bir akşam “açım” diye Eren’i aradım. Tanıdık hikaye anlayacağınız… Nereye gitsek diye kafa patlatırken hem Taksim meydanına yakın, hem de sakin bir yer istediğimize karar verip kendimizi Pidos’ta bulduk. Menüdekilerin isimleri bile “ben çok leziz olacağım” hissi verdiği için yemek seçimimiz uzun sürdü biraz. Sonunda iki ana yemek söyleyip paylaşmaya karar verdik. Dahası başlangıç söyleme hakkkımızı da saklamayıp, tepe tepe kullandık. Başlangıç olarak Caprese istedik. Caprese’nin yanına getirdikleri yumuşacık ekmekleri zeytinyağına banıverdim. Ardından ızgara somon ve deniz mahsullü linguini istedik. Hangi yemeği kim söyledi yazmayacağım, çünkü kesinlikle mülkiyetçi bir yaklaşımdan uzak hepsinden yedik. Somon, hele de ızgara olanı benim uzmanlık alanım değil. Tadı güzeldi deyip geçiyorum. Ama makarnanıyı biraz anlatasım var. Hem makarnası çok lezzetliydi, hem de sosu doğru kıvamı yakalamıştı. Ne çok domatesliydi, ne de çok sulu. Ayrıca makarna ve sos oranı çok kıvamındaydı. Gelen tabakta sosun arasından makarnayı ayıklamaya çalışmıyordunuz. Son olarak “çok yedik” “evet, evet, çok yedik” cümleleri havada uçuşurken tiramusu söylemeden edemedik. Lakin vicdanımızı rahatlatmak için tek tiramusu ve çift servis aldık. Tiramisu’nun hafif ve çok leziz olduğunu yazmalıyım. Tiramisu’nun yanında da filtre kahve istedik. Her ne kadar servisi, makarnası ve tiramisu’su ile ne keyifli yer hissi bıraktıysa da, en güzel süpriz filtre kahve ile geldi. Filtre kahve, filtre kahveydi. Americano değil, partikül değil… filtre kahve… harika. Hepsi, liste uzun olduğu için hatırlatayım, caprese, deniz mahsullü linguini, ızgara somon, tiramisu, filtre kahve ve diğer içecekler 78 lira.
Kay’s’de tavuk marseilles
Meğer Kay’s Cihangir’deki en eski yerlerden biriymiş. Pek iç karartıcı, pek Alman bir havası var. Ama mahallemizin barı havası olduğu halde bize kötü kötü bakmadıkları için de iç açıcı. Bir Alman geliyor, terlikleri çıkarıp oturuyor, bira içiyor, kısaca geyik yapıyor ve uzatmadan gidiyor. Hem de menüde farklı ilginç birşeyler var. Bana chicken marseilles adıyla kimyon ve elmalı tavuk, Laden’e bratwurst ve patates salatası. Ve tabii ki bira.
Musafir’de lamb karrahi
Geçen sefer gittiğimde sahibinin hediye ettiği filin fotoğrafını koymaya söz vermiştim. İşte buyurun. Yani küçük rüşvetler alıyorsak da şeffafız en azından :P Şaka bir yana geleneksel Çağan karşılama töreni için Koray Maçka’da Tandoori’yi önerince hemen Musafir de var diye önerdim. Nedense Tandoori’ye bin yıl önce gitmişliğimi çok iyi bir deneyim diye hatırlamıyorum. Allahtan Zeynep de Musafir demiş de plan değişti.
Avrasya kıtasının her memleketinden müşteri vardı. Tek yerliler bizdik (evet, Melanie dahil). On iki kişiydik, çocuklar gibi şendik, herşeyden yedik. Başta ortaya gelen samosa, kızarmış soğan gibi şeylerden sonra herkes kendine yemek ısmarladı binbir zorlukla. Ama sonuçta herkes paylaştı. En azından masanın bizim ucunda öyle oldu. En azından ben etrafımdaki herkesin yemeğinden rahat rahat yedim. Emre’nin lamb palak‘ından yani ıspanak püreli kuzusundan, Çağan’ın ismini öğrenmediğim balık yemeğinden, adını öğrendiğim hızla unuttuğum yan komşuma yeni başlayanlar için Hint yemeği kabilinden uygun gördüğümüz chicken tandoori‘den, yanlışlıkla geldiği halde geri göndermediğimiz butter chicken‘dan (günah olurdu öyle birşeyi geri göndermek), ortada gezinen pilavdan, sarmısaklı da olsa peynirli de olsa genelde birbirine benzeyen naan‘lardan (ya da nanlardan) yani ekmeklerden ve garsonun Türk tadına en yakın yemek dediği lamb karrahi‘den. Karrahi hakikaten domatesli ve sivri biberli tas kebabına çok benziyor, baharatları haricinde. Pakistan yemeğiymiş. Hepsini ayrı ayrı beğendiysem de bol kajulu sosundan dolayı butter chicken‘ın kalbimdeki yeri ayrı. Biralar, mango lassi‘ler, çaylar de içtik ve hesap adam başı 40 lira geldi.
Umami’ye n’oldu?
Biraz önce Levent’te Umami’nin önünden geçtim. Tabelası değişmiş, Siye Biye diye birşey olmuş. İstihbaratı olan?
Sini’de Hasan Paşa köfte
Fotoğrafın tarihine bakarak, o gün burada yediğimize göre demek ki hafta içi iki öğlenin biriymiş. Fotoğrafımızdan da anlıyoruz ki o günün menüsünde Hasan Paşa köfte varmış, cacık varmış, erik kompostosu varmış, etli taze fasulye varmış. Ayrıca dışarıda oturmuşuz herkes gibi. Bugün ise, bunu yazdığım gün yani, fırında mantarlı biftek, ıspanak yemeği ve müptelası olduğum bulgurdan yedim.
Zeytinia’da zeytinyağlı
Teklif ederken uyardım. Yine Sini’ye gidiyorduk, değişiklik olsun diye “biraz ileride sokağa girince bir yer var, ev yemeği, zeytinyağlı gibi şeyler yapıyor galiba ama fazla riskli olabilir” dedim. Yine de denemeye karar verdik.
Ev yemeği değil de, nasıl diyorlar, salatalar makarnalar varmış. Uzun bir menü, 15 çeşit salata, 10 makarna, 15 ana yemek falan var. Patronun tabiriyle “Borsa lokantası kadar menüsü var.” Halbuki sadece öğlenleri açık ve belli ki çalışanların hemen yiyip bir çay içip kaçmak istedikleri bir yer. Her tür yemeğinden denedik sayılır: çökertme kebabı, sebzeli tavuklu tagliatelle, Zeytinia adlı zeytinyağlı tabağı (resimde öndeki) ve tavuk tandır (arkadaki). Makarnayı ben yedim. Ne gereği var o kadar kremalı yapmanın, yazın ortasında. Özetle kötü değil ama vasat. Yeni bir yer keşfetmiş olamadık ama arada değişiklik istersek diye beelki üç beş ayda bir geliriz. Porsiyonlar kocaman bu arada. Yemekler genelde 8-9 lira.
Haritalar!
Diğerleri adına hesap veremem ama benim sessiz olma nedenim önce projenin yoğunlaşması, ardından da tatildi. Tam “yeter, sıkıldım” diyorum, “yazmayacağım artık” diyorum, bir yorum geliyor, moralim düzeliyor. Yeniden bir gaz girişelim bakalım. Şimdi oturdum başına, birkaç yeri yazarım inşallah.
Esas haber haritalar. Selçuk hem WordPress sürümünü güncelledi hem de harita işlevini ekledi. En yeni yazılara koydum, Selçuk da kendininkilere koymuş. Geriye doğru yavaş yavaş yaparım. Özetle her yazının sonunda bahsettiğimiz yer neresiyse, Google Maps’ten işaretleyip link veriyoruz. Ama tabii bu da Emin beyefendiyi tatmin etmeyecek, “tek bir haritada tüm yerleri görebileceğimiz, coğrafi olarak browse edebileceğimiz birşey yok mu?” diyecek. Onun da eşref saati gelecek elbet.