Bir yere ne kadar çok gidersem, o kadar az yazıyorum. Arada yazmak lazım. Tipik bir öğlen yemeğiydi bugün Sini’de. Bana erişteli yeşil mercimek, az bulgur pilavı ve kaç seferdir aklım kalan çilek kompostosu. Bu kadar basit. Hayatta başka şeyler de bu kadar basit olsa?
Develi’de yenidünya kebabı
Oh, ben de yedim işte. En yakını diye Etiler’deki Develi’ye gittik. Bahçede oturduk. Sözde değil, özde bahçe. Masada, tişörtte börtü böcek dolaşıyor mesela. Kafama da dut düştü. Onu da yedim!
Girerken 7 kişinin falan bize “hoşgeldiniz” demesine yani garson bolluğuna rağmen süper bir koordinasyonsuzluk vardı. İlk gelen garson kim içli köfte, kim fındık lahmacun ister diye sormasına rağmen, önce fındık lahmacun, fıstık pide (minik pide) ve içli köfte geldi. Sonra galiba esas istediklerimiz geldi, onları teklif ettiler. Sonra üçüncü bir garson bir daha içli köfte teklif etti. Öyle çok karabiberli falan olmasa kırmazdım ama çok iş yoktu. Salata ve patlıcan salatası dışına birşey istememeyi becerdik. Yenidünya kebabı, kaburga ve karışık kebap yedik. Su içtik. Tatlı yemedik. Üç kişi 94 lira hesap verdik. Ben normalde bakmam hesabın detayına. 10 lira kuver ve % 10 servisle 18 lira “Etiler’desiniz, bahçedesiniz, maç da seyredebiliyorsunuz, susun oturun” kazığı çakmışlar. Eyvallah denir, ne denir?
Kaburga daha iyiydi yenidünya kebabından. Daha doğrusu sadece yenidünya kısmı ilginçti, kebabı fazla yağlıydı, ağır falandı. Yoksa yenidünya kebabını bu akşam Çiya’da yeme fırsatını teptiğim için müstehak mı?