Garden Grill’de dana madalyon

Taksim’de olsun, açık havada olsun, yemeği düzgün olsun. Bana kalsa Zenfecil uyardı ama annem, out of the box (benim kutumun dışında) düşünüp “Ceylan Intercontinental’da vardır bahçe mahçe” dedi. Giriş katındaki Garden Grill tam hayalimizdeki şeymiş. Bahçe yemyeşil, ortancalar mosmor ve Taksim hayhuyundan uzak. Hatta masa çimenlerin üzerindeydi, Selçuk direk ayakkabılarını çıkardı. Bu Garden kısmısı.

Grill kısmısında ise ana yemek seçen, salata barını bir sefer şereflendirebiliyor bir de side dish alıyor. Görmemişlikten değil açlıktan doldurmuş olduğumuza inanmak istediğim salata tabaklarından biz etler gelene kadar oyalanmak için tırtıklarken, meğer garson Amerikan usulü önce salata, sonra ana yemek yenir diye bitirmemizi beklermiş. Rengarenk salata barında taze taze yeşilliklerden başka enginar kalbi salatası, sadece avokadodan mürekkep avokado salatası, sossuz Waldorf salatası gibi hepsi hafif, hepsi hoş çeşitler vardı ki çok orijinal olmayan orijinallikler bile bu şehirde orijinal kaldığından pek bir hoşuma gitti. Bana gelen surf and turf, yani iki karides bir dana madalyon ve anneme gelen antrikot iyiydi de, Giray’la Selçuk’un en az kişilik istenebilen All You Can Eat bizi çok yordu. Sırasıyla kuzu tandır, antrikot, kuzu pirzola ve biftek yediler. Çok fazla etti (iki anlamıyla da). Ama etler valla güzeldi. Hatta et kalitesi Lalezar’dan daha iyiydi sanki. İstediğimiz gibi de pişirmişler. Cimrilik de yapmadılar. Etlere eşlik etme üzre bearnaise, sarmısak, karabiber gibi soslar da verdiler. Yalnız, annem salata barından aldığı patates salatasındaki patatesin de, etin yanında verdikleri kabuklu fırın patatesin de sert olduğunu not etmemi istedi. Izgara mantar, ızgara soğan, iç pilav gibi side dish‘ler (onlar öyle adlandırmışlar, naapim) ise özelliksiz.

Bir de burası in otel değil ya, müşterileri varsa yoksa turistti. All you can eat adam başı 55, Surf and Turf 38 lira.

istanbul.intercontinental.com.tr

İbo baba, oyum sana!

Tatlıses KebapHayatımın Sanayi Devri’nin son günlerini yaşarken Seyrantepe’nin en önemli binalarından biri olan Tatlıses Group’un altındaki “ufacık” kebap dükkanında kendime bir füzyon kebap ısmarladım: adı İmparator İskender. Altı Ali Nazik gibi patlıcan/yoğurt/sarımsak, üstü İskender gibi döner/salça/tereyağ, yanında pilav. Daha ne diyeyim, İbo baba, oyum sana! Kebap 14 ytl, ıvır zıvır, toplam 20 ytl. (Not: Kebapçıdaki bütün resimlerde İbo var, hatta televizyonda sadece İbo klipleri oynuyo; özlediyseniz…)

Durak Büfe’nin telefonu

20 Jun 19:34:51 www.google.com.tr site:www.yesek.com durak büfe gayrettepe telefon /?cat=18

Böyle bir hizmet vermiyoruz tabii ama biri Durak Büfe’nin telefonu için özellikle yesek’te arama yaptığından, telefon da elimin altında olduğundan buyrunuz: Fastfood Durak Büfe – Lezzetin ve Kalitenin Adı. 0 212 275 92 14. Döneri bayağı güzel.

Limonlu Bahçe’de fıstıklı limonlu piliç

Methini kuzenin eşinden duyup, dün akşam itibariyle kardeşle beraber denemeye karar vererek, Limonlu Bahçe’de fıstıklı limonlu piliç yemeye karar verdik. Limon ağacının altında yer bulmak da ayrı bir güzellikti. Kardeş beni yarı yolda bırakarak Türk damak lezzetine baharatından ötürü daha uygun düştüğü için meksika usulü piliç ısmarladı. Yanında da inşallah pastanedeki ucuz limonatalara benzer diyerek hayal kırıklığı yaşadığımız limonataları ısmarladık. Gerçekten yemek için doğru bir seçim yapmışım. Fıstıkla, limonla, fesleğen ve hardalla karıştırılarak yapılan sos tavuğa çok yakışmış, yanında yine baharatlı patates kızartması. Yalniz bir öneri; yemek zaten yeterince asit içerdiğinden, limonata, kola gibi gazlı içeceklerden uzak durun, su kafidir hatta. Meksika soslu pilice gelirsek (bir çatal illa ki alınır) çok fazla acı, bir de kardeş utanmadan üstüne acı sos dökünce zehir kıvamına getirmiş, o sebeple tadı konusunda şüphelerim var. Gene de acı sevenlere tavsiye edilir. Limonata başta serinletse de, şekeri, limonu yetmezmiş gibi nane hatta portakal dilimi de koyduklarından mideniz yanmaya başlayabilir. İki kişi 42-YTL.

Emirgan’da çikolatalı dondurma

Henüz altına ekleyecek çok şey olmasa da Dondurma diye bir kategori eklemeye karar verdim çünkü bir, Dondurmam Gaymak‘ı yeni seyrettim; iki, Kurtuluş caddesi üzerinde bayağı çok dondurmacı olduğunu farkettim ama henüz hiçbirini şereflendiremedim; üç, Emirgan’da adının Çınaraltı olup olmadığından emin olamadığım için beni aşağılayacağınız çay bahçesinde mevsimin ilk dondurmasını yedim. Çikolatalısını sevdim–ki çocukluğum boyunca yediğim iki top dondurmanın biri hep çikolatalı olmuştur. Çileklisinin tadı eksikti.

Hah, bir sebebi daha vardı. Dün akşam Beşiktaş’ta iki kikirik kızın Burger King’den dondurma aldıklarını gördüm. Tam “ya buralarda düzgün dondurmacı vardır, bu salak şeyi niye alıyorlar ki?” diye düşünüyordum ki, iki dükkan ötede, evet, evet, iki dükkan ötede, İtalyan tipi Roma dondurması satan dondurmacı vardı. O anda algım seçici olmasaydı kaçırabilirdim korkarım.

Öyleyse hodri meydan. İstanbul’daki hakiki dondurmacıları dökün ortaya. Nerede hangisinden yenir bilelim. Sadece dükkanın fotoğrafını çekip yollayın mesela, o da yeter.

Numnum ve Smyrna’da patates, sosis, yumurta

Atakan benden önce buluştuğu arkadaşlarıyla pizzaları, biraları götürmüş. Numnum’a oturduğumuzda, “paylaşırız bir yemeği” dedi. Benim paylaşacağım ne malum, demedim. Demeyip patates salatalı sosis ve yumurta tabağı istedim. Dana sosisleri büyüktü, güzel kızarmıştı ve tavada pişmiş bir adet yumurtanın zaten özelliği olamazdı kabul ediyorum ama patates salatası kötüydü. Patatesi sert, sosu hardallı tatsız birşey. Miktarı da ehhti. Kızarmış patates kovasında hamburger, tıkabasa club sandwich veren Num Num’a uygun bir miktar değildi yani. Adı nedense brownie’li sundae olan brownie‘lı kup yiyince brownie‘si Amerikalımızından olur alınca affettik, unuttuk. Ve fakaaat, iki gün sonra Laden’le Smyrna’ya gidip aynı paraya çok daha iyi bir patates, sosis, yumurta üçlemesi yiyince, hemen ortaokul-lisedeki compare and contrast ödevlerini hatırlayıverdim. Menüde iki göz yumurta yazıyordu, onun yerine scrambled eggs istedim dolayısıyla haksız avantaj kazandırmış olabilirim. Ama kocaman dolu dolu bir tabak geldi. Bunun da bu sefer sosis çok dandikti. Yumurtası da kızarıp da baharata bulanmış elma patatesi ve sosisi de tam pisboğazlık moduma göreydi. Ayrıca dışarıda oturup “kimse neden bana bakmıyor?” modundaki artizlerimizi izlemek de eğlenceliydi. İki yerde de 14 küsur lira. Arka Bahçe’de geçen yaz 15 liraymış.

Ben de Büryan yedim

Şeref BüryanRakip yer de ben yiyemez miyim? İMÇ’ye yolum düşer düşmez gittim teftişe. 1 porsiyon az yağlı büryan kebabı, 1 ezme, 1 ayran, 1 su, 1 çay eder 9 ytl. Büryan gerçekten yumuşacık ve hiç ağır değil. Ezme acısız, tam bana göre. Ayran cızlı ama hafiften fazla sulu. Çok ilginç; dışı bakır kalaylı kase içinde, kepçeyle geliyor, kepçeyle içiliyor. Bence listeye eklenebilir. Şeref Usta, garsonlar ve memleketli müşteriler benim anlamadığım bir dil konuşuyorlar kendi aralarında.

Il Porto’da Manzara

Etiler – Bebek – Arnavutköy üçgeninde italyan yeme kararı alınca ilk öneri Da Mario’yu daha önceki kötü anılarımdan dolayı şiddetle veto ettim. Bunun üzerine daha önce bir kez gidip idare eder yediğimiz Il Porto dedik.

Öncelikle manzaranın muhteşem olduğunu söylemem lazım. Mucizevi bir şekilde (Seha yüzünden heryere geç gideriz) ilk gelen biz olduğumuzdan manzaraya bakarak bir adet Gusto içtim. Şu aralar favori biram. İkincisi de Efes Fıçı.

Konumuza dönecek olursak… İtalyan restoranı menüsünde nedense “Tay Salata” vardı. Merak ettik sorduk, garson bilemedi, gidip içinde kuşbaşı et olduğunu öğrendi.

İstediğim şarabı beklerken başkası geldi. Kalmamış.

Önden yediğim jambon ve kavunun kavunu rezildi. Üstünde nedense yeşil otlarla geldi.

Yediğim penne özelliksizdi. Hatta şimdi düşününce neli olduğunu bile hatırlayamadım. Yandaki pizzadan otlandım o güzeldi bak.

Müskülpesent olmamaya çalışıyorum ama bu kadar pahalı bir yerin yemeği ve servisi de düzgün olmalı diye düşünüyorum. Anlaşılan kazığın sebebi manzara imiş.

Manzara için gidecek başka yer bulmanızı tavsiye ederim.

Şarapla beraber adam başı 100 lira verdik. İçime oturdu.

Süngercilere müjde!

Süngerci herhalde bakmış marina girişinde pizzacı tutuyor, bir tane daha açalım bari demiş. Daha önce 2 yaz Bitez’de işletmiş ama Turgutreis’teki yaz kış açık olacakmış. 1 balık çorbası, 1 domates çorbası, 1 Çökertme kebabı, 1 pizza (mantar jambon soğan biber), 1 şarap, 1 kola, 1 ayran, 60 ytl. İsmi Sünger 1 olmuş ve kağıt amerikan setlerindeki resim de orijinalinkinden farklı (onda emek teknesinin resmi var, bunda başka). Peder “en azından bir müşteri kazandılar bile” dedi!

Despina’da patates kızartma

Despina

Öğrendim Despina’nın yerini. Biri bahsetmişti, sonra da Tuba adını duymuş, yerini bana sormuştu. Eşref saati bugünmüş. Kurtuluş son durakta Carrefour’un yanından girilen sokak üzerinde. Tabelası lacivertli sarılı Efes Pilsen logolu, Despina yazısı tam şu anda gözünüzün önüne gelen puntoda.

Hem giriş hem tüm avlu sarılı siyahlı eski usül karolardan. Rengi de deseni de yeni eskilerden farklı, orijinal. Girişin hemen solunda kocaman oda. Belli ki kışın orası iş yapıyor sadece. Holü geçince üçgen avluya çıkılıyor. Avlunun solunda fıskiye, sağında duvar, karşısında çardak altında masalar var. Çardak altı değil balkon demek daha doğru belki çünkü önü diğer binalar göre daha yüksek açıklık. Yağmur yağmasa avluda da masalar olacak belki.

Meyhane burası. Rakı, meze ve fasıl grubu. Büyük doğumgünü grubu da var, “dostuyla” gelmiş adam da var, kankalar da var, bizim gibi iş arkadaşları da var, bizim gibi olmayan iş arkadaşları da. Bizim gibi olmayanlar gömlekli olanlar. Bizim grup bana tek tek dövmelerini gösteriyor, fasıl grubundan hangi parçayı isteyeceğini bilmiyor. Alper iş arkadaşlarının fikirlerini sömürüp bir rapor yazmış, sonra aldığı parayla bunları bir yemeğe götüreyim demiş. Aa, bir de yaşlı bir çift vardı, dünya tatlısı. Yaş seksen küsur. Evde yemek pişirmeye üşenmişler belli ki. Efendi bir saatte kalktılar zaten.

Standart meze çeşitleri. Ezmesi fena değil. Kuzu ciğeri harika. Izgara köftesi, şişi, pirzolası var. Şişte şimdi kesinlikle anlatmayı beceremeyeceğim tad var. Tahminen marine ve ızgara ediş şeklinin bir kombinasyonu olan, hem çok standart hem de bana çok nostaljik gelen bir tad. Son darbe patates kızartması. Elde kesilmiş. Bazıları fazla kalın, içi pişmiş ama tatlı. İnce olanları çıtır. Çok yağ içmemiş. Vaktiyle Marmaris’te ev ararken, bir apartmandan gelen patlıcan kızartma kokusu o kadar etkilemiştim ki, merdivenlerine oturuverecektim. “Neyse ne, ben bundan sonra burada bu hayatı yaşamak istiyorum” diye geçirmiştim içimden. Patates kızartması da aynı hissi verdi. Ben kızarmış patateslerin böyle olduğu bir yerde, zamanda yaşamak istiyorum.

8 kişiye iki Yeni Rakı’yla 220 lira.