Geçenlerde bir Mado’ya girdim. Dondurma çeşitlerine bakıp vanilyalı dondurmaları olup olmadığını sordum. Yanıma gelen garson beyaz olanı gösterip var dedi. Vanilyalının daha sarı olması gerektiğinden, “Peki kaymak?” diye sordum. “İşte kaymak o dondurma zaten” dedi. “Hayır efendim, vanilyalı ve kaymaklı dondurma farklı şeyler” diye bir hırladım. Tezgahın arkasındaki adam olaya el attı. O beyaz dondurmanın kaymaklı olduğunu, vanilyalının farklı olduğunu bildiğini söyledi. “Bu beyefendiye de bunu öğretir misiniz o zaman?” diye yine hırladım. Hemen tavır değiştirdiler: “Ah hanımefendiciğim, gelen yüz kişiden biri ancak bu ayrımı biliyor, kaymaklı veya vanilyalı diye soruyor. Kalanı için kaymak, vanilya, aha şu beyaz olanı hep aynı.” Bunun üzerine bir daha hırlamadım.
Cumartesi akşamı Tolga ve Zeynep’in İstanbul’da yakalamışken yemeğe gittik. Altı kişinin üçü başlangıç istemişti. Garson kuru börülce salatası, “1” böreği ve içli ceviz köftesi getirdi ama aynı anda diğer insanların ana yemeklerini de getirdi. Tolga hemen itiraz etti, geri göndertti. İşin ilginci garson kendinden çok emin bir şekilde “ama bu ana yemekleri getirmezsem onlar yerken siz yemeksiz kalacaksınız” dedi ve şımarıkça birşey yaptığımızı düşündü. “Siz söylediğinizde getireceğim o zaman, ana yemekleri” dedi. Önce bir utandım Cezayir’i sevdiğim için. Sonra farkettim ki sorun sadece Cezayir’in profesyonel değil genç ve sempatik garsonlar seçmesi değil. Büyük ihtimalle, garsonun tavrını zamanla müşteriler şekillendirdi. Bu müşterileri nasıl tasvir etmek gerek? Görgüsüz? Yeni yetme? Vurdumduymaz? Rahat? Mado müşterisinden farklı mı? Yemekler farklı zamanda gelince, garsonu terbiyesizce azarlamalarını gözümün önüne getirebiliyorum. Benim tek hayalim, eğer Cezayir’in müşterisi bohemse, bohem de bilip de seçenlerse, garsonunun müşteriyi tek bakışta tanıyıp en azından baştan “Yemekler beraber mi gelsin?” diye sorması.
Biri kızarmış biri haşlanmış içli köftelerinin yanındaki nane masala çok güzeldi çünkü içinde bol taze kişniş vardı. Ördek confit biraz hayalkırıklığı oldu. Deri çıtır, eti lif lif birşey hayal etmiştim. Onlar da diyeceklerdir ki hani iyi ördek nerede? Ne bileyim, onlar da haklıdır. Zeynep de meyveli tabulenin meyveleri incecik kıyılmış olacak diye hayal etmiş. İnce bulgurlu, bol naneli hoş bir meyve salatasıydı.
Bahçenin kapalı kısmında, şöminenin yanındaydık. Herhalde onbir buçuk gibi, tatlıları beklerken elektrikler kesilince, diğer masalardakiler yavaş yavaş kalktı. Biz mum ve şömine ışığında oturmaya devam ettik. Sonradan anladık ki zaten camekanın altı bayağı soğukmuş. Yukarı çıktığımızda ışıkların yandığını, müzik çaldığını gören Selçuk bayağı kıl oldu çünkü garson suflesinin pişmesi elektrik kesildiği için yarıda kaldığını, isterse başka tatlı verebileceğini söylemişti.