Ali Baba’da fener şiş

Ali Baba Balıkçısı

Bence şu yukarıda gördüğünüz fotoğraf acayip eğlenceli. Tam fotoğraf çekerken, “yemek resmi çekerken hep el kol çıkıyor” diye bir muhabbet döndü aramızda. Bunun üzerine Selçuk’un çektiği resme eli kolu girmesin diye Giray tabaktan çekti elini. Sonuçta bu komik resim çıkmış!

Ali Baba Balıkçısı, Arnavutköy’deki Ali Baba Köftecisi’nin “benim Adem Baba’dan geri kalır yanım mı var?” düşüncesiyle açtığı balıkçı. Emel önerdi sağolsun, onu da alıp gittik. Üst katta manzaralı salonu varmış ama doluydu. Valla, fotoğraftaki fener şiş, üç lüfer, kalamar ızgara, midye dolma ve bol salata yedik ve geçen hafta Adem Baba’da dört kişi birer balık iki salataya verdiğimizle aynı parayı verdik. Benim özellikle üst kattaki yeni tarafı konusunda şikayetçi olduğum fabrika/fast-food havası da yok. Yemek kalitesi aynı, iki tarafta da gayet lezzetli, gayet taze. Adam başı 25 lira.

Beşiktaş Köftecisi’nde köfte

İşten öğlen kaçtık, Beşiktaş’a gittik, Beşiktaş köftecisinde köftelerimizi yedik ve sonra tanesi 4 liraya DVD’ler aldık. Köfteden başka ilaç için bir tek başka ana yemek yok. Köftesi güzel tabii. Köftenin önüne çorba, yanına piyaz veya çoban salata ve içecek, ardına hatırlamadığı bir tatlı var. Bir de dışarıdan gelen çay. O kadar. Metal tabak, tabure, tıkır tıkır servis. Basit hayat, oh ne rahat. Bir şekilde de Beşiktaş’ta köfteci deyince bu sokaktaki bu köfteciye gitmek gerektiğini herkes biliyor. Üç kişi 18 lira

www.besiktaskoftecisi.com

Van Kahvaltı Sofrası

vankahvalti1-726872.jpgPazar günü uyanıp harekete geçene kadar ev ahalisi kaçmış olduğundan başımın çaresine bakıp Barış’ı kandırdım kahvaltı için. Boğaz taraflarında menemen teklifimi çok uzak bulup en yakın olan Susam Cafe opsiyonunu sundu. Bende açlıktan OKlediysem de Giray’ın son dakika telefonu ile Susam veto edilip Van Kahvaltı Sofrası’na döndü birden. Gününü şöförlük yaparak geçiren Giray geldi aldı bizi; çekti Aksaray’a.

Daha önce Tarlabaşı’nda gittiğimiz yerden çok daha temiz ve iç açıcı bir yer herşeyden önce. Menemeni de var. Yemekleri de pek bir leziz. Ben çok memnun kaldım; yakın zamanda yeniden giderim herhalde. Murtağı ve Kavut herzamanki gibi yağlı ve ağır, ama Van’da kış kıyametle mücadele için gerekli bir enerji kaynağı olsa gerek. Cacık, Bal & Kaymak çok başarılı. 3 kişi, 5 kişilik kahvaltı, 47,5 TL gibi.

Hakan Pastanesi’nde pötifurlar

hakan2-713285.jpgAkvaryumlar konusunda ıttıla kespettikten sonra, satıcıdan bir çay içip karar vermek için izin istedik ve Hakan Pastanesine gittik. Klasikleşmek ne garip birşey. Dolu, gürültülü ve duman altı olmasına, pastaları tam anlamıyla vasat, çayı acı olmasına rağmen, Hakan Pastanesi Hakan Pastanesidir. Cümleyi yeniden kuralım: Hakan Pastanesi tam da her daim dolu, gürültülü duman altı olduğu, pastaları vasat, çayı acı olduğu için Hakan Pastanesidir. Buluşulacak, oturup bir çay içip ciddi alışveriş kararları verilebilecek bir yer olduğu için bir yer olduğu için. Simitçide olmaz bunlar. Akvaryumu Burak’a hediye alırken içi gitti Selçuk’un.

Kantin Mantin

KantinEren işi çözdü: Beraber gittiğimiz yerlerin write-up‘ı ile beni görevlendirdi. Bakınız şekil 1A.

Ne Zaman: Günlerden Cumartesi
Kim: Her zaman olduğu gibi aç bir Selçuk, ve ona yer beğendirmekle sorumlu bir Eren
Nerede: Nişantaşı Yargıcı önünde buluşma
Niçin: Ailenin yeni damadına doğumgünü/hoşgeldin hediyesi almak
Nasıl: Tiki ve gereksiz pahalı olmayan, ama yemekleri güzel olan bir yerde aç ayı oynamazı oynatır hale getirmek
Klasik Teklif: Kantin
Klasik Cevap: Başka neresi?

Açlığım başıma vurduğundan klasik cevaptan saparak peki dedim; ama hala tavuk şnitsel’imin içinden çıkan streç filmi unutmuş değilim. Zaten o zamandan beri ikinci gelişim. Yemek bu sefer gayet başarılı. Az çorba (bol kepçeci ya burası) Eren’in sevdiği gibi vıjtlanmış sebzelerden oluşuyor. Sonrasındaki benim yediğim tavuk bişileri (şaşlık) buttan et ve önceden marine edilmiş, hardal çekirdekli filan, tam kararında pişmiş. Bu arada anti parantez: Dükkan kasabın sosisleri gayet çekici. Önceki turdaki deneyimimden konuşayım, o da gayet güzel, Amerikalıların italian sausage diye pazarladıkları sosis gibin ama bunun içinde lezzetli donguz eti ve yağı yok, o yüzden hafiften yavan. Neyse, masanın karşısı tarhunlu tavuk attırdı. Masanın ortasına zebze zalatası. Cevizsiz olabilirmiş bence ama o kadar batmadı. Ekşi elma yakışırmış; belki Şemsanım bunu okuyup ‘güncelle’ düğmesine basar. Eren ve Emel oldukça daha ne de olsa bol bol gidicez…

PS. Yan masada ‘annemler’ haftasonu buluşması ve dedikodu seansı yapıyorlardı, çok şirinlerdi.

Komşufırın’da kruvasan

komsufirin1-788251.jpgKruvasanla kandırdım Laden’i Komşufırın’da kahvaltıya. Fırın olarak güzel tabii. Kahvaltı ise self-servis. Tepsiyle üst kattaki salona çıkılıyor. Kruvasan da yedik, kepekli kepekli poğaça simit falan da. Geçenlerde evdeki oğlanlara da aldım buradan kruvasan, bayıla bayıla yediler. Bu Komşufırın, Pan Pan ve Panex’le birlikte Doruk Gıda’nın zincirlerinden.

Pangaltı Komşufırın İllüstrasyonu Üst katta Pangaltı’nın bir çizimi vardı, Laden’le bayıldık çünkü şehirden kaçma geyiğimize cuk oturdu. Sokakları böyle bir yere gidelim dedik! Çizeri ödünç aldım diye kızmaz inşallah.

Civarda bir iki yer daha vardı kahvaltı edecek. Kahvaltı krizi yaşamaya gerek yokmuş yani. Tam karşısında Lezzet Kahvaltı Dünyası (altta peynir, meynir, üstte kahvaltı salonu), biraz yukarıda bir mahalle pastanesi, biraz aşağıda Gloria Jeans. Komşufırın’ın fazla nes kahvesini beğenmeyip yarıda bırakıp Gloria Jeans’de snob’ca düzgün kahve içtik.

Lider Pide

Lider Pide 1Bisürü yere gidiyosun, hiç birini yazmıyosun diye kızıyor hep, eh ben de bari yazayım burayı.

İstanbul’da hala iyi bir pideci bulamamış olmam hakkındaki söylenmem belli ki bir şekilde Eren’in iş arkadaşı Yasemin’e gitmiş; o da Ümraniye’de çok iyi bir yer olduğunu söylemiş. Daha önceki Giray’la gitme denememiz başarısız olmuş olsa da, bu sefer becerdik. TEMde Kavacık sapağından hemen sonra 150yle filan makas atan bir büyük Ford Transit yüzünden birbirine giren giren 6-7 arabalık kazayı kıl payı atlattıktan sonra bulduk yerini Lider Pidenin. Çiçekçiden sağa, içi en kalabalık olan ve otoparkı olan pideci. Yasemin bir de “gereksiz fazla aydınlatılmış, flöresan ışıktan bembeyaz olmuş bir yer” demeyi unutmuş…

Neyse, oturduk ısmarladık. Giray kavurmalı, ben kıymalı. Zaten bir de peynirli seçeneği var (onu da tabii ki küçük boy olaraktan denedik etliler bitince.) Ismarladıktan sonra duvardaki Hamsiköy poster/resmini görünce hallerim yıkıldı tabii ki. Burası bir Karadeniz pide evi: Kapalı pide ve pişmiş kıymadan pide demek! Yedik gördük neymiş. İçindeki yumuşak süngerimsisi olmayan sadece çıtır bir kabuk somun ekmek düşünün. İçinde de kavurma, bol yag ve soğanlı kavurma veya peynir düşünün. Bir de 100gr kadar tereyağ; işte oldu size Lider Pide’den pide. Sonra ne de olsa iki gün midenizde taşıyorsunuz, taa ki evdeki kıymalı pazı, kapuska, zeytinyağlı pazı, çoban salata ve yoğurt kürü ile hayata dönene kadar.

Lider Pide 2Nerde Tunalıhilmi’deki Kebap 49’un kıymalı pidesi, veya Ilıca’daki Dost Pide’nin kuşbaşılısı… Arkadaşlar, biliyorsanız şöyle eli yüzü düzgün, lezzetli bir yer; gider deneriz tabii ki. Deniz Türkali’nin bana dediği gibi, görürüz benim ağzımın tadı mı yok, yoksa mutfaktakiler mi becerememiş…

Şimdi’de somon

Somon ızgarası çok güzeldi Şimdi’nin. Kocaman bir Norveç somonundan bir parçası tam kıvamında pişirmişler, pamuk gibiydi. Az fesleğenli jülyen sebze yatağında. Ha, bir de öncesinde içtiğim sebzeli konsomenin en azından sebzelerini siparişim üzerine doğramışlardı bence ve tekrar gözüme girdiler. Ve tabii ki ille de vezüv. Laden çikolatalı lavlarını yiyip bitirdiğinden bana dağ taş kaldı. Somon 20, konsome 5,5 lira.

Anıt Büfe’de pilav üstü döner

Şule’yle Ayşe buluşup Anıt Büfe’de birşeyler yemişler. Ben de sonradan geldim ve bir oturdum ki ardımdan 30 ilkokul öğrencisi ve bilumum örtmen girip her yere yerleştiler. Bağrış çağrış tabii ki. Bambi Holding kuruluşu olduğu için zaten hafiften kıl olup hiç girmemiştim, şimdi de güzel hatıralarla eşleştiremeyeceğim. Üstelik adı büfe olan yerde pilav üstü döner ve nar suyuna 11 lira istemek de hafiften bir “Taksim meydanındayız” kazığı gibi geldi. Sonrasında Buzuki Orhan dinleyip bu tırışka derdimi unuttum.

Leyla’da ossobuco

Babamla Leyla’da yemek yedim, daha nesini anlatayım! Tiyatrodan çıkıp da onunla Taksim İlk Yardım’ın önünde buluşunca, “Cihangir’de yiyelim, başka nerede yiyeceğiz” diyen oydu. Hemen kalkanlarımızı takındık, antipatik veya kazık yer olasılıklarını tek tek bertaraf edip elemeye başladık. Ama Leyla’nın yanından geçerken baktık ki ne çok kalabalık ne çok antipatik, girdik oturduk.

Bacon‘lı sebze çorbasına sekiz puan, şampuan. Yeni bir salgın olan kırmızı biberli çorbaya ise, tadı güzelse de taklide girdiği için az puan. Hamburgeri de, makarnası da, bildiğiniz gibiydi. Leyla’da hamburgerin ekmeğinin endüstriyel olmasına gerek yok, 1 lira daha verir müşterisi. Adaçaylı limonlu tavuk daha iyi bir seçenekti ve nasıl olduysa, bu sefer bu daha doğru seçimi ben yapmıştım. Ama daha doğru da seçim Giray’ın 25 dakikada hazırlanan ossobuco‘suydu.

Ossobuco, italyanca delik kemik demek. Dananın inciğinden, yani dizinin altındaki kemiğinin ideal olarak tam ortasından 5-6 santimlik kemik parçası ve etrafındaki etten yapılıyor. Unda kızarttıktan sonra, bol domates ve başka sebzelerle, et kemikten kolayca ayrılır hale gelene kadar pişiriliyor. Üstüne maydanoz, limon ve sarmısaktan yapılan sos/karışım da dökülürse ossobuco alla milanese oluyor. Başka türlü anlaşılmadıysa da Giray’ın önündeki tabağa saldırmamızdan anlaşıldı beğendiğimiz. Resimde görülen, Giray’ın iliğini de bıçakla kibarca ayırıp temizlediği, “sonraki” hali. (138 lira)

Leyla 1