Dubb’da tavuk korma

Emi ve Ufuk gayet romantik bir yer keşfetmişler Cumartesi akşamı için. Tam İstanbul içinde İstanbul’dan kaçılacak bir yer. Onlara katılıp limon sıktım gecelerine. Sultanahmet’te Dubb’a gitmişler. Hani eli yüzü düzgün olan bir Hint lokantası var ya orada, işte o. Yerini merimi biliyordum ama meğer süper manzarası olan bir de terası varmış. Aya Sofya’nın önündeki meydanı tepeden görüyor, uzaktan da denizi. Turistler çok azalmış, hava mülayim. Onlar yiyip bitirmişti ben vardığımda. Ben Serin’in şarkıları ve hikayeleri eşliğinde tavuk korma ve bademli, üzümlü, safranlı pilav yedim. Kormanın sosunun içine düşmek istedim.

www.dubbindian.com

Çiya’da maş çorbası

ciya-mascorbasi.jpg
Maş çorbası (maş, dövme, nohut, soğan, limon), kuzu tandır, mantarlı bulgur pilavı (mantar, bulgur, safran), kestaneli bir yemek, yoğurtlu Kanlıca mantarı (Kanlıca mantarı, et, nohut, yoğurt). Kestaneli yemek dediğimde parça et, patates, nohut, elma, kestane ve safran vardı. Ama bunların dışında birşeydi kendine özgü tadını veren. Küllübaş otuymuş. Yemeğin adı bozbaş olabilir çünkü oradayken bir isim söylemediler ve sitede bugünkü menüde yok ama Pazartesi günkünde var. Derginin iki sayısı arasında iki kere gelmeyi başardığıma göre, yeni hedefim kebapçı tarafında yemek. Resmini de koydum ki aklımıza görsel olarak da kazınsın bu görev. Bu arada 25 Ekim’de harika bir havada dışarıda oturmamıza da şaşıp durduk annemle. 47 lira.

www.ciya.com.tr

Cezayir’de şaşlık

Menüde o kadar ilginç ve değişik yemekler olmasına rağmen sonuçta seçebildiklerimizi söyleyelim ben size: Yoğurtlu bulgurlu yaprak sarma, fava, yanında beğendili şaşlık ve “1” böreği. Pek bir numara yoktu aslında. Ne Vietnam usülü mantı vardı ne kabak çiçeği dolması. Sarmısaklı olduğunu saptadığımız beğendiyi beğendik, soğanlı olması gereken şaşlık daha iyi olabilirdi diye düşündük. Annem “bu Rus usulü şaşlığa pek benzemiyor” deyip çıktı işin içinden. Ama “1” böreğinin sosunu kuşburnundan yapmışlar bu sefer ve çok yakışmış. Bir de Yakut da gerçekten içilesiydi. Dayım Yakut için aynı fikirde olmayacaktır ama onun deyimiyle potable. Dilara Hanım doğum yapmış, geri döner mi belli değilmiş ama mutfaktaki ekip onun ekibiymiş. Bahçede oturduk, az ve öz bir kalabalık vardı. 93 lira, 45’i şarap.

www.cezayir-istanbul.com

Starboard’da duble espresso

Laden klasik “ben açım” tacizini edince hava güzel diye Ortaköy’e gittik ama bayram kalabalığına girmek yerine, önce Feriye’yi denedik. Akşam yedide açılıyormuş. Şımarıp Erguvan’ı deneyelim dedik ama o da kapı duvar. Geçen sefer bir sürü laf ettiğim Starboard’a gittik. Hani Radisson otelinin önündeki cafe. Çok da iyi bir seçim oldu çünkü tam da şehir ortasında şehirden kaçmak gibiydi. Trafik kilitlenmemiş, Ortaköy ana baba günü değilmiş gibi 3-4 masada medeni insanlar vardı, sakin sakin oturuyorlardı. Biz de denizin yanında oturduk sakin sakin (bizim de medeni olduğumuz sonucu çıkıyor mu Aristo mantığıyla?). Ona sezar salata bana ızgara sebze salatası. Yemek bu sefer de harika değildi ama nasıl parayı manzaraya ve kalabalıktan uzak olabilmeye verdiğimizi biliyorduk. Sonra da latte ve duble espresso. Izgara sebze salatası birçok yerdeki salatadan daha sebzeli, daha dişe gelirdi ve 16 liraydı.

Antre’den kuru börülce salatası

Daha önce alıp çok beğendiğim çok tahıllı tuğladan almak için girdim Antre’ye. Tuğlayı, pardon ekmeği ince ince kesip donduruyorum, sabah bir dilim kızartıyorum. Ondan aldım, pidenin yanına gitsin diye eski kaşar aldım. Bir de aklımda yokken mezeler arasından kuru börülce salatası aldım. Pillaki diye bir mezeci de açıldı ya Cihangir’de. Güzel rekabet olur. Şimdi efendim, kuru börülcenin sorunu pişirirken diri kalmasıyla dağılması arasında sınırın çok kısa olması. Ama Antre’de belli ki işi çözmüşler, önceden bekletiyorlar herhalde. Bol dereotu, maydanoz ve zeytinyağı ile pide ve kaşarın yanına güzel eşlik etti. Ben daha iyi bir zeytinyağı kullanırdım gerçi.

Beymen Brasserie’de mantarlı risotto

Zanzibar’a gidin kardeşim, illa Nişantaşı’nda para harcayacaksınız. Parisien bir havası var gerçekten Brasserie’nin. Dolayısıyla annemin önerisine karşı çıkmadım. Ama önce risotto‘mun lapadan çok çorbaya benzer görüntüsüne, sonra da benim risotto‘mun, annemin tortellini‘sinin midelerimize oturmasına bozuldum. Garsonların ukala havalarına da bozuldum. Havayla dekorla olmuyor arkadaşlar, edebiyatına girmenin gereği yok. Annemin dediği gibi bir sene daha gelmeyiz buraya. İnşallah o zaman da gelmeyiveririm. İki kadeh de şarapla 81 lira.

Asır’da yaprak ciğer

Ben çok sallıyorum, sonra da zaman geçti diye yazmayıveriyorum ya bazı yerleri. Sağolsun arkadaşlar çift dikiş olsun diye bir daha götürüyorlar böyle yerlere. Burası Selçuk’un Artun Ünsal’ın Benim Lokantalarım kitabından meyhaneci biraderler için seçtiği yerlerdendi. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nün hemen yanında, dekoru zaman tüneli hissi veren bir meyhane. Siparişi mutfağa telefonla veriyorlar, hazır olunca kuşlu zil çalıyor.

Geçen sefer Deniz’le gelmiştik ve bütün gece Deniz ve Barış birbirlerine siz demekten vazgeçsin diye uğraştık. Bu sefer ekip Bediz, Laden, Barış, Selçuk ve bendik. Sanırım Ramazan ve hafta içi diye tek masa bizdik tüm akşam. Erkeklerin yatakhane maceralarını dinleyip maç seyrettik. Mutfak tek bize çalıştı: çiroz, yaprak sarma, topik, karides söğüş, paçanga böreği, yaprak ciğer ve peynirli sufle. Palamut tava ve karışık ızgara. Bir şokola sufle. 70 + 20 cl de Yeşil Efe. Saymış olmak için yazmadım sadece, her biri iyi olduğu için yazdım.Daha da kalabalık gelinir buraya. 190 lira.

Kırıntı’da somon ızgara

Ben somon ızgara yedim, az sote patates, sebze ve salatasıyla memnundum ama esas Laden’in yediği sıkıydı. Bolero’ydu sanki adı. Bageti kesip açmışlar, soslu ince doğranmış sosisi koymuşlar, sonra üstüne bol peynir boca edip üstünü kızartmışlar. Kızılkayalar’da hamburgere rakip olabilecek güzel, pis birşey. Rüçhan ne yazık ki bayılmak için değil ayılmak için yedi ucundan. Yaradı mı emin değilim.

Çin Büfe’de ördek

İstiklal’deki insan nehrini yarmak gerekse de yemekler Ming Garden’dan daha hızlı gelir diye gittik Çin Büfe’ye. Öyleydi de. Çifter çifter turistler gibi oturduk biz de Selçuk’la. Siparişlerimizi numaralarıyla söyledik ama garson kızın Selçuk’la karşılıklı flört etmekten anlamaya hali olmadı. Çin böreği, tavuk, et, pilav ve kızarmış Pekin ördeği istedik. Eti biraz kuru geldi ördeğin ama güzel birşey ya ördek. Hele hoisin soslu dürüm yapınca. Fiyata göre yemek kalitesi veya yemek kalitesine göre fiyat gayet iyi burada. Ördek 24,75 lira.

Sünger’de Sünger Pizza

Şimdi en sinir olduğum şeylerden birini yapıp, blog’un ilkelerini kendi ellerimle bozacağım. İlke sadece İstanbul’daki yerleri yazmak, bozmaya değecek yer ise Bodrum’daki Sünger Pizza. Ben garibanım, çocukluğumda her yazım Bodrum’da geçmedi ama yarış için gittiğimiz iki kış da Bodrum’un içinin çok zevkli bir halini gördüm. Önemli sebeplerinden biri de Sünger Pizza. En basit ve en zor şeyi sunuyorlar: sadelik. İyi bir iki pizza, iyi balık, düzgün servis. Yazın zevksiz olabileceğini Eylül sonundaki turist sayısı biraz hissettirdi. Bilemem, yaz ortası için konuşamam. Ama üç günlük tatil sonrası İstanbul’a dönerken babamla Sünger Pizza’da yediğim yemek çok mutlu etti beni. İki az balık çorbası, iki kadeh şarap, bir deniz mahsüllü pizza, bir Sünger pizza, bir çoban salata. Pizzalar bir kişilik. Sünger pizzada karides, kalamar, ton balığı (hamsi yerine), çiğden soğan ve sarmısak var. Az ve öz, harika. Burada neresi yapar ki? Ha bir de, buraya tav olmamı sağlayan kütür kütür malzemeli iyi salata. 43 lira.