Giritli’de bir yaz akşamı

Tadı damağımda kaldı Giritli’de yediğimiz yemeğin. Pazar akşam üstü sakin olmasının, güzel bir avluda olmasının, Ufuk ve Emi’yle güzel güzel muhabbet etmenin, genel zerafetin, yemek çeşidinin, düzgün servisin tadı kaldı. Onbeş çeşit meze ile başlayan fiks menüde neler olduğunu aşağıda sayıyorum, tadı güzel diye aklıma kalanlarsa şunlar: pilav, tarama, girit mezesi, ızgara ahtapot ve vişneli ekmek. İnternette gezinince anlaşılan şu ki mezeler arada değişiyor ve fiyatlar her sene beşer onar artıyor. Güzel, güzel bayağı güzel.

Bizim yediğimiz fiks menü: Deniz mahsüllü arpa şehriyeli ılık pilav, közlenmiş kırmızı biber, fava, tarama, közlenmiş patlıcan, köpoğlu, girit mezesi (yeşil zeytin ve peynirden), nar ekşili patates salatası, deniz börülcesi, radika, çiğ balık, bombay fasulye, bir tane daha patates mezesi, fasulye turşusu, kuru börülce salatası, midye dolma, salata, ara sıcak olarak ızgara ahtapot, minicik otlu peynirli pide, kalamar tava, ana yemek olarak asma yaprağında sardalye ve orfoz şiş, tatlı olarak dondurmalı vişneli ekmek. Rakı, şarap sınırsız. Adam başı 65 lira.

www.giritlirestoran.com

Harvard Cafe’de sufle

Birşey içip de yolumuza devam edelim deyip oturduk bahçesine. O ister istemez “e, beslenme saati de gelmiş”e döndü. Derken yağmur yağacak diye tüm masa sandalyelerin üstünü örtüp bizi içeri taşıdılar. Yavaş olduğunu hatırladığımız servis, taşınma bahanesiyle çok daha yavaş hale geldi. Bunca zamandır iş yapan yerde bu kadar çok çalışanla yavaş ve karışık servis yapmak da bir yönetim harikası bence. İki su bile geliveremedi. Ne Zeynep’in köfteli sebzeli salatası, ne de benim patlıcanlı pennem gecikmeyi unutturacak düzeydeydi. Baştan çikolatalı sufle ısmarlamayı akletmiştik en azından. Bahçesinin güzelliğinden, menüdeki bir iki ilginç yemekten dolayı heyecanlanmıştık halbuki. Hatta listeye almayı bile aklımdan geçirdim başta. (49 lira)

Ayvalık Tostçusu’nda kaşarlı-tavuklu

Ayvalık TostçusuResimdeki 2 hatayı bulunuz! İstiklal’de İstanbul Barosu’nun yürüyüşü yarıp bir ara öğün için Ayvalık Tostçu’sunda resimde görülen tost ve portakal suyunu ısmarladım. Yerken dayanamayıp resim çektim. Hatalar şunlar: 1) resmin dibi flu, olabilir, bir iddiam yok. 2) Tostu sadece kaşarla bastırıp tavuk, domates ve kıvırcığını sonradan koydular. Halbuki kaşarı, didiklenmiş, zaten kuru olan tavuk göğsü parçalarını ve domatesi beraber bastırsalardı, öylesine bir sandviç değil, bayağı güzel bir tost olurdu. (5,5 lira)

III. Mevkii’de zeytinyağlı havuç

Hala yeni bir yerler keşfetmek güzel. Ece ve Yiğit beni çağırıp dolandıra dolandıra tabelası olmayan bir yere götürdüler. Ece bir ara müdavimi olduğu için yemek seçmek için doğrudan mutfağa girermiş. Yön duygum sayesinde Ağa Camii civarı olduğunu anladım. Elle yazılmış menüden seçtiklerinizi minik kağıtlara kendiniz yazdığınız tür bir yer. Yemekler alt kattan asansörle çıkıyor, yemeği gelen alıyor. Ev yemeği tipi ama seçmesi zor, ilginç yemekler var. Sonuçta istediklerimiz de birbirinden güzel: meksika usulü patates, patlıcanlı pilav, zeytinyağlı havuç, nohut yemeği, fırında mantarlı makarna. Patlıcanlı pilav harika, böylesini daha önce yedim mi bilmiyorum. Zeytinyağlı havuç hem tatlı tatlı hem de sarmısak soslu haliyle, havuca bir methiye gibi. Patatesin de nohudun da sırrı baharatlar. Makarnayla en kötü seçimi ben yapmışım yani. Zarif de bir yer hani. (16 lira)

Saray taşınmadan tavuk-pilav

“Sizwe Banzi’yi öldürdükten” sonra İstiklal’de Saray’a gitme fikri kimden çıktıysa hemen onayladım. Caddenin karşısına taşınmadan son bir gitmiş olalım. Nitekim, insanların duvarlara yazdığı fanatik ve klişe veda yazılarını görmemiş olmak olmazdı. Esin’i, Sedef’i çeker gibi yapıp fotoğraflarını da çekmeye çalıştım hatta. Yemekler ilginç değil, ama iyi, her zamankilerden: tavuklu pilav, dönerli pilav, yoğurt ve Emel’e kaymaklı bir ekmek kadayıfı. Su, portakal suyu, çay. (29,5 lira)

saray1-777567.jpg

saray2-730776.jpg

Gözde’de folyoda tavuk

Önden ezogelin çorba içince yarım saat bekleyebildik fırından çıkanları. Şule’nin kiremitte eti daha güzeldi de benim folyoda mantarlı tavuğun tadı yarım saat fırında pişince kavurmadan, haşlamadan çok mu daha lezzetli oluyor bilemedim. Şule’ye eşlik etmek için bir de şımarıp diet kola içtim. Büyük aşkla proje yazmaya döndüm ama bitti, naber? (25 lira)

Şimdi’de ille de vezüv

Yemek sonrası üşenmeyip Şimdi’ye yürüdük kahve için. Yanına vezüv ve tart tatin paylaştık ama bitiremedik. Doğrusu tart tatin‘le kendimizden de geçmedik. Ama müzik… Salı akşamı ve Lale Plak gecesine denk gelmişiz. Ben normalde gittiğim yerlerdeki müziklerden pek bahsetmiyorum. Bana düşmüyor. Çok güzel veya çok kötü olmadıkça dikkat de etmiyorum. Bu sefer çok güzeldi. Cazdı. Yan masada sıkı müziği ile bilinen bir gruptan bir amca vardı. Yanındaki iki hatunda da öyle çene vardı ki, amca ilgilenirmiş gibi yapıp kafa sallarken tepesindeki düşünce baloncuğu rahatlıkla okunabiliyordu “En azından müzik iyi.”

Han Cafe’de uçan salata

Fotoğraf çekmeyi beceremediğim için üzüldüm çünkü Şule’yle proje belgelerini yola sokup sokağa çıktığımızda hava o kadar güzeldi ki ilk ve tek seçeneğimiz Han Cafe oldu ve Boğaz’a nazır yemeklerin fotoğrafları pek güzel duracaktı. Hafiften üşümek ve salatamızdan parçaların, peçetelerin rüzgardan uçması da yoktu planda. Yine de memnun memnun yedik tavuk ızgaralarımızı ve biraz fazla yağlı salatamızı. (20 lira)

Pidos’ta bulgurlu risotto

Pizzeria PidosŞansıma bakın. Daha dün Ahmet Örs’ün bulgurun “yeniden keşfedildiğine” dair yazısını okuyup bulgurlu risottoyu kimin yaptığını merak ediyordum. Başkasını bilemem ama Pizzeria Pidos yapıyormuş. Selçuk öğlen yemeğini yine sokakta yemeye kandırmaya çalışınca “Pidos’tan daha uzağa gitmem” dedim ve işe yaradı. Yanında bulgurlu risotto ve yeşillikli, kajun baharatlı tavuk şişim herşeyiyle tam kıvamındaydı, üstüne üstlük çıtır yemeğiydi. Ege salatası her zamanki gibi iç açıcıydı, beyaz peyniri, dereotu, nanesiyle taze taze. Selçuk bile steak burgerini neredeyse beğeniyordu. Karamelize soğanlı, mantarlı falan amma ve lakin ekmeği yine falso, yine falso. (33 lira)

Miss Pizza’da enginarlı pizza

Aklımda kalan tadı nasıl tarif edeceğimi bilemediğimden zorlanıyorum yazmakta. Ilık bir Mayıs gecesi, Cuma. Maslak’tan Jan Fabre’den sonra buraya trafik ve kalabalık görmeden gelmişiz. Hemen dışarıdaki son boş masaya kurulmuşuz. Masa sokağın eğiminden düz durmuyor ve üstüne konan bardak ve şişeler kayıyor. İçeriden çıkanlar Yasemin ve Birol’u ayrı, Ece’yi ayrı tanıyorlar, muhabbet koyuyorlar. Birol’un teşhisiyle, belki de Milano’dayız. Önce zeytin ezmesi ve pizza hamurundan oluşan atıştırmalık denen şeye saldırıyoruz açlıktan. Ardından Ece’nin sözünü dinleyip ısmarladığımız enginarlı, rokalı ve füme domuz jambonlu crudo adlı üç pizzaya. Diğerleri de güzel tabii ama sanki enginarlı daha güzel, daha ilginç. Domates sossuz olduğundan belki. Menüde yok ama testide veya kupada şarap da var. Artık son müşteriler olarak kalkarken, Birol yine “bahşişlik bozuğunuz var mı” çekiyor bize.